5 Mayıs 2024 Pazar / 27 Sevval 1445

İhsan Aktaş: Gelişmiş ülke olmak için Batı'ya köle olmak zorunda değiliz

24 TV Arafta Sorular programında Star Gazetesi Yazarı Esra Elönü'nün sorularını cevaplayan Yazar İhsan Aktaş, 'Ben siyasal İslamcı olduğumu net bir şekilde ortaya koyuyorum. İslamcılık siyasal bir söylemdir ve şuna dayanır; bizim kendi inancımız, siyaset üretiminde bize yeter, gelmişmiş ülke olmak için Batı'ya köle olmak zorunda değiliz' ifadelerini kullandı.

30 Ocak 2023 Pazartesi 12:34 - Güncelleme:
İhsan Aktaş: Gelişmiş ülke olmak için Batı'ya köle olmak zorunda değiliz

24 TV'nin her bölümü merakla beklenen programı Arafta Sorular'ın bu haftaki konuğu, Yazar İhsan Aktaş oldu.

"ERDOĞAN, AZGIN EMPERYALİSTLERLE MÜCADELE EDEREK BİR KİMLİK OLUŞTURDU"

Yahudi bir hanımefendinin yazdığı 'Düşman' adlı bir kitap var. Orada Tunuslu yazardan çok bir önemli alıntı yapıyor. Batı imparatorluğunu kurduktan sonra bunu yaşatmak için yasa diye birşey oluşturdu. Bügün dünyada makbul olanlar ve olmayanlar diye. Batı makbuldur Doğu değildir, Batı bilimi makbuldur İslam bilimi değildir, Hristiyan makbuldur Müslüman değildir diye. Aslında Batı'nın örseleyerek Afrika'dan, Asya'dan başlayarak bize kadar gelen ötekileştirmesi travma yaşatmıştır. Sait Halim Paşa, Necip Fazıl Kısakürek, Erbakan Hoca gibi Tayyip Erdoğan'da büyük bir liderlik ve meydan okumayla bunu yendi. Erdemli olarak, gelenekten haberdar olarak, dinimize bağlı olarak ve ötekinin yaptığını yapmayarak bu kompleksten kurtulabiliriz. Erdoğan bir lider olarak çıktı, hiçbir komplekse kapılmadan Türkiye'deki elitlerle, Türkiye'deki vesayetle, dünyadaki azgın emperyalistlerle mücadele ederek bir kimlik oluşturdu. Arkasından gidenler de çeyreği kadar Erdoğan'a benzeseler epey meselemiz çözülmüş olur.

"ŞÖYLE YAZILAR YAZIYORLAR, "İKTİDAR GİDECEK AÇLIKTAN ÖLECEKSİNİZ" BEN DE RIZKI ALLAH DAĞITIYOR, İKTİDAR DAĞITMIYOR DİYORUM"

Bir haber çıktı. Efendim işte AK Parti yandaşı olan firmaya yirmi yılda şu kadar ihale verilmiş. Yirmi beş yıllık firmayız. Şöyle de enteresan bir tarafımız var. Bizim sanayide işlerimiz var. Devletle işi olmayan tarımda işlerimiz var. Aslında en az kar ettiğimizde de hiç kar edemediğimiz işimiz Genar. Hatta Twitter'da yazılar yazıyorlar; iktidar gidecek açlıktan öleceksiniz diye. Ben de dedim ki rızkı Allah dağıtıyor iktidar dağıtmıyor. Orada şöyle bir şey var. Sanki bu ülkede yapılan bütün işler iddia sahiplerinin yaptığı gibi yapılıyormuş gibi. Her işin altında pislik varmış gibi. Çok kötü bir bilinçaltı var. Yerli firmanın sektörün yüzde yetmiş beşi yabancıların elinde. Bir yerli firmanın kendi devletine, kendi milletine iş yapmasından daha doğal bir şey yoktur. Biz değer ürettiğimizi düşünüyoruz. Araştırma yapıyorsun, fikir koyuyorsun, insan çalıştırıyorsun. Belki bizim merkezde yirmi kişi var ama sokakta iki yüz, iki yüz elli kişi yıllık bizim sektörden ya da bizim firmadan. Biz biraz hayata bu taraftan bakıyoruz. Yaptığın işte bir kötülük duygusu olsa, kötü bir şey yaptığına inansan, çıkar tepki verirsin, işte şöyle dersin, böyle dersin. Ben doğrusu ciddiye almıyorum. Şu açıdan ciddiye almıyorum. Ne yaptığımızın farkındayız. Dolayısıyla hesabı üç beş tane trolle değil de Allah'a vermek için yaşayan insanlarız. Eyvallahımız da yoktur bu arada onu da söyleyeyim.

"GELMİŞMİŞ ÜLKE OLMAK İÇİN BATI'YA KÖLE OLMAK ZORUNDA DEĞİLİZ"

Ben siyasal islamcı olduğumu çok açık net bir şekilde ortaya koyuyorum. Birileri kafasında bir kötü belirliyor. Ve o kötüye bir anlam yüklüyor, siz de ondan kaçtığınız gün, aslında yüklenen anlamın bir parçası olmuş oluyorsunuz. Ama dün bu ülkede Müslüman olmak, ibadet etmek ya da dindar olmak da kötü olarak addediliyordu. Şimdi o konuda daha esnek piyasa. Dolayısıyla mesela bir gün dindarlık kötü olarak addedildiğinde biz dinden mi çıkacağız? Siyasal İslamcılıkla alakalı İslamcıların da muhaliflerin de ne olduğuna dair sorunlu bir tarafları var. Siyasal İslamcılık Osmanlı İmparatorluğu varlık yokluk mücadelesi verirken kendisini ayakta tutmak için bazı fikirler ortaya atmış. Ben İslamcı değilim Müslüman'ım diyenler var. Senin Müslümanlığına İslamcılık mani değil. Siyasal İslamcılık Osmanlıcılıktan sonra Osmanlı Devleti'nin kendisini ayakta tutmak için acaba Müslümanlar'ı İslam başlığı altında bir arada tutabilir miyiz fikri ile gelişmiştir.

Bunda Mevlana Halidi Bağdadi'nin tasavvuf üzerinden etkisi var. Namık Kemal, Ziya Paşa, Sait Halim Paşa ya da Tunus Hayrettin Paşa gibi devlet adamlarının fikirleri vardır burada. Böyle yüzde on, on beş de Selefiliğin etkisi vardır. Abdülhamit bu İslamcılık düşüncesini devlet siyasetine dönüştürmüş ve bunu uygulamıştır. Genetik olarak demek ki hiçbir fikir kaybolmuyor. Birinci Dünya Savaşı sonrası ve Cumhuriyet'in kuruluşuyla beraber bir bakıma geri duran, kapatılan ya da gündem dışı olan İslamcılık tekrar yetmişli yıllarda Türkiye'deki bütün vakıfların ve derneklerin dindarları toparlamasıyla Rahmetli Erbakan hocamızın bayrak kaldırmasıyla bir anda Konya'dan Diyarbakır'dan, Halep'ten nerede varsa bu düşünce mensupları tekrar kalktı, ayaklandılar. Aslında baktığınız zaman bugünkü iktidar da şöyle bir düşünce var. Garpçılık, Milliyetçilik, Batıcılık ve İslamcılık üçü birleşik gibi. Aslında Türkiye Cumhuriyeti Devleti yönetiminde bu üçünün de tesiri her zaman var olmuştur. Bu üç sentez Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde yaşamaktadır ve bugün de baktığınız zaman aslında hem Milliyetçilik hem İslamcılık. Üç tarzda siyasetin yüz yıllık evrimi diye konferans konum var. Milliyetçilik daha çok muhafazakarlaştı Türkiye'de. Dindarlıkta daha çok yerlileşti. Dolayısıyla bu sentez birbirine de bir yönüyle yaklaşmış oldu. Eskiden devletin sorgulama meselesiydi. Çünkü çok dışlanmışlardı İslamcılar. Şimdi de tekrar Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin büyük Türkiye vizyonunu genişleten bir perspektife geldiler. İslamcılık siyasal bir söylemdir ve şuna dayanır. Bizim kendi inancımız, kendi tarihimiz, kendi kültürümüz, siyaset ve devlet yönetiminde de bize yeter. Elbette ki Batı'nın gelişmelerinden istifa edeceğiz ama bir gelişmiş ülke olmak için Batı'ya köle olmak zorunda değiliz. Bir cümleyle de böyle özetliyoruz.