27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Öykü benim için; kızma kırılma ve sevme biçimi

BETÜL NURATA, ÖYKÜLERİNDE OKURUN KENDİSİNİ GÖRMESİNİ İSTEDİĞİNİ SÖYLÜYOR: “BAK ŞURADA ÇAT ÇAT KALP KIRAN, ŞÖYLE DAVRANINCA MUTLU EDEN SENSİN. BAK BİR ACININ YANINDAN GEÇİYORSUN.” BUNU YAPMADAKİ ESAS HEDEFİ İSE ONUN ALGISINI İYİLEŞTİRMEK…

HALE KAPLAN ÖZ14 Temmuz 2016 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Öykü benim için; kızma kırılma ve sevme biçimi

Betül Nurata genç bir öykücü, Yüzümü Tanı onun ilk öykü kitabı. Dinamik, mizah dozu yüksek, sesli öyküler yazıyor. Çok sesli öyküsüne sokaktan geçen herkes dahil olabiliyor. “Ama en çok kadınlar” diyor yazar kahramanlarını nasıl seçtiğini anlatırken “Hassas-duygulu kadınlar, dominant kadınlar, terkedilmiş kadınlar...” onun öykülerinin ana direğini oluşturuyor.

- Dergilerde öykülerinizin yayınlandığını biliyoruz. Ama kitaplı yazar olma sürecine giden yolu merak ediyoruz. Tohumdan verime nasıl bir dönemdi?

Her hasat öncesi gibi bu sürecin de güzel fakat bedelli, sabır gerektiren bir süreç olduğunu söyleyebilirim.  Okudukça yazdıkça, kendimizi ve insanı daha iyi tanır, anlar hale geldiğimiz bir dönem oldu.

Dergiler, dergilerimiz bu anlamda çok önemli. İyi bir ekibin içinde yer almak, kuvvetli kalemlerle bir arada olmak insanı şüphesiz mutlu ediyor; heyecanı diri tutuyor. Bu da detaydaki hedefe uygun düşüyor. Böylece devamlılık sağlanıyor ve kitaba giden yol da açılıyor. Şunu belirtmek gerekir, yani baştan kabul etmeliyiz; bu hayat bir bedel ve karşılığı üzerine kurulu. İşin güzel yanlarına değil, zor yanlarına talip olmak gerekiyor.

Bir şey isterken ve gereğini yerine getirirken zıddında da bir şeylerden vazgeçmek önemli. Ortamlardan uzaklaşmak, kendi kendine kalabilmek gibi. Dolayısıyla kitap süreci aynı zamanda bir soyutlanma süreciydi benim için. Çoğunlukla tek başına geçen bir zaman. Kafede, yolda vs…İnsanlarla ama hep bir adım geri çekilerek… Daha az konuştuğumuz, daha çok algılayabildiğimiz bir süreç. Böylece gözlem yapabilir, öyküler yazabilir hale geliyor kişi.

- Farklı türler denediniz mi/ deniyor musunuz? Öyküyü tercih etme sebebiniz nedir?

Her türün kendine göre zorlukları ve kolaylıkları var şüphesiz. Farklı türler düşünmedim değil, yani işin en başında. Ama şartlar, duygu durumları ve fıtrat göz önünde bulundurulduğu zaman, ritmiyle ve nispeten kısa olmasıyla, öykü benim için en doğrusuydu.

Öykü, yeteneğin inkişafı, kalemin kuvvetlenmesi için iyi bir başlangıç bence. Yaşadığımız dönemin hızına da uygun düşüyor aslında. Bu hızı öyküde yakalamak mümkün. Öykü, çoğunlukla fotoğraf çekmek gibi benim için. O fotoğrafı metne düşürmek. Dıştan gözüken ve sezilmeyen yönleriyle. Bütün bunların hepsini birkaç sayfalık metinde gerçekleştirmek gerekiyor. Bu hem çok keyifli hem de yorucu. Nihayetinde yazmak ve dolayısıyla öykü, bir iletişim yolu benim için; bir kızma, kırılma, sevme biçimi.

Bir işte ustalaşmadan başka bir işe yönelmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Şimdilik öyküyle, kısa öyküyle devam etmek istiyorum. Ama içimde uzun, çok uzun bir hikâye yazma hissi de yok değil. Tabii bu plan dahilinde değil, zaman içinde ihtiyaç olursa, bir derdin merhemi olacaksa ortaya çıkar.

- Öykü evreninizi nasıl tanımlarsınız, o evrene kim hangi durumda girebilir?

Yara almış herkes, gençler, genç kadınlar. Aslında dışarıya adım attığımız andan itibaren hemen herkes. Bir markette çalışan kasiyer, bir entelektüel, iki sevgili. Sıradan, alelade insanlar. Ama en çok kadınlar: Hassas-duygulu kadınlar, dominant kadınlar, terkedilmiş kadınlar...Söylenenden ziyade söylenmeyene odaklanan, ironi içeren, gülünçlükleri, sevinçleri yakalayan bir öykü dünyasından bahsedilebilir. Hepimiz dahil olabiliriz bu evrene.

Bir öykünün neşeli olması önemli benim için, yani her şeye rağmen neşesini kaybetmemesi… Ne katypographydar kırgın olursa olsun, içinde neşe barındıran öyküleri seviyorum. Muzip bir yanı olmalı, dokundurmalı. Kasvetli öyküler de yazıyorum bazen ama onları paylaşmamayı tercih ediyorum.

- Kısa cümleler, parçalı anlatım, humor… Okuru yüzleştirmek istediğiniz şeynedir en temelde?

Çoğunlukla hızlı öyküler yazıyorum. Akışı, ritmi yakalamak için kısa cümleler önemli.

Hızla giderken okuru yavaşlatmak, toslatmak, bir anlık durdurmak ihtiyaç… Bir aracın kırmızı ışığı görünce aniden durması gibi belki. Sonra tekrar yeşil yanar ve böylelikle yolculuk-yürüyüş devam eder. Okuru yüzleştirmek istediğim şey… Yazının başına otururken hiç planlamıyorum, sızısını çektiğim şeyi en iyi şekilde aktarmak istiyorum. Geriye dönüp baktığım zaman, onunla paylaşmak istiyorum galiba, bir kedere, bir sevince ortak etmek… Ve kendisini görmesini arzuluyorum. Bak şurada çat çat kalp kıran, şöyle davranınca mutlu eden sensin.  Bak bir acının yanından hiç de umursamadan geçiyorsun. Bak şuradaki çocuk annesiz ve sevgisiz. Okurun-hatta en başta yazarın-fark etmesini, algısının iyileşmesini istiyorum. Şimdi bunları söylerken bile duygulanıyorum, çünkü insanlık olarak gerçekten büyük bir kayıp içerisindeyiz. Hepimizin sorumluluğu, payı var yaşanan küçük büyük bütün mutsuzluklarda. Bu kayıptan ne kadar kurtarabilirsek bize o kalacak.

- Tercihinizi sokaktan yana kullandığınızı söylemek doğru olur mu?

Dışarı çıkınca kalabalıkların arasına karışıyoruz. Nefes alıyoruz. Kasvetten sıyrılıyoruz. İnsanlardan bir insanız işte. Bunu anlıyoruz. Kederler kederlere karışıyor. Aynı anda birçok olay cereyan ediyor ve biz de bu resmin bir parçası haline geliyoruz. Hani yürüyüş dedik ya, o yürüyüş esnasında hep beraber öyküye katılıyoruz…

- Genç öykücüler şaşırtıyor, müjdeledikleriyle heyecan veriyor… Sizin öykülerinizde de karakterlerin iç sesi, dış seslere, dış sesler yazarın sesine karışıyor. Aslında ortaya çıkan bir karışıklık değil katmanlı bir bütünlük… Peki bu orkestranın sesi ne kadar yükselecek?

Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim. Geleceğe yönelik bir şey söylemek zor. Ama şu tercih ettiğim bir şey; örte örte bazen de aça aça, ama en çok da saklayarak yazmak. Olduğu gibi anlatmak değil de katman katman anlatmak, daha zor olan ama bir o kadar da güzel olanı yazmaya çalışmak benim için kıymetli.  Sadece insanlar değil, dışarıya adımımızı attığımız andan itibaren rastladıklarımız; bir kedi, bir sokak lambası, korna sesi, hepsi bu orkestraya dahil.