Rusya'nın saldırısıyla başlayıp dördüncü yılına yaklaşan Ukrayna-Rusya savaşında nihayet sona yaklaşıldı mı? Herkesin cevabını merak ettiği soru bu, bugünlerde.
Savaşın ilk aylarında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın arabuluculuğuyla İstanbul'da anlaşma noktasına varan ama ne yazık ki İngiltere ve ABD başta olmak üzere Batılı devletlerin Ukrayna'yı masadan kalkmaya ikna etmesiyle akamete uğrayan girişimi saymazsak, taraflar anlaşmaya hiç bu kadar yaklaşmamıştı.
Tarafları anlaşmaya ikna yahut mecbur edecek şartlar henüz olgunlaşmamıştı çünkü.
Bugün bu var gibi. Rusya, Batılı devletlerin hesabının aksine savaşı uzun seneler sürdürecek kapasiteye ve ekonomik güce sahip olduğunu gösterdi bir kere. Yaptırımlara, kısıtlamalara dayandı, zorlansa da hala o potansiyeli barındırıyor.
Karşısındaki cephe dağıldı üstelik.
Joe Biden'ın verdiği destek Trump'ın başkan seçilmesiyle aniden kesildi. Trump sadece Ukrayna'yı değil Rusya korkusu saran Avrupa'yı da yalnız bıraktı. On yıllardır ABD'ye yaslanmanın verdiği rahatlıkla güvenlik endişesi duymayan Avrupa ülkeleri bir senedir kendilerinin derdine düşmüş durumdalar. Ukrayna'yı savaşı sürdürmeye teşvik etseler bile Batı cephesinde çok şey değişti artık.
Bir kere, ABD olmadan Avrupa'dan gelen yardımlarla savaşı kazanamayacağını biliyor Ukrayna. Üstelik Avrupa'nın "ha gayret aslanım, biz arkandayız" teşviklerinin arkasında "aman savaş buralara sıçramasın, bizim yerimize sen savaş, sen öl, yeter ki Rusya'yı orada tut" yaklaşımının olduğunu acı bir tecrübeyle anlamış durumda Ukrayna.
Söz konusu ikiyüzlülüğün sebebi Avrupa'nın enerjide Rusya'ya bağımlı olması. Alternatif kaynak arayışına girseler de daha fazla para ödemeleri gerektiği için tercihleri değişmedi. Mesela Fransa. Paris'in Ukrayna konusunda siyasi tutumu hayli agresif. Kiev'e sadık da görünüyor ama Rusya'dan hala doğalgaz alıyor.
Üstelik sadece toprakları değil onuru da çiğnenmiş vaziyette Ukrayna'nın. Topraklarının yaklaşık yüzde 20'si işgal altında... Şehirleri mahvoldu. Stratejik noktaları hedef alındı. Milyonlarca Ukraynalı sığınmacı konumuna düştü. Asker-sivil yüzbinlerce insanını da kaybetti Ukrayna.
Çok değerli yeraltı kaynaklarını ise yardım istemek için kapısına gittiği ABD'de kaybetti Kiev. Zelensky'nin kameralar karşısında onur kırıcı bir muameleye maruz bırakıldı Beyaz Saray'da.
Ukrayna Devlet Başkanı eğer İstanbul'da Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisinde Rusya ile karşılıklı paraf etme noktasına geldikleri o anlaşmaya tamam deseydi, İngiltere Başbakanı Boris Johnson'a kanıp masadan kalkmasaydı, muhtemelen bu noktada olmayacaktı Ukrayna.
Savaş sürdükçe daha fazlasını kaybedeceğini biliyor çünkü.
İşte tam da bu yüzden Ukrayna için Sevr niteliği taşıyan, ağır hükümler içeren ama güçlü güvenlik garantileri –henüz- içermeyen Trump Barış Planına evet demek noktasında Kiev yönetimi.
Rusya ise durumdan hayli memnun. Putin'in Trump ile Ağustos ortasında Alaska'da buluştuğunda masaya koyduğu şartlar anlaşmada eksiksiz var çünkü.
Öte yandan ilk günden bu yana iki başkent ile de görüşen, hem Ukrayna'nın hem Rusya'nın güvenini kazanan ama özgüvenli biçimde Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü de savunan Türkiye yeni süreçte de aktif.
Geçen hafta Zelensky'i Ankara'da ağırlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan Putin ile de önceki gün bir telefon görüşmesi yaptı. Dün ise Ukrayna konusunda Gönüllüler Koalisyonu Liderler Zirvesi'nin çevrimiçi toplantısına katıldı. İletişim Başkanı Burhanettin Duran'ın yaptığı açıklamaya göre Cumhurbaşkanı, müzakerelerin İstanbul'da gerçekleştirilebileceğini belirterek, Türkiye'nin hem Ukrayna hem Rusya ile temas halinde olduğunu söyledi. İki tarafın da güven duyduğu tek ülke Türkiye.
Eşitsizlikler içerse de oluşan yeni şartların zorlamasıyla bu kez imzalar atılacak gibi. Zelensky, ABD ziyareti için hazırlıkta. Trump'ın özel temsilcisi Witkoff son rötuşlar için Rusya yolunda. AB'nin de bir plan taslağı var.
Sona giderek yaklaşılıyor.
Ukrayna tek kazancının daha fazla kaybetmemek olduğunu anladığı bir yere sıkışmış vaziyette çünkü.