29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Adalet Ağaoğlu'yla yeniden...

“KIRMIZI YAZAN KALEME PAYDOS. HAYATTAN ANLIK SIÇRAYIŞLAR. DEFTER KÂĞITLARININ TERSİNE GEÇ BAKALIM: BİLMİYORSUNUZ AMA SİZİN DE SONUNUZ YAKLAŞIYOR ÖNLÜ ARKALI SAYFALAR!”

ÇİĞDEM ALDATMAZ14 Nisan 2014 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Adalet Ağaoğlu'yla yeniden...
DERT DİNLEME UZMANI’NDAN


Roman yazmaya, olabilecek en kısa sürenin, “an”ın anlatımını gerçekleştirmek amacıyla başladığını söyleyen Adalet Ağaoğlu, her yeni romanıyla zaman kurgusuna yeni açılımlar getirebilen yazarlarımızdan. Dile bıraktığı mirasın yanında her dönemde tartışmalara konu olmuş fikirleriyle farkını ortaya koymuş bir aydından bahsediyoruz aynı zamanda. İçinde yaşadığı toplumu çok iyi tanıyan bir yazar olarak her romanı bambaşka bir dünya oldu okuru için. Serbest çağrışımlar, flash-back’ler, içsel konuşmalar, toplumsal çözümlemeler, yarattığı karakterlerde hissettiğimiz tanışıklık duygusu, en çok da Balkız… Ağaoğlu okurken “ölmeye mi yatmadık”, “ruhumuz mu üşümedi”, metinlerindeki muziplik, yerinde duramama hali, sitem ve serzenişleri içimize mi işlemedi… Bazen “dar zamanlar”la, çoğu zaman “damla damla geçti” işte günler.
Tam on sekiz yıl olmuş. Fikrimin İnce Gülü, Düğün Gecesi, Gece Hayatım, Ölmeye Yatmak derken koca çınar yeniden filiz salmış toprağa. Çünkü kökü öyle sağlam bir yerde ki yaprağının değeceği sudan endişesi yok Adalet Hanım’ın. O yüzden Dert Dinleme Uzmanı adlı yeni romanını, bugünlerde hali pür melâli ortada olan Türkiye Edebiyatı’nın üzerine sere serpe bırakmış. Ne iyi etmiş.
Kolay değil, bir çınardan bahsediyoruz aslında. Çetin mücadelelerden geçmiş, hep direnmiş, hayatı evirip, çevirip sorgulamış, kalemine sahip çıkabilmiş bir yazardan…
Düşündüm… Böyle bir çınarın on sekiz yıl aradan sonra yazdığı roman nasıl olabilirdi? Şöyle okkalı bir giriş yazısı, ardından kallavi, sarsılmayan, sarsmayan bir metindi beklentim. Yanılmışım. Bütün bunların çok daha ötesinde, çok daha kıymetli bir yol ağzında bekliyordu beni roman. Demem o ki, Dert Dinleme Uzmanı’nın dünyası önünde ceket ilikleyeceksiniz elbette ama zoraki bir saygıyla değil, şaşkınlığınızı ve hayranlığınızı gizleyemediğiniz için yapacaksınız bunu. Çünkü yazarın yılların tecrübesiyle demlenmiş romanı, ilk satırdan itibaren sizi yakınlığıyla, samimi ve doğal üslubuyla öyle bir içine alıyor ki romanda anlatılan karakteri bir anda yanı başınızda buluveriyorsunuz. Yazarımız, yapacağını yapmış, daha takdim kısmında kurgunun kurgusuyla başladığı bu oyuna sizi ilk elden dahil etmiş oluyor ki her romanda göremeyeceğiniz türden bir illüzyon bu. Ayan beyan bir maharet ve ustalık işi.
Okur olarak yeni kitaplarla ilgili fikir alırken, üç beş cümleyle anlatılan yavan kurguya ya da süslü laflarla bezenmiş ipuçlarına ihtiyaç duymam. Bana göre kitap hakkında edindiğiniz herhangi bir bilgi, ruhunuzla kitap arasında bir köprü oluşturuyorsa o kitabı alıp okumalısınız.
Yine de Dert Dinleme Uzmanı ne anlatır? diye soracak olursanız, şu kadarını söyleyebilirim: Adalet Ağaoğlu bu kez yayınevlerinde düzeltmenlik yapan, dert dinlemek ise neredeyse ikinci mesleği olmuş tuhaf ve gizemli bir karakter çıkarıyor karşımıza. Hani hep merak ederiz: Kitapları yazarlar yazar da onları kimler kimler kitap haline getirir? diye. İşte kahramanımız o gizemli ülkeden geliyor. Tabii bir de kahramanımızın kişisel destanını içinde saklayan sırlı defter. Bir de dert dinleme konusundaki ustalığı ve elbette sezgileriyle insanların ruhuna giden karanlık yolu aydınlatma becerisi.
Yazının başından beri Dert Dinleme Uzmanı ile aranızı yapmaya çalıştığım aşikâr. İstiyorum ki birbirinizi daha yakından tanıyın, biraz da birbirinize alışın. Bu sebeple Adalet Ağaoğlu’nun kendi cümlelerinden, yani kitabın takdim yazısından bir bölüm paylaşmak istiyorum sizinle:
“…Şunu yaşaya / bunu yaşaya elli yaşını biraz burkularak kutlayıp altmışına doğru yol almaya başlamış durumda. Böylece artık kesinlikle Dert Dinleme Uzmanı diye anılıp durmakta. Sanki kendisinin dökülecek tek derdi olmamış, yokmuş gibi döner dolaşır, yatar kalkar, kim onu nerede nasıl görürse hemen yakasına yapışır; ayaküstündeyken bile içini döker de döker; dinleme uzmanımız da gözünü kırpmadan bunları dinler de, dinler.”
“Gel zaman / git zaman bir seferinde onu her zamanki ma¬sasında tek başına oturmakta olduğu, an’ına rastgetirip yanına vardım veeee: “Affedersi¬niz şuraya birazcık ilişebilir miyim?” deme cesareti buldum. Önündeki sayfalarda bir şeyler çırpıştırdığını görünce dayanamadım; kalemini bırakıp so¬luklandığı bir sırada göz göze geliverdik. Bakışları ne kadar derinmiş! Çarpıl¬dım, diyebilirim.”

***

Bazı romanların yürüdüğü yol, varacağı nokta mutlak bilgiye dayalıdır ve bellidir. Bazıları da kendine rehber olarak sadece sezgileri seçer. Size öğretilen doğrular yaşam yolunuzda unufak olurken yönünüzü tayin etmenizi sağlayacak yegâne dayanaktır sezgi… Dert Dinleme Uzmanı sezginin gücünü bütün imkânlarıyla gözler önüne sererken, müthiş bir gözlem fırsatı da sunuyor biz okura. Öyle ki romanda bahsi geçen Dert Dinleme Uzmanı, bir sonraki adımda ne yapacak, ne diyecek diye meraklanırken, aynı zamanda onun halet-i ruhiyesine de ortak oluyorsunuz. Gerisi çorap söküğü, gerisi Adalet Ağaoğlu’nun sarsılmaz ustalığı… Roman sizinle birlikte, siz romanla birlikte akıp gidiyorsunuz. Çünkü Dert Dinleme Uzmanı’nın zamanla bir derdi var. Çünkü Ağaoğlu, kalemini her şeyi acımasızca geride bırakan zamanın ucuna bizzat takmış, çengelle oyar gibi oyuyor. Bazen oynuyor, bazen işliyor. Bazen de bir bakıyorsunuz, zaman romanın peşine takılmış, onu yakalama çabasında.
Sezgi demişken, kitaptaki şu alıntıya kulak verin derim: “Sez¬giymiş! Sezginin bizleri iteklediği her yer mutlaka daha iyiye ve daha güzele, doğru yola kıvrılacağımız köşe başları mıdır yani? Ya batarsak?”
Batmaktan korkmamış sevgili yazarımız.
Çok yaşasın.

Dert Dinleme Uzmanı
Adalet Ağaoğlu
Everest Yayınları