27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

İçeriden biri

ARTIK GARİP MESELESİ İÇERİDEN BİRİNİN, MELİH CEVDET ANDAY’IN DEĞERLİ YAZILARIYLA DERLİ TOPLU BİR ŞEKİLDE ÖNÜMÜZDE DURUYOR. VARILAN CEVAPLARIN YANI SIRA MELİH CEVDET ANDAY’IN HATIRINDAN GEÇEN ÇOK GÜZEL HİKÂYELER DE BULACAKSINIZ KİTAPTA.

SEDAT ÇAĞLAR8 Aralık 2016 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
İçeriden biri

Garip şiirinin devrinde giriştiği değişim hareketinin ortaya koyduğu farklılığın boyutunu anlatabilmek için melih Cevdet Anday’ın 1984’te Mehmet Fuat’a aktardığı Yahya Kemal’in kendileri için söylediği bir söze bakalım, “boks eldivenle oynanır, bunlar tabanca çekiyorlar” ve başlayalım...

Orhan Veli’nin, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın 1937’de ilk örneklerini yayımlamaya başladıkları Garip şiirleri alışılmış beğenileri yıkarak yarattığı etki ile döneminde ve sonrasında çok konuşulmuştur. Garip akımının amacı neydi, kimlerdi bu şiirin sahipleri, kimlerden etkilenmiş olabilirlerdi, zamanla şiirlerinde bir değişikliğe gittiler mi ve kimdi bu Orhan Veli? Bütün bu sorular hep merak edildi ve soruldu. Soruları cevaplamaksa aralarından Melih Cevdet Anday’a kalacaktı. Yalçın Armağan’ın yayına hazırladığı Kalabalığın Şiiri Orhan Veli ve Garip Üzerine Yazılar bu cevapları ve daha fazlasını bir araya getiren bir kitap. Kitap eylül ayında Everest Yayınları’ndan çıktı. Artık Garip meselesi içerden birinin, Melih Cevdet Anday’ın değerli yazılarıyla derli toplu bir şekilde önümüzde duruyor. Varılan cevapların yanı sıra Melih Cevdet Anday’ın hatırından geçen çok güzel hikâyeler de bulacaksınız kitapta.

NASIRIN ÜSTÜNDEKİ AYAKLAR

Yalçın Armağan edebiyat tarihlerinde genelde geçen bilginin aksine Garip şiirinin tarihinin 1941’de yayımlanan Garip isimli kitaptan önce başladığına dikkat çekiyor. Orhan Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat tanıştıkları yıllarda Ankara Lisesi’nin yayın organı olan Sesimiz dergisinde görünüyorlar ilk eserleriyle. Şiirleri daha sonra Varlık’ta ve diğer edebiyat dergilerinde yayımlanıyor. Fakat Garip biçimli ilk şiirler Orhan Veli ve Oktay Rifat tarafından o sırada Belçika’da bulunan Melih Cevdet Anday’a ithaf edilerek 15 Eylül 1937’de Varlık’ta yayımlanıyor. Varlık’ın sonraki sayılarında bu tarzdaki ilk şiirleriyle Melih Cevdet Anday da görünmeye başlıyor. Bu şiirlerle kendisini göstermeye başlayan Garip şiirleri, İnsan dergisinin Ekim 1938 tarihli sayısında Orhan Veli’nin Kitabe-i Seng-i Mezar şiiriyle geniş kitleler tarafından bilinir oluyor. Şiirde geçen “Yazık oldu Süleyman Efendi’ye” dizesi meşhur oluyor ve günlük kullanıma ait “nasır” sözcüğünün şiirdeki varlığı uzun tartışmalara yol açıyor. Melih Cevdet Anday 1991’de Celal Üster’e Garip’in bir temizlik hareketi olduğunu, Garip şiirleriyle ölçüyü, uyağı ve sözle anlamla ilgili tüm sanatları attıklarını ve ortada sadece anlam kaldığını söylüyor. Karşılaştıkları tepkilerse anlamsız bulunmak ve alay oluyor. “Bizden başka alay eden şair olmamıştır edebiyatımızda. Bu çok önemlidir. İnsanların nasırına bastık. Orhan boşuna yazmadı “Kitabe-i Seng-i Mezar” şiirini!” Ve garip karşılanan şiirlerinin adı da Garip oluyor.

‘GARİP’ BİR ANTOLOJİ

Melih Cevdet Anday, Garip adlı kitabın çokça merak edilen hikâyesini anlatıyor birkaç söyleşide. Aslında üç şairin de şiirlerinden oluşan bir kitap yayımlamak istiyorlar. Fakat sonra, Melih Cevdet Anday’ın Orhan Veli’nin kaleme aldığı önsözde düşünce birliği olmayışından kaynaklandığını tahmin ettiği nedenle sorun yaşanıyor. Kendisi Kasımpaşa’da askeri hastanede yatarken Orhan Veli ve Oktay Rifat ziyaretine gelerek anlaşmazlığı çözmek için Anday’ın fikrine başvuruyor. Orhan Veli kitabın kapağında üçünün de adının olmasını isterken Oktay Rifat buna razı gelmiyor, kitabın Orhan Veli’nin hazırladığı bir antoloji olmasını istiyor. Melih Cevdet Anday da bir kişinin rızası olmadığı için kitabın üçünün ismiyle yayımlanmasının uygun olmayacağı görüşünü belirtiyor. Böylece kitap Orhan Veli’nin adıyla çıkıyor.  

YENİ ŞİİR, GÜNÜN KONUSU

Türk edebiyat dünyasında hızla yayılan yeni şiir, şiiri günün konusu haline getirmiş ve yeni şiirin ne olduğu tartışmalarında Garip hareketi gerçeküstücü olarak değerlendirilmiş, toplumcu gerçekçilik dışında görülmüştü. Melih Cevdet Anday 1995’te Hayati Özen’in sorularını yönelttiği söyleşide bu konulara açıklık getiriyor. Evet, başlangıçta Garip şairleri Fransız şairlerden etkileniyor. Ama iki önemli noktayla onlardan ayrılıyorlar. Birincisi, gerçeküstücülüğün lideri Breton, şiirin politika dışında kalması gerekliliği üstünde duruyor. Garip şiiri ise politik. İkincisi, gerçeküstücü Fransız şairleri bilinçaltının otomatik çalıştırılmasını savunuyor. Oysa Anday’a göre Garip şiiri akılcı bir şiirdir. Bu nedenlerle Garip şiiri gerçeküstücülüğe benzetilemez. Ayrıca Garip’in onu gerçeküstücülük dışında bırakan politik yanı, Garip hareketini toplumcu gerçekçilik içine alıyor bu kez de. “Garip şiirinde mizah karışık bir politik gerçeklik vardır” diyor Melih Cevdet Anday.

Söyleşilerinde zamanla her üç şairin de Garip şiirinden ayrıldığını ifade ediyor Melih Cevdet Anday. Şiiri düz söze getirerek Garip hareketinin başarıya ulaştığını, kendilerini tekrar etmemek için 1948’de Tohum şiirini yazmasıyla Garip’ten ilk ayrılanın kendisi olduğunu belirtiyor. Orhan Veli ve Oktay Rifat’ın tarzlarının dışındaki bu şiire karşı serzenişleri oluyor. Fakat Anday, Orhan Veli’nin de Sabahattin Eyüboğlu’nun da telkiniyle, “İstanbul Türküsü” şiiriyle değişimde bulunduğunu, Oktay Rifat’ın da kendini yenilediğini anlatıyor. Yalçın Armağan kitabın Sunuş bölümünde, Garip şiirindeki değişimin 1948 tarihli “Tohum” şiiriyle değil, değişimin zaten Orhan Veli’nin 1945 tarihli “İstanbul Türküsü” şiiri ve bir yıl sonra yayımladığı Destan gibi (Yol Türküleri) kitabı ile başladığına dikkat çekiyor. Yalçın Armağan, Melih Cevdet Anday’ın Garip’ten ayrılan ilk şairin kendisinin olduğunu vurgulamasını Anday’ın Garip’i kişisel açıdan nasıl değerlendirdiğinin anlaşılmasında önemli bir nokta olarak görüyor. Anday’ın, “İstanbul Türküsü”nü dikkate aldığı halde Garip’ten ayrılan ilk şairin kendisi olduğunda ısrar etmesini bir özerkleşme arzusu olarak ve Garip şiirinin sonrasında Türkçe edebiyattaki zamanla değişen konumu üzerinden yorumluyor. 

Melih Cevdet Anday Orhan Veli’nin şiirini kalabalık bir şiir olarak değerlendiriyor. Aristo’dan yola çıkarak kendi konuşan ozanı lirik, başkalarını konuşturanı dramatik, hem kendi konuşan hem başkalarını konuşturan ozanı ise epik olarak tanımlıyor. Orhan Veli’nin çoğu şiirinde kendi konuşmayıp başkalarını, halk arasından seçtiği sıradan kimseleri kendi ağızlarıyla konuşturduğu için dramatik bir şair olduğunu vurguluyor. Lirik olduğu sanılan şiirlerinde bile yalan söyler yani kendinden bahsetmez, kendisi başkalarının ağızlarından konuşur. Örneğin Orhan Veli’nin alnında bıçak yarası yoktur, tabakası da, vesikalı yâri de ve aslında salatayı da hiç sevmemektedir. Orhan Veli’nin şiiri kalabalık bir şiirdir, kalabalıklar onun şiirinde dile gelir ve sıraları geldiğinde kendilerini tanıtırlar.