28 Nisan 2024 Pazar / 20 Sevval 1445

Şairin Derin Yarası

DERİN YARA’YI BİR BEŞERİ HALLER KOLEKSİYONU YAHUT DAHA DA DOĞRUSU BİR BEŞERİ HALLER KALEYDESKOBU OLARAK TANIMLAMAMIZ MÜMKÜN. ZULÜMLER DE VARDIR ONUN ŞİİRİNDE HASRETLER DE…

Suavi Kemal18 Ağustos 2014 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Şairin Derin Yarası

Nurettin Durman, şiiri yazan değil bulan bir şair. Peki, aradaki fark ne? Bu, biraz akla teslim olmamakla ilgili bir şey. Daha doğrusu şiiri sadece akla emanet etmemekle, içinde aklın da yer aldığı daha üst bir konumdan yani gönülden yazmakla ilgili bir durum. Şair şiiri yazmayı bir kenara bırakıp onu bulmayı tercih ederse kendini ve şiirini hakikatin gönül aynasındaki yansımalarını kaydetmeye adar. Bu sebeple de asıl mesaisinin şiir yazmak değil gönül aynasını her dem temiz tutma mesaisi olduğunu idrak eder. Nurettin Durman işte tam olarak böylesi bir şair benim için. Şair şiiri bulmaya karar vermişse bütün şiirlerini tek bir şiir için yazmaya başlar. Kaç kitabı, kaç şiiri olursa olsun “o şiir” içindir yazılanlar. Şair kendi mecrası ve macerası içinde “bulduklarını” o esas şiirin peşinde birer ipucu olarak alır ve yoluna devam eder.

Bu noktada Durman’ın şiir macerasının Derin Yara durağındaki nabzını tutmayı deneyebiliriz. Öncelikle şunu ifade etmemde fayda var. İlk şiirin adı Asılmışların Gölgesi’nde... "Bu uçsuz bucaksız ovada/Kızıl bir tanla birlikte/Temaşa eden ben miyim?" sorusuyla başlayan kitaptaki her şiir bir araya geldiğinde kendi başına teşkil ettiği bütünlükten daha farklı bir büyük tablonun oluşmasına katkıda bulunuyor.

BEŞERİ HALLER KOLEKSİYONU

Nurettin Durman’ın şiirini, kadim şiirle modern şiir arasında gidip gelen bir sarkaca benzetebiliriz. Hece şiirinin imkânlarından yararlanan, halk edebiyatını seven ve bir yandan da Cahit Zarifoğlu’na derin bir muhabbeti olduğunu hissettiren bir şiir. Biraz kırgın biraz naif bir sesi var Durman’ın. Yaşadığımız tüketim çağında bu kırgınlığın ve naifliğin bir karşılığının olmaması Durman’ın yazdığı şiiri daha tercih edilebilir kılıyor.

“Önemli olan çıkabilmektir kalabalıkların arasından” mısrasını bir çıkış noktası olarak seçebiliriz mesela. Durman’ın şiirinde biraz da kendi çocukluğuna atıfta bulunarak ilerlediği naif bir doğa sevgisi var. Doğduğu Bingöl’den eski adı Çabakçur olarak bahsetmesi bahsetmesi beyhude değildir. 1944’te Bingöl olmuştur Çapakçur. (Şiirde Çabakçur olarak geçiyor. Yani Nurettin Durman’ın doğmasından hemen bir yıl önce) Şehirde bir cihangir gibi yürüyüp bir derviş gibi oturmaktan bahseden, şehrin terletilmesini/boydan boya iyiliklerle boyanmasının gerekliliğini teklif eden Durman, doğaya dervişane bir bakışla ve aşkla yaklaşır. Durman’ın şiirinde aşk da çokça geçen bir temadır. Ne Çok Bildiniz Şimdi Aşk Şiiri Yazmak adlı şiiri onun bu dervişane yönü ile aşk şiiri yazanlara sitemli bir nasihatnamesi gibidir. Uzun sözün kısası Derin Yara’yı bir beşeri haller koleksiyonu yahut daha da doğrusu bir beşeri haller kaleydeskobu olarak tanımlamamız mümkün. Zulümler de vardır onun şiirinde hasretler de… O şiirinin temasını ben süzgecinden geçirerek öznelleştirmeyi de benliğini şiir süzgecinden geçirerek “kemal” arayışını da titizlikle sürdürür. Durman’ın şiirlerindeki yalınlık bir nehirde birbirine çarpa çarpa pürüzlerinden arınan taşların yüzeyindeki sadeliktir esasen. Her mısrasının arka planında uzun ve çetrefil bir yaşanmışlık vardır ve Durman bütün bu yaşanmışlığı o çetrefilliğinden içinden damıta damıta yalınlaştırmış/sadeleştirmiştir. Yani Nurettin Durman’ın şiirlerindeki kabuller de retler de Şuara suresinde eleştirilen şairane bir savrulmanın ürünü değildir.     

NURETTİN DURMAN ŞİİRİ ÖKSÜZ MÜ?

Mustafa Nurullah Celep’in Nurettin Durman’ın bir başka kitabı için kaleme aldığı cümleler, pekala Derin Yara için de tekrar edilebilir: “Durman’ın bu şiirsel toplamı, lirik bir maceranın (iç evrende ilerleyen) cümleleri gibidir. Bu maceranın merkezi, acıyı duyumsamaktır. Aynı zamanda ruhta devinen acının hüzünlü bir dışavurumu, kendiliğinden ifadesidir. Kendiliğinden diyorum, çünkü bu şiir, baskılı ve yoğunlaştırılmış sözel yapının somutlaması değil, lirik şiire özgü soyut bir dünyanın kelimeler üzerinden yansımasıdır.”

Yazıyı bitirmeden düşmem gereken bir de not var. Keşke Nurettin Durman’ın iyi bir ağabey olduğunu söyleyen yazılar kadar şiiri hakkında da yazılsaydı. Tamam ağabeyliğine söz yok ama şiiri öksüz kalmış gibi bir kenarda okunmayı bekliyor sanki. Onun da hakkını vermek lazım değil mi?

Şiiri “bulmaya” adamış her şair gibi ne kadar çok şiir yazarsa yazsın bütün şiirlerini bir tek şiir için kaleme alan Nurettin Durman’ın yeni kitabının adının Derin Yara olması da benim için ayrıca önemli. Zira insan olmakla beşer olmak arasındaki en büyük ayrım o derin yarayı fark edebilmeyi ve tali olan yerine asli olana yönelmeyi hatırlatan bir isim seçimiyle karşı karşıyayız.

Bir şair başka ne diyebilir ki zaten?

 

Derin Yara

Nurettin Durman

Profil Yayıncılık