7 Mayıs 2024 Salı / 29 Sevval 1445

Sen yüke talip ol, yükü veren gücü de verir…

Balkanlar'da ve Edirne'de dört yıl savaştıktan sonra terhisi gelen Seyit Onbaşı, Balıkesir Havran'daki köyüne dönme plânları yaparken kendini Çanakkale cephesinde bulmuştu!

NUH ALBAYRAK2 Aralık 2022 Cuma 14:46 - Güncelleme:
Sen yüke talip ol, yükü veren gücü de verir…

Balkanlar'da ve Edirne'de dört yıl savaştıktan sonra terhisi gelen Seyit Onbaşı, Balıkesir Havran'daki köyüne dönme plânları yaparken kendini Çanakkale cephesinde bulmuştu!

Haçlı donanmasının hücuma geçtiği 18 Mart 1915 günü, Seyit Onbaşı'nın da bulunduğu Rumeli Mecidiye Tabyası isabet almış, cephaneliğin infilak etmesi so-nucu, askerlerimizin tamamına yakını şehit olmuştu. Toprak altında kalan Seyit Onbaşı ise yarı baygın olarak çıkarılmıştı.

Düşmana karşılık vermek gerekiyordu ama "nişancılar" ölmüş, gülleyi kaldırıp top namlusuna yükleyecek olan vinç tertibatı hurdaya dönmüştü. Henüz kendine gelemeyen Seyit Onbaşı, "Bu benim işim değil" demediği gibi içinde bulunduğu bitmişliğin etkisiyle "Yapacak bir şey kalmadı" da dememiş, "imkansız" gibi bir şeyi denemişti! 215 okkalık top mermisini "Ya Allah... Bismillah" diyerek sırtlayıp; namluya süren Seyit Onbaşı'nın, el yordamıyla ateşlediği mermi, İngiliz Donanması'nın gözdesi olan Ocean'ı dümeninden vurmuştu. Kontrolden çıkan düşman gemisi de akıntıya kapılarak sürüklenmiş ve Çanakkale Boğazı'nın derin sularına gömülmüştü.

O gün, topçu askerlerin ve vinç mekanizmasının devre dışı kalmasına rağmen, Seyit Onbaşı'nın o top mermisini "inançla" omuzlaması, bugün gururla kutladığımız "18 Mart Zaferi"ni getirmişti!

275 kg ağırlığındaki dev gülleyi, hangi güç ve cesaretle kaldırdığını Seyit Onbaşı da anlayamamıştı! Nitekim ordu fotoğrafçısının isteği üzerine, aynı mermilerden birini sırtlayarak poz vermek için çok uğraşmış ama yerinden bile kımıldatamamıştı! Bunu gören Cevat Paşa "Durum anlaşıldı" demiş ve Seyit Onbaşı, gülle şeklinde yontulan bir ahşap kütüğü kaldırarak poz vermişti!

Yani yük "değerli" ise ve tam ihtiyaç duyulan zamanında omuz verilirse, güç artıyordu!

Daha doğrusu, zor görevler zuhur ettiğinde, "Kim var?" diye dalga dalga yayılan "sessiz feryat"ı duyarak, sağına soluna bakmadan "Ben varım" cevabını verebilen "kahraman"a, gaiplerden güç geliyor; altına girdiği kutlu yük hafifliyordu.

Artık gücü verenin, "Yürü!.." dediğini kimse durduramıyordu.

Önüne vesayet duvarları örmek isteyenlere inat, "göklerden gelen bir emir"le yollar açılıyor ve o kutlu yük "zirvelere" taşınıyordu.

Ve... Bu muhteşem yürüyüş nice asırlanmış "Haçlı Zincirleri"ni kırıyor, nice kutsal mabetleri esaretten kurtarıyordu.

Hülasa... Bu yılki "Necip Fazıl Ödülleri"mizin teması olan "Yük Kimin Omzunda?" sorusu, "Hizmete talip olanın..." daha açık bir ifadeyle, "O yüke layık olanın..." şeklinde cevabını buluyordu!