29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Kim, ne okuyor?

8 Aralık 2016 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Kim, ne okuyor?

Fadime Özkan (Gazeteci-Yazar):

Gazeteciler için gündemden kopuk bir okuma yapmanın neredeyse imkansız olduğu zamanlardayız. Benim de bağımsız bir meraktan çok, gündemin öncelediği iki kitap var elimde. Biri siyaset bilimci akademisyen Yusuf Tekin’in Başkanlık Sistemi ve Kuvvetler Ayrılığı Tartışmaları adlı çalışması. Türkiye’nin geçmiş tecrübesine bakan kitap, yürütmenin yasama içinden çıkmasının kültür ve geleneğe aykırı olduğunu tespit ediyor ve yeni dönem için ikilik doğurmayan ama yasama ile yürütme arasında denge kuran, yasamadan bağımsız bir hükümet sistemini öneriyor. Gündemdeki anayasa değişikliği ve başkanlık tartışmalarının arka planını anlamak için birebir.

Parça parça okuduğum diğer sıcak gündem kitabı ise artık bir miladın tarihi olarak kayda geçen 15 Temmuz’a, darbe-işgal girişimine dair. Editörlüğünü Bekir Berat Özipek ile Yasemin Abayhan’ın yaptığı Uzun Gecenin Kısa Tarihi adlı kitap aralarında benim de olduğum farklı çevrelerden 23 kişinin tanıklığında 15 Temmuz’u anlatıyor. Yüzyıllık bir döngüye denk gelen o acı ve erdem dolu geceye dair başlangıç hükmünde.

Şiddetin ve kötülüğün Kabil’den önceki evresine dikkat kesilen Şaban Ali Düzgün hocanın Adem’den Öncesine Dönüş kitabına başlıyorum birazdan. Beklentim, üç kitabın indiği coğrafyanın bugün neden dini, mezhebi ve asabi bir şiddet sarmalında olduğunu ilahi beyanlara dayanarak açıklaması ve kaostan çıkış yolunu göstermesi.

Ağız dolusu şiir çekiyor bu aralar canım. Hayriye Ünal’ın Sert Geçecek Bu Kış’ı ve İsmet Özel’in Erbain’i elimin altında yine.

Sadık Yemni (Yazar):

Şu anda elimde biri taze bitmiş, diğeri bitmek üzere olan iki kitap var. Henüz okuduğum kitap Bedri Gencer’in Doğubatı Yayınları’ndan çıkan İslam’da Modernleşme, 1839-1939 adlı kitabı. 3. baskısını yapan 888 sayfalık kitapta yazar konuyu Doğu ve Batı’yı bütünlüğüyle gören, bol katmanlı ve o derece zengin mukayeseli bir bakışla ele almış. Doğu’nun moderniteyle başa çıkma mücadelesini Batı’daki dönüşümü  anlatarak izah ediyor. Yazarın kozmopolis, teodise, sekülerleşme değerlendirmeleri çok orijinal. Şerif Mardin ilk baskıya yazdığı önsözde “Bedri Gencer’in bu kitabıyla gerek Türk Sosyal Bilim, gerekse de dünya modern İslam literatüründe bir çığır açtığını söylemek mübalağa olmayacaktır” diyor. Gerçekten de Bedri Gencer’den abidevi bir eseri okuduğumu düşünüyorum ve meraklılarına hassasiyetle öneriyorum. .

King, belki de dünyanın en tanınmış öykücüsü. Sinematografik anlatımı ve psiko-tekinsiz kurgusuyla milyonların  gönlünde taht kurmuştur. King 2014 yılında Dedektif Bill Hodges üçlemesinin ilk kitabını yayımladı: Bay Mersedes. Serinin ikinci kitabı Kim Bulduysa Onundur 2015 Ekim’inde yayımlandı. Meraklı okurlar sabırsızlıkla bu yılın yazında yayımlanan Nöbetin Sonu’nun çevirisini bekliyor. Ben hikâyenin sonunu biliyorum. Baştan tahmin ettiğim gibi mersedesin şoförü geri geliyor. Bu kadar. Daha fazla spoiler yok

Nazife Şişman (Yazar):

Pek çok romanını ve yakınlarda çocukluk ve gençlik anılarını okuduğum J. Saramago’nun Filin Yolculuğu’na birkaç ay önce başlamış, 30. sayfa civarında bırakmıştım. Nedendir bilmiyorum, girememiştim romana. Bu hafta bir filin izinde 16. Yüzyıl Avrupa’sına bir yolculuk yaptım diyebilirim. Son yirmi sayfadayım, bitirince hangi romanı okuyacağıma henüz karar vermediğim için bitirmiyorum. Dünya Ağrısı’nı henüz bitirmediğim Ayfer Tunç’un ilk öykü kitaplarından birini okuyorum e-kitap okuyucumda: Mağara Arkadaşları. Romanları için Türkçe’de en iyi romanlar diyebiliriz, ama öykülerinin de tertemiz bir dili ve incelikli bir kurgusu var.

George Saunders’ın İkna Ulusu’ndan birkaç öykü okudum. Distopik öyküler, seyrettiğim Black Mirror ve West World gibi dizilerle birleşince biraz içimi kararttı. O yüzden dozunu düşürdüm, bekletiyorum.

İki arada bir derede bile okunabilen kısa, akıcı bölümlerden oluşan Meltem Gürle’nin Kırmızı Kazak kitabı elimde. Yazar kitaplarla, yazarlarla kurduğu bağı, okuma hikayesini, kuşak olarak uzak olmadığım bir dönemin içinden anlatıyor. Byung-Chul Han’ın Şiddetin Tipolojisi kitabından iki kısa bölüm okudum yakınlarda. 15 sayfa bile yetti, yeni iletişimin ve teknolojinin her tür eşiği yok etme ve özgürleştirme vaadinin nasıl da şiddete dönüşebileceğini anlamama. Çalıştığım konu ile ilgili masamda duran kitapların adlarını saymamsa yanıltıcı olur. Çünkü ancak ara ara bakabiliyorum ve uzunca bir süredir masamın demirbaşı olarak kapaklarının açılmasını bekliyorlar.