29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Rüzgarı uyutmam lazım

SALİHA YADİGÂR15 Eylül 2017 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Rüzgarı uyutmam lazım

Ülkü’nün (İşsever) Cumartesi Kedisi; raflarda yerini aldı. E, Cumartesi Kedisi bu, raflara da çıkar, Mülkiyeliler’in bahçesinde, sarmaşığın dibinde de uyuklar. Küçük Prens’le arkadaşlık da kurar. Ülkü’ye sözcüklerden bir öykü, öykülerden bir kitap da örer. Ülkü’yü ilk tanıdığımda İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nde öğrenciydi. Meslektaşlık, yıllar geçtikçe arkadaşlığa ve başka bir meslektaşlığa evrildi. Ülkü de öykü yazıyordu. Önce ilk öykülerini tanıdım Ülkü’nün, sonra zaman geçtikçe daha gelişmiş öyküler yazdı. Ve uzun yılların birikiminden sonra Cumartesi Kedisi ortaya çıktı. Anlatımını, ruhunun derinliklerini çok iyi tanıdığım bir arkadaşımın öykülerinde yeni bir şey görmem zor görünüyor belki… İlginç olan; her okuduğumda yeni bir sözcüğe, yeni bir imgeye, anlama, göndermeye rastlıyor olmam…
Ülkü’nün öykülerindeki felsefi, siyasi tümceleri de oldukça etkileyici…
“Aydın bezginlikten, sanatçı açlıktan, halk yoksunluktan ölür. Şair sözcükten…”
“Ey hayat. Kovan da kovulan da sinen de sindiren de gelip sindireni kovan da senin özünde.”
Kitabın ilk bölümü Cumartesi Kedisi’nde böyle sayısız cümle var.
Sonra “bayım”lı öyküler… Yazarın ya da anlatıcının belirsiz bir yol arkadaşına anlattığı olaylardan, ayrıntılardan oluşan öyküler…
Ülkü’nün gündelik hayata dair yakaladığı müthiş ayrıntılar; onun hayata nasıl bir bağla bağlı olduğunu gösteriyor.
Kahve keyfine tutkunluğu…
Ve bütün hayat tutkusuna rağmen gün ışığı öykülerinde derin bir hüzün…
Ve en son “gizli sözcükler bahçesinden” bölümünde Ülkü’nün minimalleri…
Ülkü’nün gözlem keskinliği… Çığlık atan renklerin çokluğu, parlaklığı… Ağrılara rağmen ağır basan hayat…
Bütün bunlar ve anlatamadığım inanılmaz sözcükler, ayrıntılar, ışıltılar…
Siz de görün ve Ülkü’nün sözcüklerinden yeni bir dünya örün.
Ve son olarak Ülkü’nün vedasıyla bitirelim yazıyı: “şimdi gitmem lazım sohbet uzadı. penceremden görünen sedir ağacının canı sıkılmış sanırım bir mahalle kavgası istiyor canı. rüzgâra vurup duruyor. balkonuma yuvalanmış kuluçkadaki güvercin strese girecek. rüzgârı uyutmam lazım…”