29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Ayşe Şasa’sız dört yıl geçti

Kendi deyimiyle ‘yalnız ve bedbaht’ bir çocukluk yaşadı. Yeşilçam için yazdığı senaryolar onu Türk toplumunun gerçekleriyle yüzleştirdi. Ağır bir hastalık süreci ve ardından ‘inanç’la gelen şifa… Ünlü senarist-yazar Ayşe Şasa aramızdan ayrılalı dört yıl oldu.

19 Haziran 2018 Salı 07:00 - Güncelleme:
Ayşe Şasa’sız dört yıl geçti

"Para, mevki, şöhret… Modern toplumda insanlar bu putların yaydığı sihir alanına sokulabildiği, bu putlara yakın olabildiği oranda başarılı sayılıyor. Bu başarı anlayışı insanın asıl varoluşu açısından bakıldığında oldukça hazin ve sefil bir görünüm arz ediyor. Bizim geleneksel medeniyet anlaşışımızda insanı üstün ve değerli yapan, putlardan arınmış olmaktır.” 2012’de Karabatak dergisinde yayınlanan söyleşisinde böyle diyordu ünlü senarist-yazar Ayşe Şasa. Bir dönem Yeşilçam filmlerine yazdığı senaryolarla hayatı sorgulama aşamasına giren Şasa, hayatının ilerleyen dönemlerinde tasavvufu keşfetmiş ve irfani sinemanın peşine düşmüştü. Bu bağlamda, sohbetlerinde ve kitaplarında yeni nesil sinemacılara rehberlik edecek nitelikte fikirler öne süren Şasa, bir yandan da hayatın anlamını sorgulayan arayışlarına devam etti. Yeşilçam Günlüğü, Delilik Ülkesinden Notlar, Şebek Romanı, Bir Ruh Macerası gibi kitapların yazarı Ayşe Şasa aramızdan ayrılalı dört yıl oldu. 

YAHUDİ VE HRİSTİYAN DADILAR

Yetişme çağındayken dadılara teslim edilen Şasa, bir açıklamasında çok yalnız ve bedbaht bir çocukluk yaşadığını belirterek, bu dönemi, “Ailem, bana çok büyük bir iyilik yapmış olduğunu düşünerek, beni hepsi de İkinci Dünya Savaşı cehenneminden kaçmış ve ruhen sakat olan kimi Yahudi kimi Katolik kimi Protestan birtakım dadılara teslim etti. Ailem, bu insanları kafasında idealize ettiğinden, dadılarımdan fiziksel ve ruhi çok şiddet gördüm” sözleriyle dile getirmişti. Şasa, şimdiki adı Robert Kolej olan Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nden 1960’ta mezun oldu.

KEMAL TAHİR İLE YAKIN DOST

Başarılı senarist, hayatının “dönüm noktası” olarak tanımladığı yazar Kemal Tahir’le tanışmasının ardından, Tahir ile güçlü bir dostluk kurdu. Yönetmen, yapımcı ve senarist Atıf Yılmaz’a asistanlık yapan Şasa, 1963’te senaryo yazmaya başladı. Senarist Şasa, 30 yaşından 48 yaşına kadar ağır bir ruhsal çöküş yaşadığına işaret ettiği bir konuşmasında, şu sözlere yer vermişti: “Bir zamanlar hem Ateist hem de Marksisttim. Bugün geriye döndüğüm zaman, hayat hikayemi bir film sinopsisi gibi özetleyebiliyorum. 1960 yılında 18 yaşımda sinemaya adım attığımda, Marksist dünya görüşünü beyaz perde aracılığıyla yaymayı kendime görev tayin etmiştim. Türk sinema seyircisi, Türk filminin varlığında beni kendimle yüzleştirdi. Bana tutulan bu aynada kendimi, gerçek kimliğimi kavrayışımı, Müslümanlığımı idrak edişimi, beni kendimle yüzleştiren sinema seyircisine borçluyum.”

Ayşe Şasa, 1980’li yıllarda geçirdiği ağır rahatsızlık sonrası sinema dünyasından 10 yıl uzak kalırken, bu süreçte üçüncü eşi usta senarist Bülent Oran kendisine destek oldu. İnziva döneminde düşünsel anlamda kendisini değiştiren Şasa, daha bilimsel, sezgici bir hayat sürmeye başladı ve bu yeni yaşam tarzı eserlerine de yansıdı.

İBNÜ’L ARABİ’DEN ETKİLENDİ

İbnü’l Arabi’nin “Fusüsu’l-Hikem” kitabının çevirisini 1981’de okuduktan sonra çok etkilenen Şasa, İslam’a ve İslam tasavvufuna yönelmesinin, bütünüyle bu kitaba bağlamış ve 18 yıl boyunca yaşadığı ağır sinir hastalığından bütünüyle kurtulduğunu ifade etmişti. Senaryoları, yazıları ve kitaplarıyla, daima Türk sinemasının ve kültür hayatının merkezinde yer alan usta senarist, 16 Haziran 2014’te aramızdan ayrıldı.