28 Nisan 2024 Pazar / 20 Sevval 1445

Necip Fazıl Kısakürek ve Fikir Ahlâkımız

Necip Fazıl, bütün hayatı boyunca bir fikir çilesi çekerken, fikrin bünyesini kurtçuk gibi çürüten marazlı hallerle de mücadele etti. Bir kurtlu peynir gibi ortasından kestiğim dediği ve bir konak örneği üzerinden bize sunduğu cemiyetin hastalıklı hallerini tedavi etmek ve fertleri kendileriyle yüzleştirmek için gayret etti. Geriye, bütünü görmezden gelip parçasına odaklanmanın mümkün olmadığı bir fikir mirası bıraktı. Çünkü O, şiirlerinin neredeyse tamamına davadan başka şekilde tevil edilemeyecek, bütünlüğünden koparılamayacak bir şuuru nakşetmişti.

YUNUS EMRE ÖZSARAY2 Aralık 2022 Cuma 15:55 - Güncelleme:
Necip Fazıl Kısakürek ve Fikir Ahlâkımız

Vefatının ardından Sezai Karakoç'un " Göklerin Çektiği Kartal" ifadesiyle andığı - ki bence Üstad için en ihtişamlı tariflerin başında bu niteleme gelir- Necip Fazıl, yine Karakoç'un ifadesiyle eseri, davranışları ve jestiyle bir bütün olarak düşünülmesi gereken bir şahsiyetti. Onun bütünlüğünü zerrede kürreyi görmek misalince yansıtan pek çok numûne bulunabilir fakat çağın çelik yüzüne karşı sesini yükselten Necip Fazıl için "Muhasebe" şiiri, idealinin çerçevesini genel hatlarıyla çizmesi bakımından bir adım öne çıkar. Ona göre her şeyden evvel lazım olan fikir ahlâkıydı ve Necip Fazıl fikir ahlâkının nasıl olması gerektiğini de bizlere sözün en net biçimiyle söylemişti. "Tanrıkulundan Dinlediklerim"e kulak verelim, diyor ki Yahya Kemal ve Ahmet Haşim özelinde: "en büyük sentezleri birbirini iptal etmek ve canlı tesirleri, gençlere birbirini çekiştirmeyi ve beğenmemeyi öğretmekten ileri varmamıştır." Ve sonra ekliyor; "bize birbirimizi çekiştirmekten ve beğenmemekten başka ne öğrettiniz?" Her şeyden evvel bir fikir ahlâkının lüzumuna vurgu yapan Necip Fazıl Kısakürek, burada yakındığı durumu 15 madde ile ortaya koymuş ve bu yönüyle fikir sahasında boy gösterenlerin marazî hallerinin röntgenini çekmişti. Necip Fazıl'ın " ahlâk zaafımızın tarihi, fikir zaafımızın tarihi ile başlar" diyerek Edebiyat-ı Cedide ile kayıtlandırdığı ve 15 madde ile çerçevesini çizdiği bu zaaflar kalem çevrelerinde bugün de geçerliliğini koruyor. "Fikir Ahlâkımız" başlıklı yazıda birinci madde olarak ele aldığı husus: " başkasından bir şey çıkamaz" anlayışıyla tezahür eden "kendimizden başka herkes hakkındaki peşin hükmümüz." Doğrudan Necip Fazıl'dan alarak aktaralım: "gözümüze ne çarparsa çarpsın; eser, kitap, hamle, hareket, tavır, edâ, her şey hakkında hemen bu gözlüğü takarız. Ve gördüğümüze göre değil, gözlüğümüze göre teşhisimizi yapıştırırız: " Metelik etmez!"

Bu peşin hükümlülüğü fikir ahlâkımıza dair tablonun en göze çarpan yerine yerleştiriyor Necip Fazıl ve aslında insanlık hallerimize dair pek çok marazın kaynağı olan en temel hastalıklı bir durumu da tespit etmiş oluyor. Bu birinci kusurun ortaya çıkışı, şeytanın yaratıcıya başkaldırışındaki kibirle insanın kendini dünyanın merkezine koyması; Necip Fazıl'ın "kimsenin olmadığı yerde ben varım diyebilecek bir gençlik" ifadesindeki şuuru, ironiyle söyleyecek olursak "kimse yok sadece ben varım" şeklinde anlamasından kaynaklı olsa gerektir. Bu bağlamda da böylesi bir ahlâk telakkisine sahip olmak beraberinde kendinden başkasının kişiliğini hiçe saymak, hatta onu yakışıksız ifadelerle anmak sonucunu getiriyor. "Ortaya bir kişilik koymak isteyen insan..." diye bir cümleye başlayacakken kişilik ortaya koymak isteyen insanın ne ile karşılaşacağını bunu bizatihi tecrübe etmiş olan Üstad'dan soralım. Diyor ki: " O evvelden mahkûmdur. Sevimli olması, hatta dehâsını tasdik ettirebilmesi için tek çare, yazması, çizmesi, konuşması, davranması değil, susması ve huzurumuzda el pençe divan, silinip gitmesidir. Eğer davasında ısrar eder, karşımıza her çıkışında aynı fikir ıstırabının kasvetli suratını takınır, aynı şeyi birkaç kere tekrarlarsa ismi hazırdır: Deli!"

Fikir şahsiyeti ve kişilik ortaya koymak isteyen herkesin başına gelecek bu durum, Necip Fazıl'ın fikir ahlâkımıza dair manzarayı çizdiği yazının da ilk maddesi olarak karşımıza çıkıyor. Peki, sadece bunlarla mı sınırlıdır fikir ahlâkımıza dair marazlı haller, elbette hayır. Ve Necip Fazıl; 19. yy'ın ortalarından kendisine gelene kadar, kendisinden de içinde yaşadığımız döneme dek carî olan maddeleri sıralamaya devam ediyor. Ustayı yani kişinin yetişmesinde tesiri reddetme temayülümüzden, zekâyı sadece bir başkasıyla alay etmeye yarayan bir hassa sanmaktan yani ironi sanılarak yapılan gevşeklikten, kıskançlık, karşılıklı meddahlık, dedikodu, saygısızlık, disiplinden nefret etmek, bohemlik, nükte hastalığı, ilim sahtekârlığı, başkasının fikrini kaynak belirtmeden (ç)almak Necip Fazıl'ın ifadesiyle "hatır ve hayale gelebilecek bütün nevileri ve aletleriyle düpedüz hırsızlık" dalkavukluk ve caizecilikten; o bilindik üslubuyla, bütün teferruatlarıyla bahsediyor. Daha fazlasını Necip Fazıl'dan okuyalım. Kaynak mı? Tanrıkulundan Dinlediklerim, "Fikir Ahlâkımız" başlıklı yazı...

Peki bütün bu marazlı hallerde dünden bugüne değişen ne var? Bence hiç... Yazmaya yeni başlayacak bir kalem sahibi gencin kendi özüne dönebilmesi, kişilik sahibi olabilmesi için bu on beş madde ile sıralanan surlara takılmaması, onları aşabilmesi gerekiyor. Necip Fazıl, bütün hayatı boyunca bir fikir çilesi çekerken, fikrin bünyesini kurtçuk gibi çürüten bu marazlı hallerle de mücadele etti. Bir kurtlu peynir gibi ortasından kestiğim dediği ve bir konak örneği üzerinden bize sunduğu cemiyetin hastalıklı hallerini tedavi etmek ve fertleri kendileriyle yüzleştirmek için gayret etti. Geriye, bütünü görmezden gelip parçasına odaklanmanın mümkün olmadığı bir fikir mirası bıraktı. Çünkü O, şiirlerinin neredeyse tamamına davadan başka şekilde tevil edilemeyecek, bütünlüğünden koparılamayacak bir şuuru nakşetmişti. Yazının sonunda söz yine Sezai Karakoç'ta olsun; diyordu ki Necip Fazıl için: " süreklice yaşıyordu şiiri, düşünceyi, din ve ahlâk, geçmiş ve gelecek düşüncesini. Necip Fazıl demek, öyle bir kumaş demek idi ki, ondan bütün saydığım iplikler birbiriyle iç içe dokunmuştu..."