Doğaya karşı hoyratlar,

Yiyor içiyor, arkalarında çöplerini bırakıp gidiyorlar...
İnsana karşı hoyratlar, çocuklarının yaptığı zorbalığı gurur kaynağı görüyor, kendilerini güç üstünden tanımlıyorlar.
Yaşam biçimlerinde kendi çocuklarına, eşlerine, komşularına, çevreye dair hoyrat, nobran, itici ve zorbalar.
Ne yazık ki etrafımızda bu profilde insanlardan öylesine çok var ki? Bizim zamanımızda karakola düşmekten korkardı insanlar, bugün öyle bir kitle var ki, karakolu kapı eşiği yapmış, polis nasıl olsa alır bırakır, zorbalığın cezası ne ki algısıyla yaşıyorlar.
Başıma gelen iki olayı yazayım önce...
Birisi Arnavutköy Karaburun denizinde güzel bir sahil tarifi aldık. Araçla gidiş yok. Biraz ormanvari patika yollardan yürüdükten sonra ulaşılıyor.
Gittiğimizde gördüğümüz manzara; şu insanlar gelmiş, piknik yapmış, yemiş içmiş çöpünü bırakmış, ayyaş, sarhoş takımı gelmiş. Şişeleri kırıp sağa sola atmış, güzelim koy perişan hale gelmiş... Mecburen geldiğimiz gibi geri çıktık.
Çocukların deniz hevesi kursağında kaldı...
Yine bir başka yaşadığım olay, trafikteyim.
İşten çıktım eve gidiyorum.
Sağa sinyal verdim sokaktan gireceğim.
Aynaya baktım, benim sinyal vermemi kırmızı görmüş boğa gibi gören bir zihniyet araca tam gaz vermiş geliyor.
Sağ yanımdan sadece bir arabalık yere daldı.
Ben zaten gelişini gördüğüm için hem frene bastım, hem de kornaya... Yaşananları aynen yazıyorum.
İkimiz de camı açtık.
- "Ne var?" diye başladı diyalog gazeteciyiz ömrümüz bu tiplerle geçti. Gayet sakin bir şekilde
"Sinyal verdiğimi görüyorsun, zaten bir arabalık yer var niye bu kadar gaza basıp buraya giriyorsun?" dediğimde
- Sinyal verdin diye babanın yolu mu oldu? Cevabı geldi.
Biraz da ironi olsun diye "Sen ehliyet sınavında bu dersleri kaçırdın galiba" dedim. Bir şok geçirdi.
Öyle "Anama küfreder gibi kornaya basma gelirsem ağzınla burunun yerini değiştiririm" diye cevap verdi.
İşte zurnanın zırt dediği yer burası...
Elim önce kapı koluna gitti.
Sonra aklıma yaptığımız haberler geldi.
Ya sabır çekip camı kapattım.
Direksiyondaki maganda da muhtemelen yanındaki arkadaşına nasıl koydum lafı diye sırıtarak, yine gazı kökledi gitti.
Bir an polise şikayet edeyim diye düşündüm.
Sonra etsen ne olacak ki onların da eli kolu bağlı zira memlekette zorbalığa dair yaptırım ne ki diye düşündüm...
Vazgeçtim. Ama bir haftadır da mesele içime oturmuş vaziyette.
Zor yani... Adam geliyor otopark girişine arabasını bırakıp gidiyor, telefon numarası dahi bırakmıyor.
Güç bela buluyorsun "Çatladın mı geldik" diye cevap veriyor.
Özellikle 20-35 yaş grubundaki o malum saç traşlı tipler sokaklarda zorbalık şovu yapıyor.
Peki ne yapacağız? Eskiden bu tipler karakoldan ciddi anlamda korkardı şimdi karakola gidip gelmeyi bir rütbe gibi görüyorlar.
İyi insanları sindiriyorlar... Ben 50 yaşındayım ve bu yaşta ciddi ciddi ruhsatlı silah almayı düşünmeye başladım.
Bu yüzden benim tavsiyem ZORBALIĞI ÖNLEME YASASI gibi bir düzenleme olmalı...
Zorbalığı bir hayat biçimi yapan insanlar önce para cezasına, sonra psikiyatrik testlere, üçüncü de kamu hizmetine, dördüncü de hapse gibi bir sıralamayla yapacaklarının yanına kar kalmayacağını bilmeli diye düşünüyorum.
Bir de öğrencilik yıllarından itibaren zorbalığı ailesinden alan çocukların ailelerinin asıl sorumlu olarak görülmesi ve onlara rehabilitasyon zorunluğu getirilmeli gibi fikirler aklıma geliyor.
Hatta çok uçuk bir fikir gibi gelebilir ama öğrencilere cezaevi ziyaretleri yaptırmak, zorbalığı yaşam biçimi haline getirenlerin sonunun ne olacağını göstermek bir farkındalık oluşturabilir.
Belki cezaevi günleri düzenlemek gibi etkinlikler olmalı...
Takdir büyüklerimizin elbette ama suç işlemekten korkmayan, sokağı yaşam biçimi haline getiren, mafyanın suç örgütlerinin kullanışlı aparatı haline gelen bir gençlik istemiyorsak bu konulara da kafa yormalıyız...

TÜRKİYE KOMİSYONU
Meseleye, kazanan herkes olacak diye bakmak lazım.
Hele de hepimiz aynı gemide olduğumuza inanıyorsak.
Terörsüz Türkiye Komisyonu ilk toplantısını salı günü yapacak.
İYİ Parti "Ben yokum" dedi...
CHP son anda trene binmeye karar verdi.
Peki CHP Genel Başkanı Özel, ipe un seren tavrını neden değiştirdi?
Benim gördüğüm kadarıyla iki kaygısı var.
Birisi milletin TERÖRSÜZ TÜRKİYE meselesindeki açık desteğine muhalefet etmenin kendisine kazandırmayacağını gördü. Diğeri de DEM'i küstürme ihtimali...
Zira CHP, teröristlerin cirit attığı, yol kestiği dönemlerde bile HDP/DEM ile kol kolayken şimdi sırtını dönmesini DEM seçmenine anlatmakta çok zorlanacaktı.
Ayrıca yarım asırlık terör defterinin kapatılması fırsatı kapıya kadar gelmişken ben oynamıyorum diyen bir CHP'nin siyaseten iddialı olması zordu.
Bu yüzden Özel'in komisyona katılma kararını öyle ya da böyle ben olumlu buluyorum. Alkışlıyorum.
Tabii burada aklımda bir soru da yok değil.
Zira Özel, Silivri ziyaretinden sonra tavır değişikliğine gitti.
Cezaevinden hala CHP'yi yönetmeye çalışan İmamoğlu'nun bu süreçte etkisi ne oldu merak ediyorum.
Ama her şartta süreç olumlu giderse kazan kazan olacak.
Türkiye kazanacak, Türkiye için siyaset yapmak isteyenler kazanacak. Milletçe biz kazanacağız.
Bu yüzden eğer CHP masaya yumrukları sıkılı, kavgaya geldiyse ve masayı devirip gitmek için oturuyorsa tarihi bir hata yapar. Zira komisyondan çıkacak kararların tüm milletin kararı olması Meclis'teki yüksek teslimiyet durumunun bu sürece yansıması çok kıymetli.
İlk sınav "silah bırakma yasası" olacak.
Bakalım kim ne söyleyecek?
Şimdilik CHP'ye bir avans açmakta fayda var.
Hele ki Özel, TUSAŞ tesislerini ziyaret edip, gönülsüz bile olsa KAAN uçağından övgüyle söz etmişken...
Açık söyleyeyim ülkemiz bu kutuplaşmadan, siyasal gerilimlerden çok yoruldu, çözüm odaklı siyaset, uzlaşı zemini gibi yeni satırlara ihtiyacımız var.

"SİZE GAZİANTEP YETER"
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin'i dinlerken aklıma bu slogan geldi.
Zira Başkan Şahin, İstanbul'a gelip habercilerle buluştu.
"4 Mevsim Gaziantep" projesini anlattı.
Özetlemem gerekirse her mevsim güzel bir şehir yansımada gördüğümüz video ve fotoğraf kareleri gerçekten GAP turunun bir parçası gibi görülen şehrin başlı başına gezilmeye, görülmeye değer olduğunu anlatıyordu.
Ancak birkaç küçük tavsiyem var.
Öncelikle Gaziantep turu bir paket haline getirilmeli.
Tura katılanlardan sosyal medya paylaşımları için indirim hakkı, kenti en iyi anlatan fotoğraf, video ve hikaye ödülü gibi teşvikler olmalı. Örneğin burada kazananın uçak biletlerini belediye karşılamalı...
Bu arada toplantıda Şahin'in içinde uhde kalan bir meseleyi de öğrendik... Gastronomi şehri Gaziantep'in olağanüstü yemekler sunan restoranlara verilen "Michelin Yıldızı" yok... Şahin önce, Bodrum, sonra da Kapodakya aldı bize sıra gelmedi diye hayıflandı. Bakan Ersoy'a yakın markajı sürdüreceğini söyledi.
Bu arada sohbet sırasında normalde iki yavru yapan aslanların Gaziantep Hayvanat Bahçesi'nde neden dördüz yavruladığını da öğrendik... Kebap, lahmacun ve baklavayla besleniyorlarmış...
Ne diyelim. Eğer kısa bir soluklanma molası vermek istiyorsanız. Size Gaziantep yeter.