28 Nisan 2024 Pazar / 20 Sevval 1445

John Fowles’a saygıyla

Ferhat Ünlü, İlahi Kripto’nun tıpkı Büyücü’nün Shakespeare’in Fırtına’sına göndermelerle dolu olması gibi Büyücü’ye göndermelerle dolu olduğunu söylüyor. Kitap bu yönüyle bir ezoterik örgütler, mistik bilimler, istihbarat ve ‘aşk operasyonu’ romanı olduğu kadar bir ustaya saygı romanı.

HALE KAPLAN ÖZ13 Ekim 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
John Fowles’a saygıyla

M.A.T, Kötü Roman ve Bir Gölgenin İntikamı romanlarıyla tanıdığımız polisiye yazarı Ferhat Ünlü yeni romanı İlahi Kripto’da zamana tapan ve kadınların yönettiği bir ezoterik örgütü anlatıyor. ‘Tek dünyacı’ bu örgütün komploları arasında aşk, sanat, siyaset ve mistisizm önemli damarlar. Büyük bir kısmı istihbarat raporlardan yola çıkılarak yazılan romanda Ünlü’nün kurmacadaki ustalığı öne çıkıyor.

l İlahi Kripto/Zamana Tapanlar’ın Büyük Sırrı, romancı Atilla Pan’ın kusursuzlukla kurgulanmış zulümlere maruz bırakıldıktan sonra öldürülüşünün anlatılmasıyla başlıyor. Yer Bordeaux şatolarını andıran bir şato... Romanın zihninizde oluşan ilk fotoğrafı bu muydu?

Önemli bir soru bu. Çünkü kimi zaman, hatta sık sık roman dediğimiz şeyin ilk tohumları, zihnimizde anlık bir görsel imge ile ekilir. İlahi Kripto’da zaman zaman atıf yaptığım büyük İngiliz romancı John Fowles, Yaratık adlı romanının ilk fikrinin birkaç atlının kırsalda gittiği bir görsel imajın zihninde ansızın canlanmasıyla ortaya çıktığını söyler. İşte bu imgeden Hazreti İsa’nın dünyaya yeniden bir ‘kadın’ olarak geleceğini ileri süren, yoksulluğu ve cinsel perhizi savunan Shaker mezhebini anlattığı bir roman meydana gelmiştir.

İlahi Kripto,zihnimde bir ayin sahnesiyle canlanmıştı. Bundan yedi yıl önce… Rothschild’lerin Mentmore Towers’ına benzer bir şatoda yapılan bir gizli ayin... Bir tarikat ayini… Sonra zaman içinde dünyayı kadınların yönetmesi gerektiğini öne süren ve zamana tapan bir tarikat fikri zihnimde canlandı. Fowles’un dünyayı kadınların yönetmesi gerektiği yönünde kimi fikirleri içeren denemeleri vardı. Hazreti İsa’nın kadın şeklinde nüzul edeceğine inanan sapkın bir tarikatın romanını yazmıştı. Hepsinden önemlisi başta Büyücü, Koleksiyoncu ve Fransız Teğmenin Kadını olmak üzere tüm romanlarında kararsız erkek karakterlerin karşısına güçlü kadın karakterleri koymuştu.

Burayı derinleştirmek gerektiğini düşündüm. Zaten Fowles’a göndermelerle dolu bir roman yazma fikri kafamda vardı. Fowles, kelimenin hakiki manasıyla hayranı olduğum çok az sayıdaki yazardan biridir. İlahi Kripto, tıpkı Büyücü’nün Shakespeare’in Fırtına’sına göndermelerle dolu olması gibi Büyücü’ye göndermelerle dolu. Bu yönüyle bir ezoterik örgütler, mistik bilimler, istihbarat ve ‘aşk operasyonu’ (romanı okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaktır) romanı olduğu kadar bir ustaya saygı romanı.

İlk görsel imaj zihnimde oluştuktan sonra ayin sahnesini tasarladım. Ve romanın başlangıcı ile sonunu bu ayin sahnesinde birleştirdim.

l Ezoterik bir örgütün gövdeyi oluşturduğu bir romanın kolları alabildiğine uzar. Bu durumun avantajları neler? Bazen o kolları gövdeden bile büyük bir aşkla yazdığınız hissediliyor.

Roman da tıpkı hayat gibi türlü türlü ayrıntıyla doludur. Bazen gereksiz gibi görünen bütün bu ayrıntılar ana gövdeyi besler ve onu tamamlayan bir niteliğe bürünür. Öyle ki o ayrıntılar, kollar olmasa gövde de susuz kalır. Ana konunun etrafında dönen yan konular itibariyle de epey malumat içeren bir roman yazma niyetindeydim. Eco’nun Foucault Sarkacı buna güzel bir örnektir. Bilgi vermenin en iyi yolu da diyalog oluşturmak. Bir önceki romanım Kötü Roman, bir monolog romanıydı. İlahi Kripto ise bir diyalog romanı. İlahi Kripto’da ülkemiz üzerine oynanan oyunları kurmaca bir tarikat ve kurmaca bir plan üzerinden anlatmaya çalıştım. Romanda Kronosizm Tarikatı adını verdiğim zamana tapan tarikat, 29 Ekim 2023’te dünyanın rahmi olarak gördüğü Türkiye’de, İstanbul’dan başlayarak büyük bir kalkışma planlıyor.

Bu planı andıran bir plan 15 Temmuz’da ülkemizde hayata geçirilmeye çalışıldı. Ancak başarısız oldular. Yani bizim komplo olarak gördüğümüz şeyler başımıza gelmeyecek kadar uçuk şeyler değil.

Bu yönüyle İlahi Kripto, bir komplonun romanı. Ama içinde gerçekler de var. Yüzde 30’u gerçek bilgilerden ve istihbarat raporlardan yola çıkan malzemelerle yazıldı. Bu kısımlarda gazeteci kimliğim devredeydi. Romanın yüzde 70’i ise kurmaca, o kısımlarda ise hayal gücüm ve edebiyatçı kimliğim devreye girdi.

l Edebi kıymeti büyük bir roman İlahi Kripto. Bir estet hassasiyetiyle işlenmiş her kelime. Hangisi üzerinde daha çok çalıştınız? Kurgu mu, dil mi?

Her ikisi de önemlidir. Bir roman için olmazsa olmazlardır kurgu ve dil. Tasarım aşaması, yani romanın ana hikâyesinin, yan öykülerin, ana karakterlerin ve yan karakterlerin zihinde şekillenme aşaması kurgunun oluşum aşamasıdır. Bu aşamalar erken aşamalardır. Mesela ben 2010 yılının Temmuz’undan sonra kurgu üzerine kafa yormaya başladım ve yazmaya oturduğumda yani 2016’nın Temmuz’undan sonra kurgu nihai şekline erişmişti. Yazma aşamasında ise dil devreye giriyor. Özellikle ayin sahnesi gibi okuyucunun, zihninde canlandırması gereken sahnelerde güçlü betimlemeler yapmaya özen gösterdim. Okuru atmosferin içine sokmak gerekiyordu. Bunu başarabildiysem ne mutlu.

l Temmuz ayı bu roman için çok önemli anladığım kadarıyla, neden?

Temmuz 2010’da kardeşimi bir trafik kazasında kaybettikten sonra bu roman üzerine çalışmaya başladım. Bütün kardeşler kıymetlidir elbette ama Atilla benim için çok önemli biriydi. Başkaraktere onun adını verdim. Kitabı da ona ithaf ettim. 15 Temmuz 2016 da hain darbe girişimi “Artık yazma zamanı geldi” dediğim zaman olduğu için önemli. Yani darbe girişiminden sonra yazı masasına oturdum. Yazmaya başladıktan bir yıl sonra, Temmuz 2017’de bitirdim. Çünkü her şey kafamda oturmuştu ve hemen her şeyin notu alınmıştı. Diyalogların, özellikle Defne ile Atilla arasındaki diyalogların çoğu yazılmıştı.

Bu roman için önemli olan bir diğer ay da Ekim bu arada. Roman Ekim ayında başlıyor ve Ekim ayında bitiyor. Ekim benim doğduğum ay. İlahi Kripto da bir tesadüf eseri Ekim ayında çıktı.

l Zamana tapan, kadınların yönettiği bir gizli örgüt Kronosizm. Gerçek patronun kadın olduğu görülmüş bir şey mi bu gizli âlemde? Ezoterizm içinde kadının nasıl bir yeri var?

Vallahi kadına her yerde ayrımcılık yapıldığı gibi bu tarikatlarda da ayrımcılık yapılıyor. Masonlukta kadının pek yeri yoktur mesela. Kadınlar locaya alınmaz, yani ‘kadın mason’ yoktur, mason eşleri ‘hemşire’ olarak görülür. Kadınların masonlukta pek etkileri bulunmaz. Tarihteki ezoterik örgütlere bakarsak Tapınakçılar, kadınlarla hiç alakası olmayan, bilakis kadını dışarıda tutan, erkek erdenliğini, bekârlığı emreden bir tarikattır. Kadına değer vermez. Türkiye’deki Gülen Terör Örgütü örneğine gelelim. ‘Ablalar’ arka planda etkilidir ama örgütün stratejilerini belirleyen tamamen erkeklerdir. Scientology’den Kuru Kafa ve Kemikler Cemiyeti’ne bütün ezoterik yapılarda da erkek hegemonyası var. Hatta Fowles’un anlattığı Shaker mezhebinde bile kadının çok önemli, güçlü olduğu yönünde veriler yok elimizde. En fazla erkeklerle eşitlerdi diyebiliriz. Ben hiçbir ezoterik örgütte olmayan bir şeyi hayal etmek istiyordum. Kadınların yönettiği ve dünyayı da kadınların yönetmesi gerektiğini öne süren tarikat fikri böyle ortaya çıktı. Gerçi Türkiye’yi ve dünyayı ele geçirmeye çalışan kötücül tarikatın bir kadınlar tarikatı olmasının getireceği riskler vardı. Kadın okuru kızdırabilirdim. Ama okur, romanın bütününe bakınca yazarı anlayacaktır diye düşünüyorum.

l Özel İstihbarat editörlüğü yapan bir gazetecisiniz. Gülen örgütü merkezli çok mühim haberlere imza attınız. Elinize gelen dosyalarda sizi kıskandıran komplolar oluyor mu?

Mark Twain’in “Gerçek kurmacadan tuhaftır” diye sözü var. Bu sözün doğruluğunu herhalde en çok zamanımızda deneyimliyoruz. Son 15 yılda gerçeğin, kurgunun fersah fersah önüne geçtiğini gördüğümüz olaylar yaşadık. Fetullahçı Terör Örgütü’nün, ki romanda Gülen Terör Örgütü (GTÖ) olarak geçiyor, Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde örgütlenmesi, 7 Şubat, 17-25 Aralık ve son olarak 15 Temmuz’la devleti içeriden yıkmayı amaçlayan operasyonlar yapması; değil Türkiye tarihinde, dünya tarihinde örneği görülmemiş şeyler. Bu süreçlerle ilgili pek çok rapor ve iddianame okudum. Okuduğumda işte bu kısımlar kurmacadan daha tuhaf, daha ilgi çekici dediğim pek çok nokta gördüm.

l Romanda İstanbul için ‘dünyanın rahmi’ imgesini kullanıyorsunuz. ‘Tek dünyacı’ yapıların merkeze almak istedikleri yerlerin ortak özellikleri var mı?

Napolyon’a atfedilen bir söz var: “Dünya tek devlet olsaydı başkenti İstanbul olurdu.” Sanırım biz ülkemizin ve İstanbul’un önemini maruz kaldığımız saldırılardan sonra daha net biçimde anladık. Tek dünya devleti kurmak isteyen küresel güçlerin var olduğu bir realitedir. Belki 500 yılda, bin yılda olacak şeyleri birkaç yüzyılda yaparak, dünyanın kaderine müdahale etmek isteyen güçler bunlar. Ve hedeflerinde Türkiye var. Zira Türkiye bir istinat noktası. Burayı kontrol etmeden dünyanın dengesini sağlamak zor, hatta imkânsız. Roman, işte bu gerçeği kurmaca üzerinden anlatıyor.