29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Öyküde ''Zaman Dursun İstedim''

SENEM GEZEROĞLU, İLK ÖYKÜ KİTABI ZAMAN DURSUN İSTEDİM İLE OKURLARIN KARŞISINA ÇIKTI. İZ YAYINCILIK TARAFINDAN YAYIMLANAN KİTABINDA ZAMANI DURDURMAK İSTEYEN ÖYKÜLER VAR.

MERVE KOÇAK KURT / [email protected]8 Eylül 2016 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Öyküde ''Zaman Dursun İstedim''

Senem Gezeroğlu’nun ilk öykü kitabı Zaman Dursun İstedim. Okurken, yazarken, düşünürken; satırların arasına dalarken, altını çizerken, boşluklarında kaybolurken…“Rüyama kaldığım yerden devam ediyorum. İnsan hiç, yarım bıraktığı bir rüyanın devamını görür mü? Ben görüyorum işte.”, “Uçuyormuşum gibi. Sonra duruyormuşum gibi. Karanlık bir boşluktayım. Bir yıldızın köşesinden tutuyorum.” (Kördüğüm)

Kitapta yirmi iki öykü var: “Biz Bu Saatin Neresindeyiz?”, “Kaybedenin Kayboluşu”, “Leyla ile Romeo”, “Göreli Bir Eylemdir Unutmak,” “Ve Kalem… Yazarak Kanatlanır”, “Hangi Renk Solar İnsan?”, “Zaman/Sız Mekân”, “Hikâyeye Sığınmak” ve diğerleri…

“Makam” öyküsündeki “Sabah ve sabâ”, “Öğle ve rast”, “İkindi ve hicaz”, “Akşam ve segâh”, “Yatsı ve uşşak”ta olduğu gibi, alt başlıkları/ bölümlemeleri seviyor Yazar. İncelikli öyküler anlatıyor bize:Bizi kendine ‘dildeş’ kılan. Kalbimizden yakalayıveren. Akışıyla bazen savuran. “Biz Bu Saatin Neresindeyiz?” öyküsünde ne diyordu: “Dur biraz, ikimizin hikâyesi demiştin, biz bu hikâyenin neresindeyiz? İçinde, tam kalbindeyiz.”

Öykülerinde hayat var! Aşk var! Kadın var! Erkek var! Zaman var! Mekân var! Yok yok! Eksilen harfleri var bir alfabenin, “Kaybedenin Kayboluşu”nda…“Siz bunu bilemezsiniz. Alfabesinden her gün bir harfi eksilen birinin çektiği acıyı siz tahmin bile edemezsiniz.” Chomsky’nin dil gelişim kuramı varve de “söz yitimi”... “Rüya içinde rüya. İç içe ve sonsuz halkalar gibi. Rüyamda bir rüyadan uyandığımı görüyorum.”

Senem Gezeroğlu öykülerinin bir araya gelip kitap haline dönüştüğünü görmek okur olarak beni mutlu etti. İlk öykü kitabı olarak hayli etkileyici bir kitapla karşılaştığımı not düşmek isterim. Bu seferki “İlk-im”de yazı üzerine kafa yoran bir yazarın yazdıkları ile “Zaman Dursun İstedim”… Okuru, nerede durmalı peki ‘hikâyenin’? Tam da kalbinde belki!

OKURUN YAZARA SORULARIDIR
 
l Zaman Dursun İstedim, ilk öykü kitabınız. “Zaman” kavramı öykülerinizde ayrı bir yer alıyor. Öykü-zaman ilişkisiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Her şeyin zamanla bir ilgisi, ilişkisi var. Öykünün de elbette. Farkında olarak ya da olmayarak zamanın öyküsünü yazıyoruz.

Bazen kısacık anların, bazen yüzyılların. Kimi zaman çizgisel kimi zaman döngüsel. Kronik ya da akronik. Ama illa ki yazdığımız her şey zaten zamanın içinde, onun bir parçası. İnsanı ve onu ilgilendiren şeyleri zamandan ayrı düşünemeyiz. Tüm boyutlarıyla zamanın belki kendisiyiz, belki zamanın içindeyiz ya da şairin dediği gibi belki büsbütün dışında. Bu kadar bilinmez ve çözülmez olanı anlamak içindir yazma uğraşımız. Bir bakıma yaşama uğraşımız. Soyut bir kavram olan zamanı, yazarak somutlaştırdığımızı, öyküye dökerek bir şeyleri ölümsüz kıldığımızı varsayıyoruz. An kavramı önemli, eskilerin “ibnü’lvakt” dediği. Aristo’dan Bergson’a, Einstein’dan Tanpınar’a kadar zamanın ve sonsuzluğun “an”da gizli olduğu üzerinde duruluyor. Ve yazmak, anları hatırlanabilir kılıyor. Nasıl fotoğraf çekmek o anı ölümsüzleştirmek gibi bir şeyse yazmak da o anları kitap aralarında harflerle saklamak. Zamanı yine zamanın yok ediciliğinden korumak, kurtarmak gibi bu. Zaman, anların toplamıysa öyküler de bu anların vücut bulmuş hâlidir diyebiliriz. Bu anların süresi, miktarı, yoğunluğu değişir elbet. Kitabın son öyküsü “Anıların Öyküleştiği An” tam da bu sorunun cevabı aslında. Öykü ve zaman iç içe ve bu bütünlük sadece konu ve tema için değil teknik için de geçerli.

l Bölümlemeleri seviyorsunuz, üst kurgu var; metinlerarasılık, göndermeler, leitmotiv ve benzeri tekniklere rastlıyoruz. Post modern nitelikler de taşıyor öyküleriniz. Aldığınız edebiyat eğitimi, öykü anlayışınızı nasıl etkiledi/ şekillendirdi?

Aldığım edebiyat eğitiminin öykü anlayışıma etkisi çok büyük elbette. Her şeyden önce edebiyat tarihinin yanı sıra kuramsal okumaları, edebi metne nasıl yaklaşmam ve onu nasıl okunmam gerektiğini öğrendim. Bu benim için önemli. Çünkü okumak, yazmaktan önceki meselem. Nitelikli bir yazar olmak için öncelikle nitelikli bir okur olmak gerektiğine inanıyorum. Bundan sonraki iş, yani yazma-üretme işi size kalmış. Sizin yazma isteğiniz, yeteneğiniz, prensibiniz ve disiplininize. Edebiyatçılık sadece akademik eğitimle olabilen bir şey değil çünkü. Edebiyat eğitimi almadan da birbirinden güzel eserler veren, zamana damgasını vuran edebiyatçılar var. Ama edebiyat eğitimi almış olduğu hâlde iki satır yazı yazamayan insanlar da var. Dolayısıyla edebiyat eğitimi almış olmak öykücülüğümüze çok şey katar ama bu bir kıstas değildir.

l Bu kitabınızda zaman kavramı her öyküde yer tutuyor. Yeni çalışmalarınızda da üzerinde duracağınız başka bir konu, kavram olacak mı? İleriye dönük çalışmalarınız neler?

Evet, ilk deneme kitabımda harfler; ilk öykü kitabımda ise zaman ön plandaydı. Şu anki çalışmalarım yine öykü üzerine. Hafıza, bellek, unutmak, hatırlamak gibi kavramlara odaklanıyorum bu sefer. Çünkü sevdiğim, önemsediğim konular. Onlarla var oluyorum. Hafıza da öyle. İnsan hafızası kadar var. Neyi, ne kadar hatırlıyorsak o kadarız, ondan ibaretiz. Unutmak ve hatırlamak iç içe. İnsan olarak, toplum olarak bu ikiz kavramlar ile sınanıyoruz. Hatırlamak istediklerimizin çok uzağında, unutmak istediklerimizin tam ortasındayız. Ben de yeni öykülerimle insanların hafızasında bir hatıra bırakmayı niyet ediyorum, hatırası olan hatırlanırmış çünkü.