1 Mayıs 2024 Çarşamba / 23 Sevval 1445

Yalnız lakin cesur bir tragedya kahramanı gibi…

Necip Fazıl'ın vefat haberi, babamın başı önünde, meyus bir tavırla, Üstad Rahmet-i Rahman'a kavuşmuş, deyiverişi, amcalarımla beraber taşradan İstanbul'a koşuşu. Döndükten sonra aileden birinden bahseder gibi günlerce cenaze merasimini anlatışları…

SELMA AKSOY TÜRKÖZ2 Aralık 2022 Cuma 15:38 - Güncelleme:
Yalnız lakin cesur bir tragedya kahramanı gibi…

Necip Fazıl, babamların ilk gençlik yıllarının Üstad'ı olarak bizim ailede farklı bir yere sahipti. Kitaplığımızın demirbaşlarından Çöle İnen Nur, İdeolocya Örgüsü, Reis Bey'i bir çırpıda saysam da O'nunla ruhen tanışıklığım Çile kitabıyla olmuştur. Lise yıllarında edebiyata yönelişim ve sonrasında şiirle olan yakınlaşmamın temelinde özel bir yeri olduğunu ifade edebilirim Çile'nin. Tabii o dönemlerde bir lise öğrencisinin ufku nereye kadar ulaşabilirse o kadardı bu kitabın bende bıraktığı intiba. Şiirlerdeki kafiyeler ve seslenimden çok belki de babamdan duyduklarımdan olsa gerek onların içine gizlenmiş ya da şifrelenmiş olduğuna inandığım manaları aramakla geçerdi kitapla olan teşrik-i mesaim. Çile'yi satır satır çizdiğim hatta Kafiye şiirine ergence nazire yazdığım yıllardı. Sakarya'yı ilk ezberleyişim, Zindandan Mehmet'e Mektup'la ilk çarpılışım, Kaldırımlar'ın yalnızlığıyla ilk sarsılışım.

Necip Fazıl'ın vefat haberi, babamın başı önünde, meyus bir tavırla, Üstat Rahmet-i Rahman'a kavuşmuş, deyiverişi, amcalarımla beraber taşradan İstanbul'a koşuşu. Döndükten sonra aileden birinden bahseder gibi günlerce cenaze merasimini anlatışları... Hepsi, kendisine olan tüm yakınlığımın bir şiir kitabıyla mahdut olduğu bu şahsiyete karşı muhabbetimi ve ilgimi pekiştiren süreçlerdi. Ve bir de ayrıcalık hissi... Şiirlerini okumuş olmamla hissettiğim ayrıcalık.

Lise yıllarında okulumuz bizi, o zamanlar beyazperdeye aktarılması bir devrim gibi görülen Reis Bey filmine götürmüştü. Sınıfça dâhil olduğumuz bu nadide atmosferden gözü yaşlı çıkışımız ve bu gözyaşlarını haklı çıkarmak için birbirimize öncesinde mahkûmun, sonrasında mahkûm edenin, Reis Bey'in, şu cümlesini tekrar edişimiz, "ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz, ben ağladıkça anlıyorum." O filmden sonra sık sık kendimi, ağlamayı biliyor muyum, diye sorgulayışım... Sonrasında bir grup arkadaşla şairin hayatını didik didik edişimiz, sözü durmadan onun nüktedan kişiliğine ve hazırcevaplığına getirerek, "Üstad bir gün..." şeklinde anekdotlarla, yaşanmışlıkları tekrar tekrar hayranlıkla dile getirişimiz...

Hayatındaki üç safha şiirsel anlamda Kaldırımlar, Çile ve Sakarya olarak tasnif edilirse, ilkinde kalabalıkların arasında kaybolan münferit bir ruhun endişelerini, mistik bir şair olarak Çile'yle ikinci bir merhaleye yükselişini, en sonunda da Sakarya'yla iç dünyasındaki değişimin tamamlandığı toplumsal sancıların ve ideallerin zirvesini görürüz. Bu üç farklı evrede kelimelerinin ağırlığıyla hafifleyip yükselen bir ruhun hikâyesini anlatır hep Üstad, kendi hikâyesini.

Hakikat peşinde koşan bir şair ve fikir adamı, yeryüzünde azap çeken bir ruh, kelime ve kâfiyeye hâkim, bir taraftan şairliğini diğer taraftan mütefekkir kişiliğini ortaya koyan mecaz ve kavramlarla nakşettiği düşünce örgüsüyle ve ifade tarzıyla müstesna bir kalem olduğu kadar büyük bir hatip. Muhalif tavrını fikrî ve felsefi planda ortaya koyan, poetikasıyla ideolojisini mezc edebilmeyi başarmış son derece tutarlı bir hatip. Derin imgelerle dolu şiiriyle, onu söyleve dönüştürmeden bir mürebbî edasıyla gönüllere hitap eden Sultânu'ş- şuarâ.

Çağının bunalımlarını dile getiren her aydın edebiyatçı gibi bu topraklardan bir Necip Fazıl geçmiştir. Fikir ve varoluş sancısını büyük bir ustalıkla nakşettiği şiirleriyle haksızlığın karşısında dimdik duran bu münevver şahsiyet, hocam Rasim Özdenören'in ifade ettiği gibi "yalnız ama cesur bir tragedya kahramanı gibi" hem çağdaşlarına hem kendisinden sonra gelecek olanlara büyük bir örneklik teşkil etmiştir. Bu örnekliğiyle şimdi ve gelecekte yaşamaya devam edecektir.