29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Mustafa Kutlu’nun ilmihali

Dinin bir tecrübe olarak edebi bir metinde yer alması yeterince işlenmemiş bir tema. Mustafa Kutlu’nun İlmihal Yahut Arzuhal adlı yeni kitabı tam bu noktada okunması gereken özel bir kitap.

SUAVİ KEMAL YAZGIÇ12 Nisan 2018 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Mustafa Kutlu’nun ilmihali
“İlmihal” sadece bir malumat kitabı değildir. Mesela Mızraklı İlmihal namazı anlatırken bir Müslümanın dünyayı nasıl görmesi, kendini bu hayatta nasıl konumlaması gerektiği hakkında kapsamlı bilgi veren, sadece kuru bir malumatın ötesinde okuyucuya bir tecrübe olarak aktaran edebi bir metin olarak karşımıza çıkar.  Nitekim Mustafa Kutlu’nun kadim dostu İsmail Kara’nın İlmihal Yahut Arzuhal için kaleme aldığı “Bir İki Söz” başlıklı yazıda da “Bu tür metinlerden maksat bilgi aktarmak değil edebî bir üslupla dinî ve ahlakî bir hususu derinden hissettirmek ve duyurmak, belki daha önemlisi o mesele üzerine düşündürmektir; insanın kafasını ve gönlünü, aklını ve kalbini birlikte harekete geçirmektir; gözünü ve basiretini açmaktır; kainatı temaşayı öğretmek, Yüce Allah’ın hikmetinden sual olunmaz tecellilerine işaret etmektir.” diyerek benzer bir vurguda bulunuyor.
 
‘ŞÜKÜR ORUÇLUYUZ’
 
Hemen her Ramazan gündeme tekraren gelen “orucu neler bozar”ın bilgisinin ötesinde bir zenginlik içerir ilmihaller. “Allah’ım şükürler olsun oruçluyuz” demenin anlamını hissettirir çünkü onlar. Hissetmek ise bilmekten daha derin bir anlam taşır. Zira malumat zamanla unutulur, eninde sonunda hayatın bir parçası olmaktan çıkar yahut bir rafta hatırlanmayı bekler. Oysa hissedilen, tecrübe edilen bilgi dimağda daha uzun süre kalır ve hayatın bir parçası kılınması daha mümkündür. Meseleyi fıkhen değil ruhen tefsir etmesi ise konuya başka bir pencereden bakabilme şansı tanıyor okurlara.
 
Bilgi kadar hatıralara da yer veriyor Kutlu, denemelerinde. Mesela hacla ilgili yazısı doğrudan doğruya bir hatıra yazısı. Hacca gitmeden önce kaleme alınan bölüm ile hacdan dönüşte kaleme alınan bölümü karşılaştırmak bir başka yazının konusu. Ancak gusülü anlatan yazıdaki hatıra, “mahrumiyetlerin” ve “mahcubiyetlerin” kaleme alınmasının ne kadar etkileyici sonuçları olabileceğine ilişkin özel bir metin. Mustafa Kutlu’nun samimiyetle ustalığı iç içe yaşatabilmesi her yazarın altından kalkabileceği bir maharet değil. Din ve hayatın iki ayrı alan olmadığını, dinin teolojik bir uzmanlık alanı olmanın çok ötesinde anlamlar taşıdığını farkedebilmek için bu tarz metinlere ihtiyacımız var. Aksi takdirde yalan söylemeyi, garibanı ezmeyi, yardım eli uzatmamayı kolayca günlük hayatımızın bir parçası haline getirebiliriz. “Bereket, rahmet, merhamet” gibi hayatın olmazsa olmaz dayanaklarını geçmişte yaşadığı varsayılan birer masal kahrmanı gibi algılamaya başlarsak teolojik bir kategoriye indirgediğimiz de din de elini, ayağını hayatımızdan çeker. Geriye ne bereket kalır, ne merhamet ve dolayısıyla Rahmet’ten de mahrum kalırız. 
 
İLMİHAL VE EKONOMİ
 
Mustafa Kutlu’nun ilmihalinin en çok vurgulanan ve onu diğer ilmihallerden ayıran yönlerinden biri de ilmihalin ekonomik boyutu. Zekatın önemini anlatmakla yetinmiyor Kutlu’nun ilmihali. Yıllardan beri hikâyelerinde yoksulluğu, kanaat ekonomisinin önemini anlatan, sosyal meseleleri kendine bir dert edinip okurlarını da bu derde davet eden Kutlu’nun “ilmihali” elbette hayatın bu boyutunu da anlatacaktır. İnfak etmenin, kul hakkı gözetmenin ne kadar önemli ve kıymetli olduğunu söyleyen böyle güzel metinlere gerçekten hepimizin ihtiyacı var. “Ekmeği bölüşmek” derken önemli olanın ekmek değil bölüşmek olduğunu hatırlatan yazıları yazan insan sayısı mı az yoksa bana mı öyle geliyor? Siz ne dersiniz?
 
Kitapta Ataullah İskenderi’den Dede Korkut’a, Yunus Emre’den Kuşeyri’ye yüklü bir iktibas dağarcığı olduğunu da söylememiz gerek. Bu tarz alıntıların klasik edebiyatımızla bağ kurmak isteyenlere hem yüreklendirici hem de yol gösterici olduğunu belirtelim.   
 
BU KİTABIN VERDİĞİ İBRET
 
Mustafa Kutlu bu ilmihali külliyatına bir kitap daha eklemek için değil bir şey yapmak için yazdı. Peki “bir şey yapmak” ne demek? Gelin o sorunun cevabını da Mustafa Kutlu versin: ‘’Bir şey yap güzel olsun. Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin. Bir şey yap doğru olsun. İnsanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Rüzgâra ve akıntıya kapılmasın; kırılsın lakin eğilip bükülmesin. Bir şey yap adil olsun. Haktan hukuktan ayrılmasın. Zalime haddini bildirsin, mazlumun payını versin.’’ 
 
Mustafa Kutlu’nun içinde büyüyen “Ahlak Ağacı”nın bir meyvesi de “İlmihal Yahut Arzuhal” oldu. Bize de bu meyveden istifade ederken kendi “Ahlak Ağacı”mıza ihtimam göstermek düştü elbette. 
 
“Bir şey yap” demekten benim anladığım da tam olarak bu zaten.