7 Mayıs 2024 Salı / 29 Sevval 1445

Türkiye'nin kadın askerleri

Sırtında kundaktaki bebeği ile cepheye silah, malzeme, erzak taşımadı mı bizim kadınımız? Kurtuluş Savaşının kahramanları arasında olan Onbaşı Halide, Kara Fatma, Gördesli Makbule, Şerife Bacı, Emir Ayşe silahını alıp savaşmadı mı? Dünyanın ilk kadın savaş pilotunu bu topraklardan çıkardık. ‘Muharip kadın asker’ fikri aslında bize çok da uzak olan bir kavram değil. Öyleyse bir kadının Hava Kuvvetleri’nden uzaya gitmesi de Deniz Kuvvetleri’nde denizaltı komutanı olması da Kara Kuvvetleri’nde zırhlı birlik komutanı olması da mümkündür. Türk kadınının azim ve kararlılığı, bunları başarmasına yeter.

27 Kasım 2018 Salı 07:00 - Güncelleme:
Türkiye'nin kadın askerleri
Gelişmiş ülkelerin ordularındaki kadın personel oranı giderek yükseliyor. Ancak Türkiye’deki oranlar henüz hak ettiği yerde değil. Birçok NATO ülkesinden daha önce kadın personel istihdamını Türkiye’de gördük. Ne var ki, bizden sonra kadın personel istihdamına başlayan diğer ülkeler, kadın oranlarında bizi geçtiler. Artık bizde de oranları arttırmanın zamanı gelmiştir.
 
SILAH ARKADAŞINIZ BIR “KADIN” OLSA...
Kadından ‘asker’ olur mu? Tabi ki olur. Peki, ‘muharip’ olabilir mi? Yoksa kadınlar, doğaları ve karakteristik yapıları sebebiyle askeriyede sadece masabaşı işlere mi uygunlar? Kadınların, cephe hattında savaşma arzu ve talepleri var mı? Türkiye, kadın personel alımı ve sınıfları konusunda dünyanın neresinde?
 
Bu sorular, yalnız Türk Silahlı Kuvvetleri mekanizması içerisinde yer alanlar için değil bir bütün olarak Türk toplumunun geleneksel algısı itibarıyla, son derece tartışmalı ve reaksiyoner cevaplara gebedir. Kuşkusuz kadın fıtratına atfedilen ‘anne’ rolü ve bunun bir uzantısı olarak duygusallık, hassasiyet, vicdan, tez canlılık, kırılganlık gibi kadınsal özellikler, itirazlara cevap teşkil eden birincil gerekçeler arasında. Bu anlamda, kadınların kendilerine özgü ‘kutsal’ bir yerde konumlandırılmaları, ‘kadın şehit’ kavramının çok daha can yakıcı ve kabullenilemez bir olgu olarak tanımlanmasına yol açıyor. Diğer taraftan, günümüzün son derece sert ve acımasız çatışma ortamında ayakta kalabilmek için azami düzeyde ‘güç, katı kurallara adaptasyon, kararlılık, mutlak itaat ve adanmışlık’ gerekiyor. Bu yönüyle kadınların mesleki koşulları karşılamaktan yoksun oldukları savı, gerek duygusal gerek fiziksel yetersizlikleriyle ilişkilendiriliyor. İşin bir diğer boyutu daha var; toplumun kadınlara uygun meslek (öğretmen, mimar, psikolog, insan kaynakları uzmanı vb.) tercihlerinde sabit fikirliliğin devam etmesi. Örneğin savaş pilotu ya da topçu olma arzusuyla yanıp tutuşan genç bir kadına, “elin silah değil, iğne iplik tutsun,” dediğinizde sönen hevesini ve kırılan cesaretini düşünün.
 
Aslında biraz hafızalarımızı zorlarsak, kadın askerlerin bize pek de uzak olmadığını fark ederiz. Kurtuluş Savaşı'nda ‘Anadolu Kadını’ denilince aklınıza ne gelmektedir? Sırtında kundaktaki bebeği ile cepheye silah, malzeme, erzak taşımadı mı bizim kadınımız? Kurtuluş Savaşının kahramanları arasında olan Onbaşı Halide, Kara Fatma, Gördesli Makbule, Şerife Bacı, Emir Ayşe silahını alıp savaşmadı mı? Dünyanın ilk kadın savaş pilotunu bu topraklardan çıkardık. ‘Muharip kadın asker’ fikri aslında bize çok da uzak olan bir kavram değil. Öyleyse bir kadının Hava Kuvvetleri’nden uzaya gitmesi de Deniz Kuvvetleri’nde denizaltı komutanı olması da Kara Kuvvetleri’nde zırhlı birlik komutanı olması da mümkündür. Türk kadınının azim ve kararlılığı, bunları başarmasına yeter.
 
Ancak meselenin özünü kavrayabilmek adına mevzubahis geleneksel sav ve söylemleri bir kenara bırakıp; makro perspektiften ‘arz-talep’ dengesine bakmakta fayda vardır.
 
Şöyle ki, askeri ve güvenlik bürokrasinin kadın subay alımı konusundaki tavrı nedir? Buna mukabil, kadınların arzı karşılayan ya da ötesine geçen başvuru talepleri söz konusu mudur?
 
 
ALIMLAR VE SINIF SEÇİMLERİ
 
Öncelikle altını çizmekte fayda var; Türkiye’de kadın öğrenciler hiç bir zaman askeri liseye alınmamışlardır. Dolayısıyla kadın öğrenciler sadece harp okullarına, dışarıdan temin yoluyla girme şans ve hakkına sahiplerdir. Gerçi artık askeri liseler kapatıldığı için giriş şartları eşitlenmiş gözükse de harp okullarındaki kadın öğrenci kontenjanındaki düşüklük devam ediyor. Her yıl harp okullarına alınacak öğrencilerin sayısı ve oranları birbirlerinden farklıdır.
 
Hâlihazırda Hava Harp Okulu’nun subay alım kontenjanı 400 iken, Deniz Harp Okulu’na yıllık yaklaşık 200 öğrenci kabul ediliyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na başvuru diğer kuvvetlere oranla çok daha yüksek bir seviyededir. Ne var ki Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na son 2 yılda alınan kadın öğrenci sayısına bakıldığında, yıllık bazda 32 kişi olduğu görülüyor. Öyle ki bu rakam, genel alımın yüzde 5’inden de daha düşük bir düzeye tekabül ediyor. Dahası kadın personel oranının yüzde 5’i geçmemesi, yalnız kara değil, tüm kuvvetler için geçerlidir. Oysa söz konusu oranın tüm kuvvetlerde arttırılmasının, mevcut durumda yaşanan personel temin sıkıntısının giderilmesi noktasında ziyadesiyle faydalı olacağı aşikârdır. Sınıf seçimi söz konusu olduğunda, kalite itibarıyla en iyi öğrenciler hava, deniz ve kara olarak sıralanıyorlar. Buradaki ‘kalite’ kriteri, esasında öğrencilerin seçimlerine, not ortalamalarına ve performans ölçüm değerlerine bağlıdır.
 
Yardımcı sınıfa başvuranlarla ilgili personel teşkilat analiz kısmı bulunuyor. Personel Plan Yönetim Daire Başkanlığı nezdinde belirlenen ihtiyaç listesine göre yardımcı sınıf alım oranları, yıl bazında değişiklik gösterebiliyor. Eskiden kuvvetin ihtiyacı doğrultusunda belirlenirken, 2018 alımlarında ekseriyetin ‘ikmalci’ olması göze çarpıyor. Kadınların sınıf tercihlerine gelindiğinde, çoğunun ‘ikmal/lojistik’ sınıfında yer aldığı ve müteakiben “maliye” sınıfını seçtikleri dikkat çekiyor.
 
Kadınların bu seçimi, ilk harbiye yılında karşılaştıkları disiplin ve zorlu koşulların ardından mı seçtikleri, yoksa bilhassa diğer sınıflara yönlendirilmediklerinden mi kaynaklı olduğu tartışmaya açıktır. Örneğin, mevcut durumda sadece bir kadın topçu olması; talep azlığından mı yoksa idarenin tasarrufundan mı kaynaklıdır? Bu arada bir parantez açıp, kadınların “yönerge” gereği “piyade” olamadıkları, yani cephe hattında savaşamadıklarının altı çizilmelidir.
 
 
KARA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
 
Kara Harp Okulu’na ilk kadın öğrenci alımı 1990’lı yılların başında gerçekleşiyor. İlk kadın subay ise 1992 yılında dışarıdan temin yöntemiyle istihdam ediliyor. O günden bugüne uzanan süre zarfından oranlar yavaş yavaş artıyor. Harp Okulu’na alımların yanı sıra, 2003 yılından itibaren ‘yardımcı sınıf’ olarak sözleşmeli kadın subaylar da alınıyor. Sözleşmeli subaylar, sıralı hizmet garnizonunda (şark görevi) görev alabiliyorlar. Her ne kadar kadın subaylar ekseriyetle yardımcı sınıf görevlerde bulunsalar da az oranda kıta görevi yani bölük komutanlığı ve tabur komutanlığı görevine atanan kadın subayların da olduğu vurgulanmalı.
 
2000’li yıllardaki olumlu gelişmelerden birisi; 2006 yılı itibarıyla Harp Okulu’ndaki kadın öğrencilere ‘piyade ve tankçı’ olmak haricinde muharip sınıflara geçme hakkı tanınmasıdır.
 
Türk Silahlı Kuvvetleri % 1 olan kadın personel oranını 10-15 yıl içinde en azından % 10’a çıkarmalıdır. Bu olursa hâlihazırda yaşanan personel sıkıntısı giderilir, rekabet arttığı için de personel kalitesi yükselir. Düşük oranlarda bile birçok başarı öyküsüne şahit olduk. Oranlar yükseldikçe daha çok kadın asker başarı hikâyesi duyacağız.
 
Her ne kadar bu hak, kendi içerisinde bir kısıtlama getirmiş olsa da bu hak sayesinde bazı kadın subaylar ‘topçu’ ve ‘hava savunmacı’ olma imkânına kavuşmuşlardır. Keza Kara Kuvvetleri’nde ‘helikopter pilotu’ olma şansı elde etmişlerdir. Örneğin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları kapsamında sınır hattında görevlendirilen kadın subaylar hem yardımcı sınıf hem de muharip olarak aktif görev almışlardır. Topçu sınıfından Dilek Aygün de komando ve zırhlı birliklerin ilerleyişine destek sağlayan Obüs bataryasında görevini icra etti.
 
Görüldüğü gibi kadın askerler verilen her türlü görevi yerine getirmektedir, ancak Kara Kuvvetleri’nin muharip en önemli iki sınıfı “tank” ve “piyade” olup her ikisinde de kadın subay veya astsubay yoktur. Ayrıca Kara Kuvvetleri’ne alınan astsubayların hepsi yardımcı sınıftır; muharip değildir. Öte yandan Kara Kuvvetleri’ne kadın astsubayın ilk defa 2007 yılında alındığı, hâlbuki Jandarma’da çok daha önceden bulunduğu hatırlanmalıdır.
Genel olarak özverili ve zor şartlarda görev yapan kadınlarımız verilen her türlü görevi yerine getirdiler. Şimdi yapılması gereken sistemde kadınlara daha fazla yer açmaktır. Gemilerde, karakollarda ve küçük birliklerde daha fazla kadının görev yapabilmesini sağlayacak imkânların arttırması gerekir. Modern orduya geçilmek isteniyorsa bunun olmazsa olmaz şartı kadın personelin daha yüksek oranlarda istihdamıdır.
 
 
DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
 
Deniz Harp Okuluna ilk kadın öğrenci 1992 yılında alındı ve ilk mezun 1996’da verildi. Bu yıllardan önce sözleşmeli olarak öğretmen ve tabip kadın subaylar istihdam edildi ancak 1996 yılından itibaren harp okulu mezunu muharip kadın subaylarımız göreve başladı. Deniz Kuvvetleri’nin ana unsurları gemilerdir. Küçük tonajlı gemilerde değil belki ama Fırkateyn gibi büyük tonajlı gemilerde muharip olarak kadın subaylarımız görevlerine devam ediyor. Hem de harp okullarındaki şartlardan daha zor bir şekilde. Harp okulunda çift haneli sayıda kadın öğrenci bulunurken 200 personelin çalıştığı bir gemide sadece 2 kadın subay bulunmakta. Hatta bazı durumlarda tek kadın subay bulunuyor ve aylar süren seyirlerde gemide başarı ile görevlerini yerine getiriyorlar. Denizaltıcı kadın subay olmayışı bir eksiklik olarak değerlendirilebilir ancak onun haricinde kalan pilotluk dâhil her branşta kadın subay istihdamının Deniz Kuvvetleri’nde oluşu sevindirici. Sahil Güvenlik Komutanlığı’na kadın astsubay alımının da başladığını belirtmek gerekir. Tabi oranlar hala yeterli seviyede değil. Kadın subay oranı %5 civarında. Kadın astsubaylar ile birlikte değerlendirildiğinde %1’e kadar düşüyor.
 
 
HAVA KUVVETLERİ KOMUTANLIĞI
 
Hava Harp Okuluna da ilk kadın öğrenci alımı 1955 yılına rastlıyor. 20 kadın öğrencinin eğitimi 1959 yılında tamamlanıyor. Aralarından Leman Bozkurt Altınçekiç ilk Türk kadın jet pilotu unvanına sahip. Ayrıca NATO’ya üye ülkeler arasında da tek kadın jet pilotuydu. Ancak bu yıllardan sonra Hava Harp Okulu’na kadın öğrenci alımı diğer harp okullarındaki gibi 1992 yılına denk geliyor. 1996 yılında ilk mezunlarını veriyor. Bu dönemde de kadın subaylara hava kuvvetlerinde jet pilotluğu dâhil olmak üzere tüm sınıflarda görev yapabilme hakkı tanınıyor. Bunun en güzel örneği 1996 yılının ilk mezunlarından Esra Özatay’dır. 2016 yılında atandığı 134.üncü (Türk Yıldızları) Filo Komutanlığı görevi ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın ilk kadın Filo Komutanı olmuştur. Ayrıca Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na harp okulu mezunları dışında ihtiyaç duyulan birçok farklı ihtisasa kadın personel gerek yardımcı ve gerekse muharip sözleşmeli olarak katılmaktadır. Tabi ki bu oranlar da arzu edilen seviye değildir ve diğer kuvvetler gibi yüzde 5’in altındadır.
 
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
 
Jandarma Genel Komutanlığı kadın istihdamında öncü olacak gibi. Hâlihazırda Jandarma Genel Komutanlığında 52 subay 776 astsubay olmak üzere 828 kadın subay görev alıyor. Bu oran%1’e denk geliyor ve diğer kuvvetlerdeki gibi düşük seviyededir. Ancak Jandarma Genel Komutanlığının planı, komando sınıfı dâhil, sınıf ayrımı yapmaksızın kadın oranını hem subaylarda hem de astsubaylarda %10’a çıkarma yönündedir. Temennimiz aynı hedefin diğer kuvvetlerde de koyulmasıdır.
 
KADIN ÖĞRENCİLERE “AYRICALIK” VAR MI?
 
Okulun ilk iki yılında Harbiyelilerden bazıları, kadın öğrencilerle konuşmaktan, şakalaşmaktan ve hatta onların sıralarına oturmaktan dahi imtina ettiklerini itiraf ediyorlar. Bunun arka planında, hem okula intibak süreci hem de kadın ve erkek öğrencilerin birbirlerini kabullenme alışma süreci önemli bir rol oynuyor.
 
Aslına bakılırsa sayıları az olmakla birlikte kadın öğrencilerin görece daha pozitif bir ayrıcalığa sahip oldukları yer yer dile getiriliyor. Örneğin İzmir’in Urla ilçesinde bulunan Menteş Kampı, -her sınıf için değişiklik gösterse de- genellikle her yaz 2 aylığına Harbiyelilere kapılarını açıyor.
 
Harbiyeliler için “kış dönemi”, yoğun ders müfredatını çağrıştırırken; “yaz okulu” -, “askeri eğitim” anlamına geliyor. Kampta Harbiyeliler uyanır uyanmaz içtima alınıyor, ardından sabah sporuna çıkarılıyor ve müteakiben kahvaltı ve günün faaliyetlerine katılıyorlar. Sabah sporunda kadın ve erkekler ayrılırken; eğitimlere birlikte katılıyorlar. İşte kadın öğrencilere ayrıcalıklı davranıldığı ileri sürülen tek konu: sabah sporu(!) Kadın öğrencilerin başında duran kadın hocayla sadece 10 dakika gibi kısa bir süre koştukları iddiası, ayrımcılık eleştirilerine dahi konu oluyor. Bunun haricinde kadın subay adayları ile erkekleri birbirinden ayıran tek mevzu koğuş sistemi. Kadın ve erkek öğrenciler ayrı koğuşta kalıyorlar. Aslında tüm bunlar 4 yıllık ağır bir eğitimin sadece basit detayları ve genç yaştaki Harbiyelilerin kadın öğrencilere gösterdiği tepki.
 
Zaten mezun olduktan sonra bu tepkiler kalmıyor ve kadın erkek omuz omuza birlikte görev yapıyorlar. Harp okullarının asıl zorlu kısmını oluşturan sosyal bilimler ya da mühendislikle subaylık eğitimi. Burada tüm şartlar eşit. Kadın erkek kimseye iltimas geçilmiyor. Akademik eğitimin yanı sıra herkes bir spor branşında faaliyet göstermek zorunda. Atış, yüzme, triatlon, pentatlon gibi zorlu branşlarda da kadın öğrencileri görebiliyoruz. Hatta harp okullarındaki kadın öğrencilerimiz milli takım seviyesine kadar yükselip uluslararası müsabakalarda ülkemizi temsil ediyorlar. Örneğin 1999 yılında Deniz Harp Okulu’na giriş yapan Meral Karaaslan atış branşında önce milli takıma girdi, birçok uluslararası müsabakada derece aldı ve 2009 yılında Hırvatistan’da düzenlenen atış şampiyonasında dünya yedincisi oldu.
 
 
ASKERİ VE GÜVENLİK BÜROKRASİSİNDE “KADIN ELİ”
 
Şu ana kadar Türkiye’de, ne Generallik mertebesine yükselen ne de Savunma Bakanı makamında oturan bir kadın olmadı. Oysa Amerika’da 2008 yılında Ann Dunwoody, askeri tarihteki ilk dört yıldız general oldu. 01 Mart 2018 tarihinde ABD Donanması 6. Filosu Komutanlığı görevine Koramiral Lisa Franchetti getirildi. Keza iki yıl önce NATO’daki 13 Savunma Bakanı’nın kadın olduğunu biliyor muydunuz?
 
Bunların içinde en dikkat çekici olanlardan birisi Alman Savunma Bakanı. Zira sık sık Merkel’in koltuğuna yakıştırılan Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, tam 7 çocuk annesi bir tıp doktoru. Yine Avrupa’nın Savunma Bakanları arasında Fransa’da Slyvie Goulard, Hollanda’da Jeanine Hennis-Plasschaert, İtalya’da Roberta Pinotti ve İspanya’da Maria Dolores de Cospedal zikredilmesi gereken isimler arasında yer alıyorlar. Tarihe baktığınızda dünyadaki ilk yüksek profilli kadın Savunma Bakanı, Avrupa ya da Amerika’dan değil, Hindistan’dan çıkıyor; Indira Gandhi, 1975 yılında göreve getiriliyor.
 
Avrupa’daki ilk kadın Savunma Bakanı ise 1990’da Finlandiya’dan Elisabeth Rehn oluyor. Aslına bakılırsa İskandinav ülkeleri bu konuda kadınlara epey alan açıyor; İsveç’te 3 kez ve Norveç’te tam 5 kez Savunma Bakanlığı koltuğuna bir kadın oturuyor. Gelişmiş ülkelerin ordularındaki kadın personel oranı da giderek yükseliyor. İngiltere ordusunda kadın personel oranı muharip sınıflarda %10, yardımcı sınıflar %15. İspanya ordusunda %12,5, Rusya’da %10, ABD’de %15, İsrail’de ise %31. Ancak Türkiye’deki oranlar henüz hak ettiği yerde değil. Birçok NATO ülkesinden daha önce kadın personel istihdamını Türkiye’de gördük.
 
Bizden sonra kadın personel istihdamına başlayan diğer ülkeler, kadın oranlarında bizi geçti. Artık bizde de oranları arttırmanın zamanı gelmiştir. Genel olarak özverili ve zor şartlarda görev yapan kadınlarımız verilen her türlü görevi yerine getirdiler. Şimdi yapılması gereken sistemde kadınlara daha fazla yer açmaktır. Gemilerde, karakollarda ve küçük birliklerde daha fazla kadının görev yapabilmesini sağlayacak imkânların arttırması gerekir. Modern orduya geçilmek isteniyorsa bunun olmazsa olmaz şartı kadın personelin daha yüksek oranlarda istihdamıdır.
 
Bunlar zaman alacak hususlardır ancak 10-15 yıl içinde tüm TSK çapında %1 olan oranı en azından %10 çıkarılması sağlanabilir. Böylece hem hâlihazırda yaşanan personel sıkıntısı giderilir hem de rekabet arttığı için personel kalitesi yükselir. Düşük oranlarda bile birçok başarı öyküsüne şahit olduk. Oranlar yükseldikçe daha çok kadın asker başarı hikâyesi duyacağımızdan emin olabilirsiniz. 
Türkiye’de kadın öğrenciler hiç bir zaman askeri liseye alınmamışlardır. Dolayısıyla kadın öğrenciler sadece harp okullarına, dışarıdan temin yoluyla girme şans ve hakkına sahiplerdir. Gerçi artık askeri liseler kapatıldığı için giriş şartları eşitlenmiş gözükse de harp okullarındaki kadın öğrenci kontenjanındaki düşüklük devam ediyor
 
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN  KAHRAMAN KADIN ASKERLERİ BÜTÜN OPERASYONLARDA VARLAR
Sınır hattında görev alan TSK'nın kadın subayları tüm harekatlara destek verdi.
Sınır hattında görev alan TSK'nın kadın subayları, tüm harekâtlara destek verdi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO) desteğiyle yapılan operasyonda bazı birliklerde kadın askerlerimiz de görev yaptı. Bu kadın askerlerimiz ve subaylarımızdan bir kısmı daha önce Fırat Kalkanı Harekatı’na da katkıda bulundular. Adeta birliklerimizin eli ayağı olan kadın subaylarımız büyük başarılara imza attılar. Harekâtın başından itibaren komando ve zırhlı birliklerin ilerleyişine destek amaçlı sınır hattı boyunca konuşlandırılan obüs bataryasında görevli Topçu Yüzbaşı Dilek Aygün de terör örgütleri YPG/PKK-DEAŞ'a yönelik operasyonlarda görev alan subaylardan biri.
 
Yüzbaşı Dilek Aygün
 
Aygün, fırtına obüslerinin harekâtta çok önemli bir yer tuttuğunu söyledi. Yaklaşık 40 kilometre mesafedeki hedefleri nokta atışlarıyla imha edebildiklerini belirten Aygün, "Fırtına obüsleri hareket kabiliyetleri ve sıhhatli atışlarıyla muharebe sahasında çok büyük bir ateş destek vasıtasıdır. Atış kontrol sistemleri tamamen bilgisayarla yapılan fırtına obüsleri, her türlü hava şartlarında görev yapabiliyor. Bu da operasyon birliklerinin harekât kabiliyetini ve arkalarında hissettiği güç ve güven unsurunu artırıyor. Harekâtta görev almak benim için çok önemli" diye konuştu.
 
KARA FATMALARIN, NENE HATUNLARIN TORUNLARIYIZ
 
Harekâtta bakım takım komutanı olarak görevli Bakım Üsteğmen Ceren Özçelik Fırtına obüslerinin onarım faaliyetlerini gerçekleştiren ekipte yer alıyor.
 
 Üsteğmen Ceren Özçelik
 
Harekâtta bulunmanın kendisi için onur olduğunu ifade eden Özçelik, "Bakım kademesinde görevliyim, obüslerin bakımından sorumluyum. Bizler Kara Fatmaların, Nene Hatunların torunlarıyız, vatan aşkı bize onlardan miras kaldı. Bu mesleği yapmak ve bu harekâta katılmak benim için bir onur," dedi.
 
Çiğdem YÜKSEL
 
Birliğinde mühimmat ve malzeme akışından sorumlu İkmal Üsteğmen Çiğdem Yüksel de bütün zorlukların üstesinden gelebilecek güç ve kararlılığa sahip olduklarını dile getirdi. Kadın subayların her görevi büyük bir titizlikle yerine getirdiğini vurgulayan Yüksel, "Gurur verici bir görev, verilen emirleri en hızlı şekilde yerine getiriyoruz" dedi. Bakım Üsteğmen Gülru Gizem Atabey ise bakım bölük komutanı olarak görev aldığını, emrindeki teknisyenlerle harekâta katılan askeri araçların bakımlarını yaptıklarını kaydetti.
 
Gülru Gizem ATABEY
 
(M5 Dergisi)