28 Nisan 2024 Pazar / 20 Sevval 1445

Çağımızın Muhyiddin’inden bir teselli ve tecelli kitabı

Bir gençlik ve arkadaşlık kitabı -çehikoba- olarak takdim edilebileceğiniz gibi, hidayete eriş ve seyr-i süluk macerası olarak da okuyabilirsiniz Yazdan Kalan Son Gül’ü. Bense bu bir teselli ve tecelli kitabıdır derim…

Sİbel Eraslan 13 Nisan 2017 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Çağımızın Muhyiddin’inden bir teselli ve tecelli kitabı
Prof. Muhyiddin Şekür’ü Su Üstüne Yazı Yazmak ve Gölgeler Koridoru adlı Türkçeye çevrilmiş kitaplarıyla tanıyoruz. Son kitabı Yazdan Kalan Son Gül ise, diğerleriyle farklı bir türde, bir roman. Sinematografik bir macera tadında. Çok katmanlı bir okumaya davet ediyor muhataplarını.

Şairane bir edayla kaleme alınmış aşk temalı bir roman olarak okuyabileceğiniz gibi, 1958’lerden günümüze uzanan zaman koridorundaki Amerikan sosyolojisi ve şehir tarihi olarak da okuyabilirsiniz. Bir gençlik ve arkadaşlık kitabı -çehikoba- olarak da takdim edilebileceğiniz gibi, hidayete eriş ve seyr-i süluk macerası olarak da okuyabilirsiniz. İçinde zaman yolculuğunun, tayyi mekanın, iyi ruhlarla kötü ruhların savaştığı matrislerin, davul çalarak tehlikeyi bildiren atalar ruhu ile insanları şaşırtmakla görevli gulyabanilerin belirebildiği, baştan sona bilimkurgu macerası olarak da okuyabilirsiniz. Bense bu bir teselli ve tecelli kitabıdır derim…

Nobelli Haruki Murakami’nin sürrealist kurgusu tadında ve evrenselliğinde, gençliğe hitap eden dilini çok önemsediğimi söylemeliyim. Murakami’nin geleneksel Japon kimliğinden öyle zannediyorum ki bilinçli bir şekilde ayrık tuttuğu, küreselin içinde soyutlaşmış, yersiz yurtsuzlaşmış mahzun gençleri değil bu kitaptakiler… Yerleri yurtları, zaman takvimleri belli. Sürreal avangart derken Tarantino sinemasındaki mekânsal ve zamansal kesintiler veya soyutluk da değil Şekür’ünki… Hatta kitabın baş kahramanı Carlos’un yaşadığı sokağı dükkanları, lokantaları, parkları, otel ve müzikholleriyle gözünüz kapalı resmedecek hale gelebiliyorsunuz kitabın sonunda. Bu bağlamda Şekür için kültürüne vefalı bir yazar demek belki en doğrusu…

Kültür bir pranga değil

Ama kültür bir pranga da değil Şekür için. Onu yazar olarak da düşünür olarak da tutuklamış bir Amerikan sosyolojisinden bahsedemeyiz. Gerçi Afroamerikan tarzın yazdığı bir çağdaş tarih olarak da pekala okunabilecek tavrıyla kitap, arka planda ciddi bir meydan okumayı barındırıyor. Bizler için sürekli beyaz adamın dilinden okunan Amerikan tarihi belki de ilk kez temelinde Afrika mistisizmi, adetleri ve ritüelleri üzerinden yeniden inşa ediliyor. Amerika dediğimiz şeyin temelinde Afrika varmış meğerse, dedirten bir kitap… Türkçe okurların çok severek  takip ettiği Alex Haley ve Kökler kitabından da farklı bu bağlamda. Kökler’deki kölelik karşıtı eksen sürekli tekrar ederken Şekür’deki karşıtlık, birkaç uzak dokunuşla geçiyor upuzun anlatının içinde. Şekür başka bir şey yapıyor ama…
Kompleksiz ve özgüveni yüksek bir edayla (aslında normal bir edayla, sükunetle) kuruyor duruşunu. Kölelik eleştirisine odaklanmak yerine, tarihi yeniden anlatıyor, bir yabancı gibi değil üstelik, oralı olarak… Ben bir anti-amerikan olarak okudum kitabı ve hem durduğum politik çizgi hem de yerlilik üzerine içimdeki bazı önyargıları yıkmış olması açısından da önemsedim… Ben Vietnam konusunda, Malcolm X ve Muhammed Ali gibi düşünüyorum. Kitabın kahramanı Carlos da Vietnam’dan geçiyor hem de dönüşte yaşadığı pek çok psikolojik travmayla…

Ruhani bir yolculuk

Ama kitabın asıl kahramanı Dan Amca, Vietnam sonrası yaşanacaklarda da Carlos’un mihmandarı mahiyetinde. Gerek büyük bir aşkla sevdiği eşinin ölümüne teselli gerekse Carlos’un yaşadığı metamorfozda önemli bir adım teşkil eden ruhani bir yolculukla hitama eriyor kitap… Son beş bölümde Carlos’un Müslüman olduğunu da öğreniyoruz.

Çocukluk aşkı peşinde koşarken geçirdiği ömür, aslında onu tevhide hazırlayan daha büyük bir aşkın gizemli yolculuğu… 

Editörlerle yaptığım görüşmelerde kitabın müzikal bir kütüphane de sunduğunu zikrettim kendilerine. Hatta uzun bir liste hazırladım bu konuda. Kitap bir caz kütüphanesi aynı zamanda, müzikolojisi var. 

Kitabı Muhyiddin Arabi’nin sistematikleştirdiği vahdet-i vücut öğretisi üzerinden kritik etmek de mümkün. Dünyadaki bedensel kaybedişlerin yol açacağı hüzünlerle kıyaslandığında ruhani düzeydeki vuslatın ne kadar kuşatıcı ve sonsuz olacağı öğretisini okudum ben Yazdan Kalan Son Gül’de… Ayrılık veya elvedanın bitim olmadığını, aşkın kendisini tüm şartlarda koruduğunu ve insanı gözetip kuşattığı kadar olgunlaştırdığını da anlatan bir eser. Kırık kalplere çok ciddi bir tesellidir bu kitap… Ve tecelli bahsi… O tecelli ki eserde parlar. Arabi’ye göre kainat ve tüm varoluş; Allah Teala’nın kendi pırıltısından ibarettir, göz kamaştırıcı bir aşk pırıltısıdır…

Diğer Muhyiddin’in güncel satırları boyunca da, Rahman ve Rahim olan Allah’ın kainatın her zerresine merhametiyle tecelli edişini okudum bendeniz…  Okumak deyince kalbim sızlıyor. Dışarlıklı bir iştir okumak. Kapının dışından bir seyrediştir. İlahileri bunun için söyleriz. Evin yolunu bulmaya çalışırken korkmamak için…

Kendisi de bir hekim ve medrese hocası olan Merkez Efendi’nin (vefatı 1552), tarikat yoluna geçtikten sonra kaleme aldığı bir şiiri ve meşhur ilahisini söylerken buldum kendimi;  ‘’Eyaalemlerin şahı, tecelli kıl teselli kıl, gönüller burcunun mahı, tecelli kıl teselli kıl, ciğerden eylerim feryad, bu benlik davasından azad, tecelli kıl teselli kıl…’’