5 Mayıs 2024 Pazar / 27 Sevval 1445

Muhalefetin ''Yargılanacaksınız'' tehdidine AK Parti İstanbul İl Başkanı Kabaktepe'den tepki

24 TV'de yayımlanan Arafta Sorular programında Star Gazetesi Yazarı Esra Elönü'nün sorularını cevaplayan AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe, muhalefetin 'Yargılanacaksınız' tehdidine ilişkin '14 Mayıs'ta yine yeniden Recep Tayyip Erdoğan başkan olacak diyorum, siz bu milleti geri götürmeyi başaramayacaksınız diyorum. Niye yargılanayım ben? Suç mu işledim de yargılanayım' değerlendirmesinde bulundu.

12 Mart 2023 Pazar 23:15 - Güncelleme:
Muhalefetin ''Yargılanacaksınız'' tehdidine AK Parti İstanbul İl Başkanı Kabaktepe'den tepki

AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe, 24 TV'de yayımlanan Arafta Sorular programında Star Gazetesi Yazarı Esra Elönü'nün sorularını cevapladı.

Elönü'nün "Sosyal medya hesaplarımda az çok bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Fakat linç başlığında sağlam bir kardeşiniz olarak da bir şey sormak istiyorum. Sürekli her yazımın altına "Yargılanacaksınız" yazıyorlar. Bu "Yargılanacaksınız"ın açılımı nedir?" sorusuna Kabaktepe, "Burada ki nokta şu, düşüncelerin genetik kodları olduğu gibi insanlarında genetik kodları vardır. İçindekileri ne kadar gizleseler de dışa vurum var. Bazen söyleyerek, bazen ima ederek ifşa etmiş olurlar. Benim sizin düşüncenize sahip olmamam neden yargılanmamı gerektirsin? Yargılanmak demek bir suç karşılığıdır" cevabını verdi. Kabaktepe şöyle devam etti;

Yani bir meri hukuka göre Türkiye'deki cari olan hukuk mevzuatımıza göre ben bir suç işlersem sizin yargılanacaksın demenize gerek yok, zaten yargılanırım. Sizin canınız istediği için mi yargılanacağım ben? Yani Kılıçdaroğlu'nu desteklemiyorum, Millet İttifakı'nı desteklemiyorum, Recep Tayyip Erdoğan'ı destekliyorum. AK Parti'yi destekliyorum. 14 Mayıs'ta yine yeniden Recep Tayyip Erdoğan başkan olacak diyorum, siz bu milleti geri götürmeyi başaramayacaksınız diyorum. Bu milleti parçalamayı başaramayacaksınız diyorum. Niye yargılanayım ben? Ne yaptım da yargılanayım? Yani suç mu işliyorum ben.

Sayın Kılıçdaroğlu şimdi Cumhurbaşkanı adayı oldu, Millet İttifakı'nın. Son bir yıldır Kılıçdaroğlu'nu tehdit etmediği kim var? Öğretmeni tehdit ediyor, hakimi tehdit ediyor. İş adamını tehdit ediyor, memuru tehdit ediyor. İşçiyi tehdit ediyor, yatırımcıyı tehdit ediyor, vatandaşı tehdit ediyor. Tehdit etmediği kim var? Niye tehdit ediyorsun sen? Yani öğretmen oy kullanmayacak mı? İşçi oy kullanmayacak mı? İş adamı oy kullanmayacak mı?

Otuz milyon insan Tayyip Erdoğan'a oy vermiş. Sen bunun neyini tehdit ediyorsun? Bu hakkı kendinde nasıl görüyorsun? Bu cüreti kendinle nasip oluyorsun. Yani bu kadar ötekileştiren bir dile gerek yok. Başta Sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere bu ötekileştiren, tehdit yapan, dışlayan, üslubu terk etmelerini tavsiye ediyorum. Bunun onlara da faydası yok. Siyasal ortama da faydası yok. Hiç kimseye faydası yok. Birbirimizle anlaşmak zorunda değiliz.

Bu ötekileştiren, tehdit yapan, dışlayan, üslubu terk etmelerini tavsiye ediyorum. Bunun onlara da faydası yok. Siyasal ortama da faydası yok. Hiç kimseye faydası yok. Birbirimizle anlaşmak zorunda değiliz. Ama bu toprakları da şu masayı bir zemin olarak kabul edersek Türkiye zemini olarak kabul edersek bu toprağın birliğini ve beraberliğini ve bu toprakta yaşayan herkese saygı duymak, sevgi duymak ve onu anlayışla karşılamak zorundayız. Bu üsluba bu çerçeveye gelmeleri lazım. Yoksa benim karşımda mı duruyor? Karşısında duruyorsanız siz yargılanması gereken, ötekileştirilmesi gereken, tehdit edilmesi gereken birisisiniz.

Bunu yakın zamanda da gördük bakın. Meral Akşener ayrıldı, bir gün de Meral Akşener'e faşist dediler. Neler dediler yani. Kim dedi bunu? Size yargılanacaksınız diyenlerin hepsi Meral Hanım'a bunları söyledi. Sağcılara güvenilmeyeceğini anlattılar. Geçmişlerinin ne kadar kötü olduğunu bir gün sonra hepsi birden sustu

Bir günde ne değişti? Belki iki gün, üç gün yani bir hafta daha sürseydi Meral Hanım'a da yargılanacaksın diye yazacaklardı.

Sonuç olarak, duruş yaptığınız eylemin niteliği ile ilgili değil durduğunuz yerin neresi olduğu ile ilgili bu bakış açısı.

"HAYAT BU KEŞKELERİN VEYA KEŞKE OLMAYAN ŞEYLERİN TAMAMIDIR"

"Keşkelerimiz muhakkak oluyor. Şu an sıralayalım desem belki aklımıza a, b, c diye gelmez ama insan olup da geçmişe dönük baktığında yaptıklarını değerlendirdiğinde ben şunu yapsaydım ya da yapmasaydım dediği şeyler muhakkak vardır. Her insanda muhakkak vardır. Kiminde azdır kiminde çoktur. Ama önemli olan şudur; hayat bu keşkelerin veya keşke olmayan şeylerin tamamıdır. Onlarla barışabiliyorsanız onlarla birlikte yaşayabiliyorsanız bugününüzü ve yarınınızı ona göre planlıyorsanız dolayısıyla doğru yolu yakalamış oluyorsunuz diyelim. Yoksa burada çıkıp ben hayatımda aldığım kararların tamamından memnunum, hiç iş hayatımda da eğitim hayatımda da sosyal, siyasi, ekonomik hayatımda da evde de işte babayken, iş insanıyken, dostken, öğrenciyken her şeyimi doğru aldım, hiçbir üzüntüm ya da değerlendirmelerimde olsaydı olmasaydı kavramının içerisine giren bir şey yok demek çok doğru olmaz."

"Ama önemli olan nedir? Hayat üzüntüyü, sevinci, huzuru, huzursuzluğu, mutluluğu ve mutsuzluğun tamamını kapsayan bir şeydir. İnsan bunların tamamıyla insan oluyor. Dolayısıyla bunun tamamı bizim insan olmamıza hizmet ediyorsa, işte o arafın arada kalma şeyinden hareketle bunu söylüyorum. Arada kalma noktasında size bir işaret fişeği çakabiliyorsa olumlu bir yere doğru götürüyordur. Araf denince insanın aklına marifet de geliyor arafat da geliyor çok fazla çağrışımda bulunuyor. Sadece birinci kısmıyla ilgili söyleyebileceklerim bunlar. Dolayısıyla dünyadaki bugüne kadar yaşadığı ifade edilen 30-40-50-100 milyar diyen var. Bugün 8 milyara yakın insan dünyayı paylaşarak bu havada teneffüs alıyoruz, nefes alıyoruz. Her insanın arafı arafsızlığı var diyebilirim."

'KARAR VERME NOKTASINDA HİÇBİR ŞEY YOKSA HAYAT YOK DEMEKTİR'

"Hangi açıdan sorduğunuza bağlı. İstanbul bir seçime doğru gidiyor. Seçim açısından baktığımızda bence İstanbul'da vatandaşlarımızın tercihlerinin Cumhurbaşkanlığı noktasında hakim olduğu kanaatindeyim. Dolayısıyla Cumhur İttifakı noktasında çoğunluk olduğu kanaatindeyim. Ama İstanbul bir kültür, sanat, ekonomi kenti. İstanbul Türkiye'nin dünyaya açılan kapısı. İstanbul'da vatandaşlarımızın da öbek öbek kitle kitle sosyolojik taban olarak da baktığımızda kararsız kaldığı süreç içerisinde karar vereceği, unutulduğu konular muhakkak vardır. Çünkü İstanbul'da hayat çok hızlı yaşanıyor, çok çabuk ve dinamik yaşanıyor. Şimdi gecenin 11-12'sine geçtik. Dünyada şu an 12'den sonraya da inşallah program vakit verir devam ettiğimizde dünyadaki birçok kentte hayatı ve yaşamı durmuş ve donmuş gözükecek ama İstanbul o kentlerin gündüz en yoğun vaktini yaşayan bir kent olacak. Dolayısıyla bir yerde hayat varsa, canlılık varsa, bir yerde sadece canlı varsa orada muhakkak araflık konular vardır. Karar verme noktasında hiçbir şey yoksa hayat yok demektir, canlılık yok demektir. Canlılığın ve hayatın olduğu yerde hatta bizim eskiler dünyadaki ilim insanlarımızın işte madenler bitkiler hayvanlar ve insanlar ayrımı vardır. Burada madende canın olup olmadığı tartışılır ama yoktur kanaati hakimdir. Canlılık yani hayat dediğimiz şey bitkiyle başlar o da sınırlı bir şeydir. Şuur yoktur."

"Hayvanla birlikte şuur başlar insanla birlikte bunun yanına akıl gelir kendini bilme ve kendini fark edebilme gelir. Dolayısıyla karar verme gelir. Bunun öncesinde aslında hayvan sürecinde de karar verme süreci vardır ama bilinç var mıdır yok mudur o tartışılır ve yok olduğu söylenir. Bitkilerin bir kısmı da okyanus altı bitkiler var, canlılar var, birtakım konularda karar veriyorlar. Hareketleri var. Onun biz içgüdüsel olduğunu söylüyoruz ama belki de farklı bir şeyden dolayı karar veriyorlar. Benim kanaatim canlının başladığı noktadan itibaren varlığın karar verme süreci başlıyor. Dolayısıyla o karar verme sürecinde insan bazen doğru bazen yanlış bazen isabet ediyor bazen isabet edemiyor. Bunların hepsiyle de tüm canlılar muhatap oluyor. Aynı zamanda da bu bilincin ve şuurun varlığı da unutkanlığı beraberinde getiriyor. Siz dolayısıyla karar aldığınız konularla ilgili yarın kendi yaptığınız işleri de unutabiliyorsunuz. Onun için yeni adımlarınızı atarken yeni kararlarınızı verirken yeni seferlere çıkarken hep şunu söylerler; bir geçmişinizi hatırlamanız gerekir. Çünkü hafıza kararınızı, hafızanıza göre bilincinize göre bildiklerinize göre verirsiniz hafızanız bildikleriniz, hafızanız sizin geçmişinizi temsil eder, bugün yaşadıklarınızı temsil eder kararlarınız da bugünden itibaren geleceğinizi şekillendirir. Bu süreçte muhakkak insan kararsız kalacak ya da canlı kararsız kalacak. Ama umudumuz muradımız nedir her canlının bu bahsettiğimiz süreç içerisinde kendisi için toplumu için insanlık için en doğru kararı en iyi kararı en isabetli kararı alabilmesidir."

'DÜĞÜMÜ NASIL ÇÖZEREK DÜZLEŞTİREBİLİRİZ ONA BAKMAK LAZIM'

"Dünyayı çok mu kafaya takıyoruz?" sorusunu yanıtlayan Kabaktepe, "Dünyayı kafaya takmak güzel bir şey çünkü dünyadayız. Bu bir teorolojik anlamında söylemiyorum. Dünya bizim bir öteki dünya anlayışımız var. Öteki dünya anlayışı olmayan düşünce ve inançlar da var. Yani ahiret anlayışı diyelim. Müslüman toplumu olarak söylediğimizde, ahiret anlayışı olmayan düşünce ve insanlar da var. Veya dünya hayatının öncesine ilişkin farklı şeyler var. Bizim algımız Müslüman toplumun algısı farklı ama ortada bir şey var. Şu an biz dünyada yaşıyoruz dolayısıyla şu yaşadığımız hayat burası, biz burayı imar etmek burada iyi insan olmak zorundayız. Burada adaleti savunmak zorundayız, burayı güzelleştirmek zorundayız. Buradaki kötülükleri güzelliklere çevirmek zorundayız. Buradaki çirkinlikleri güzelliklere çevirmek zorundayız. Böyle bir duruşumuz var. Dünyayı ötekileştirerek insan kendi vazifesinden belki kurtulabileceğini de düşünüyor. Dünyayı ötekileştirmeye de kötülemeye de gerek yok. Dünya bizim iyilikleri yapacağımız, güzellikleri hakim kılacağımız, kendimizi inşa edeceğimiz bir zemin. Dolayısıyla dünya güzel bir zemin. Bir ahirete inanan bir insan olarak aynı zamanda cenneti kazanacağımız bir yer dünya. Size sonsuz hayatta huzuru getireceğiniz bir zemine kötü olarak bakamazsınız, bakmamanız lazım diye düşünüyorum. Onun için dünyaya kafa takmaya gerek yok. Dünyanın içerisinde bu çerçevede olması gerektiği gibi nasıl var olabiliriz atmamız gereken adımları nasıl atarız gerçekleştirmemiz gereken eylemleri nasıl gerçekleştirebiliriz. Problemler ortaya çıktığında engeller çıktığında problemi, engeli nasıl aşabiliriz, problemi nasıl çözebiliriz, düğümü nasıl çözerek düzleştirebiliriz ona bakmak lazım."

"Önemli olan zaten netice itibariyle varmak istediğiniz yere giderken bu bahsettiğim değerler ölçüsüyle kıyas ettiğinizde araçsal olarak ürettiğiniz çözümler bir problem ortaya çıkarmıyorsa onu yapma noktasında insan tereddüt de etmemeli. Bazen şu bardağı kaldırarak problemi çözersiniz bazen de indirerek çözersiniz. Önemli olan kaldırma ve indirmenin değer olarak iyi ya da kötü bağlamda nereye oturduğudur. Çözüme götürecek yol neyse onu kullanmak da insanın irade olarak akıl olarak da hem geliştirici imkanı var insanın. Böyle davranmak insan açısından daha doğru olur diye düşünüyorum."

Esra Elönü'nün "Felsefe masteri yapmış bir başkansınız. Muhalefetin bir felsefesi var mı? Muhalefetin felsefesi varsa nereye oturtabiliriz? sorusunu yanıtlayan Kabaktepe şunları söyledi:

"Şimdi ilmi olarak felsefe nedir falan onu bir tarafa bırakarak söylüyorum. Yani bizim normal siyaset dilinde kullandığımız bir bakış açısı, bir proje bakış açısı manasında söylüyorum. Söyleyeceklerimi izleyen kardeşlerimiz, seyircilerimiz bu bağlamda değerlendirsin. Lütfen yoksa hani felsefe nedir ona göre işte falan siyasi aktör böyle midir o manada konuşmuyoruz bunları. Siyasetçi toplumun önünde olan bir insan. Topluma birçok konuda ne yapacağını, nasıl yapacağını, nereye götüreceğini söylemek zorunda olan bir insan. Projesini, planını programını açıklamak zorunda olan bir insan. Açıkladığı siyasetten ekonomiden sanata kadar tüm projelerin de zihinsel olarak bir temele oturması gereken bir rolü var siyasetçinin. O zeminin üzerinde hareket ediyor. Bu anlamda baktığımızda her bir siyasi partinin oturduğu bir zemin var. Ama oturduğu zemin felsefi bakış açısı ürettiği projeler toplumumuz açısından uygun mu değil mi toplumumuzun bakışıyla milletimizin bakış açısıyla örtüşüyor mu örtüşmüyor mu tarihimizle bağlantısı nedir bu milletin geniyle kimliğiyle irtibatı nedir. Oturdukları bu zeminden ürettikleri projelerle söyledikleriyle kendi oturdukları zemin uyuyor mu uymuyor mu bu açılardan baktığımızda birçok sorunu zaten neye getiriyoruz oturdukları zeminle söylediklerinin farklılaştığını ya da zeminleri farklı olan kimliklerin özlü olanın sözde farklı söylendiğini, sözde söylenenin de yapılarken farklılaştığını bunu da zihinsel olarak felsefi bakış açısında da paradoksa işaret ettiğini görüyoruz."

"Türkiye'mizde 30'un üzerinde parti seçime girmeye hak kazanmış her partinin bir bakış açısı, bir duruşu var. Hiç kimseye burada yoktur anlamında bir şey söylemek doğru olmaz. Ama bakış açısıyla ve duruşlarının değerleri karşılıkları bizim milletimizin beklentisiyle uyuşup uyuşmadıkları bu toplumun tarihindeki gelenekleriyle görenekleriyle bağlantısı ve irtibatı, bu milletin geleceğe dair beklentileriyle irtibatları, bu milletin kendi kendine var olma noktasındaki beklentileriyle dünyadaki temel sistemin en temel sorunu şudur. İlk Adem'den son Adem'e kadar şu anda dünyada yaşanan birçok sorunun temeli odur gerek bireysel olarak gerek ailede gerek toplumda gerek grupta gerek ülkede karar alırken kendinize göre mi karar alacaksınız yoksa bir takım karar alıcıların ya da etkileyicilerin istediği gibi mi karar alacaksınız. Bu noktadaki duruşları açısından baktığımızda işte her partiyi değerlendirdiğimizde farklı değerlendirmeler yapıyoruz."

"MUHALEFET PARTİLERİMİZDE BU SÜREÇTE DE SÜSLENMİŞ BİR BECERİKSİZLİK VAR"

"Bir anlamda 3 boyuttan kopuk bir proje söylüyorsunuz. Şimdi siz diyorsunuz ki Türkiye'yi kurtaracak iş budur. Ne zaman bu işi hayata koyacaksınız belli değil. Bunu hangi süre içerisinde nasıl yapacaksınız belli değil. Bu şunu gösteriyor. Siz aslında birinci seçenek olarak ya söylediğinize kendiniz inanmıyorsunuz ya da bunu sadece ve sadece bir araya geldiğiniz insanları tutkal olarak onları bir arada tutacak bir yapışkan olarak görüyorsunuz. Bununla beraber de kendinizi izah edecek bir anlamda da taraftar toplayabilecek bir argüman olarak görüyorsunuz. Bu bağlamları ortaya koymazsanız yapılacak yorum budur. Onun için siyaset toplumun karşısına gerçeklikle çıkmak demektir. Hayal sizin gerçekmiş gibi ya da yapacakmış gibi davranarak değil hakikaten gerçeklikle karşısına çıkmaktır. Şunu sık sık söylüyorum. Süslenmiş bir beceriksizlikle siyaset olmaz. Muhalefet partilerimizin bir kısmının yerel yönetimler de dahil olmak üzere bu süreçte de süslenmiş bir beceriksizlik var."

'ŞU AN DERDİMİZ YARAMIZI SARMAK'

"Yani işte bu süslenmiş beceriksizlik derken iki şey kastediyorum. Birincisi özellikle PR çalışmalarıyla yapılmayan işlerin yapıldığı gibi ya da bir birim yapılan işi yüz birim yapılmış gibi ya da kendilerinin hiç dahil olmadığı işleri kendileri yapmış gibi söylemeleri ve göstermeleri. İkincisi buradaki kastımdan yapmayacakları işleri yapacakmış gibi söylemeleri. Orada da ben şu kadar iş yapacağım diyorsunuz önünüze gelmeden bir sürü şey söylüyor. 2019'da bunu gördük, 2018'de bunu gördük. Yani İBB sürecinde bunu gördük. İşte size senede 20 bin konut yapacağız diyorsunuz, yapmıyorsunuz işte bu süslenmiş bir beceriksizlik. Ya da bir birim iş yapıyorsunuz sanki 100 birim yapmışsınız gibi anlatıyorsunuz. Ama süslediğiniz için onu beceriksizliğinizi örttüğünüzü zannediyorsunuz. Yani şimdi bunun dışına çıkarsa sahici olur siyaset. Toplumla daha iyi ilişki kurar, bağlantı kurar. Muhalefetin bugün içine düştüğü durumu en iyi tanımlayacak cümlelerden biri olarak bu aklıma geliyor. Yani süslenmiş bir beceriksizlik var. Bunu deprem süreciyle ilgili Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu duruş nedeniyle çok fazla konuşmuyorum. Cumhurbaşkanımız sık sık ifade ettiler. Onun ortaya koyduğu çizgi çok önemli bir çizgidir. Biz şu anda milletimizin derdini sarmakla meşgulüz. Depremin yaralarını sarmakla meşgulüz. Dolayısıyla muhalefetin bu süreçte süslenmiş beceriksizlik olarak ortaya koyduğu tavırları not ediyoruz, günü geldiğinde onları değerlendireceğiz. Şu an derdimiz yaramızı sarmak, derdimizin milletimizin derdiyle dertlenmek. Depremi ilk günü gidip sahada bu siyaset üstü bir mesele değildir diyenlere gerektiği günde gereken cevabı milletimiz de verecektir bizler de gerektiği günde cevabını vereceğiz."

'EN ÖNEMLİ SORUNUMUZ KALICI KONUTLARIN YAPILMASI'

"Ama bu süreçte şunu da ifade etmem lazım, Cumhurbaşkanımızın bu tavrı bizim genel tavrımızdır. Bugün yine kendisi belki bir saat önce ayrıldı deprem bölgesinden. Şuna bakılması lazım. Konuşurken bazı insanların bazı muhalefet liderlerinin aradan bir ay geçmiş depremin üzerinden bir ay içerisinde tüm muhalefet liderlerinin yani 6+plus masa diyordum sonunu göremediğimiz için rakamsal olarak 6'lı masanın liderlerinin tamamı henüz deprem bölgesini ziyaret edemediler veya etmediler. Bilmiyorum bunu neden yapmadılar. Nedenlerini kendileri bilir ama gözümüzün gördüğü şeyler var. Birkaç tanesi bir kere gitti bazıları birkaç yere gitti. Bazıları bir iki ille yetindi. Hala vatandaşlarımızın derdini yerinde görmeyi bile paylaşamamış ama oturduğu yerde az önce dediğim gibi milletin derdi üzerinden siyasal rant devşirme basitliğine düşmüş olmaları bize bu cümleleri kurduruyor. Ama dediğim gibi bununla alakalı hem bilgiye dayanan hem fotoğrafa görüntüye dayanan birçok şey var. Görüyoruz, dün de gördük. En basitinden en önemli sorunumuz nedir bizim kalıcı konutların yapılması."

"Cumhurbaşkanımız ilk günden itibaren kalıcı konutlarla ilgili talimatını verdi ilgili bakanlıklarımız çalışmaya başladı ve kalıcı konutların temelleri hızlı bir şekilde atılıyor. Bugün yine Hatay'da yaptığı açıklamada 270 binin üzerinde evin 70 binin üzerinde de köy evinin 340 bin civarı tam rakamı hatırlamıyorum evin konutun inşa edileceğini söylüyor. Cumhurbaşkanımın bunu söylediği gün bazı ana muhalefetin siyasi aktörleri efendim niye bu kadar erken başlıyorsunuz dedi. Bu hafta saha ziyaretlerinde aynı partinin bir siyasi iktidarı diyor ki biz diyor daha erken yaparız. Cumhurbaşkanı yardımcısı ilan edilen bir siyasi aktör aynı gün iki gün önce o da diyor ki eskide kalmış hala konuşamamışlar demek ki efendim niye bu kadar erken temel atıyorsunuz. Anlatmaya çalıştığım bu. Bu kadar hafif ifadeyle söylemiş olayım, hassas bir süreçten geçiyoruz yaraları sarmaya çalışıyoruz. Hani ben bu deprem öncesi çalışma sürecimizi başlatmıştık seçim çalışmalarını. Bir ilçemizde irtibat bürolarımızın açılışını yapıyorduk orada şöyle bir konuşma yaptım. Dedim ki enteresan bir sistem öneriyorlar bu altılı masadan bir genel başkan diyor ki kararlar ortak alınacak biz evet demezsek Cumhurbaşkanı 5 kişiye soracak şimdi artı iki oldu. Acaba onlar da kendilerine sorulmadan karar alınamadan statüde mi olacaklar yoksa başka statüde mi olacaklar onu da açıklamıyorlar."

MUHALEFETE UYARI

"Şimdi şöyle bir latife yaptım. Dedim ki bir karar alınacak. Cumhurbaşkanı o kararı alacak bir toplantıda bulunuyor. Ne diyecek bir dakika önce A partisi genel başkanını arayacak şu konuda ne diyorsunuz, sonra B başkanını arayacak oradan bir vatandaşımız bağırdı dedi ki başkan telefon kapalıysa ne olacak? Şimdi biz İBB için diyorduk servis dışı hale getirdi İBB'yi sayın İmamoğlu diye. Şimdi bunlar herhalde Türkiye Cumhuriyeti başkanlığı servis dışı hale getirecekler. Latife olarak sordu ama çok gerçekçi sordu bunu. Dolayısıyla konuya dönecek olursak bu bağlamdaki değerlendirmelerimizi daha net bir şekilde ilerideki günlerde daha açık söylenenlerin değerlendirmelerini yapacağız. Hakikaten siyasal olarak söylediklerinizin gerçeklikle örtüşüp örtüşmediğine dair vatandaş yapmadan önce siz yapın ki vatandaşın önüne çıktığınızda mahcup olmayasınız uyarısını muhalefete tekrar hatırlatmak istiyorum. "

"Bazen siyasal süreçteki yarışlara da konu edilecek ya da her konu siyasal süreçte mevzu edilebilir. Ama mevzu ediliş tarzı ve şekli o konunun toplumun kalbinde zihninde ruhundaki yerine göre değerlendirilir ve ölçülür. Yani biz bir deprem yaşadığımızda bunu muhalefet partileri iktidarın yani bizim bu süreçteki davranışlarımızı doğru bulabilir, yanlış bulabilir, eksik bulabilirler ama bunun ölçüsü o acının o hüznün alet edildiği o acının malzeme edildiği bir sürece dönüşürse kalpleri, vicdanları yaralarsınız. Dolayısıyla uyarımızı tekrar buradan yapmış olduk. Soru böyle değildi ama ben buraya kadar taşımış oldum."

'BEN HİKAYE ANLATMIYORUM'

İBB'nin sahada olmasını siz mi engellediniz? sorusunu yanıtlayan Kabaktepe, "Şöyle bu engelleme şeyi iktidara geldiğinden beri söylüyor CHP'li İBB Başkanı. Yapamadıklarını ya da yapmadıklarını bir takım saldırı yöntemleriyle örtme çabasıdır bu. Hatta tam tersi bir şey söyleyeyim. Aynı zamanda soruya da tekrar dönerek depremin ilk gününden itibaren biz elimizden gelen çabayı göstermek üzere çalışıyoruz. Bizim İstanbul'daki 24 belediyemizin arama kurtarma ekipleri sabah saat 6'dan itibaren uçaklara binerek deprem bölgelerine gitmeye başladılar. Saat 10'dan itibaren de yardım tırlarımız çıktı. Çağrı yaptık İstanbullulara, kardeşlerimize. İstanbul'daki belediyelere yardımlarınızı ulaştırabilirsiniz dedik. AK Partili belediyelere demedik. İş makinaları ihtiyacı var. İlk günden itibaren İstanbul'dan bir sürü makinası Ro-Ro gemileriyle gitti. İş makinası olup taşıyacak araç bulamayanlara araç bulmak noktasında da yardımcı olduk. İstanbul'daki bir muhalefet partimizin logoların olduğunu, oraya çalıştığını logoları çıkarmayacaklar ama taşıyacak araç bulamadıklarını bizim tavrımızın derdimizin çözülmesidir. Mazlum, mağdur ve muhtacın mensubiyeti sorulmaz bizim temel ilkemizdir. Mağdura, muhtaca ve mazluma yardım edenin de mensubiyeti sorulmaz. Dolayısıyla biz dedik ki hay hay bizim elimizde araçları taşıyacak imkan var siz logolarınızla gelin biz araç verelim makinaları götürün. Bizim tavrımız bu. Ben hikaye anlatmıyorum. Bu depremin ilk haftasında yaptığımız işi söylüyorum. İstanbul'da da İBB ne yapmak istiyorsa kararını kendisi alır süreci kendisi işletir bunun için hiçbir yerden izin almak durumunda da değil. İBB kendi kapasitesi kadar orada yer aldı mı almadı mı vatandaşa soruyorum. Bunu biraz önce söylediğim ilkeden hareketle şu kadar ifade edeyim bunları çok konuşacağız rakamlar da var elimizde. " ifadelerini kullandı.

"Şunu söyleyeyim. Bazen efendim sizin de sorduğunuz gibi engelleme açısından söyledikleri gerçeksiz olduğunu ifade ediyorum. Potansiyel olarak vatandaşımıza bu sorunun cevabı olarak şunu söyleyeyim. Potansiyel olarak biz İBB'yi 20 yıldan fazla yönettik. Van depreminde de biz İBB olarak hangi ekipmanların alındığını biliyoruz. İBB'nin potansiyel olarak 10 ilimizde yer alıp almadığına dair gerçekliği hem deprem bölgesindeki vatandaşlarımız hem de İstanbul'daki vatandaşlarımız değerlendirebilecek durumdalar. Hakikat ortada, gerçeklik ortada. Sadece şu kadarını söyleyeyim. Bir limanda yangın çıkmış o yangın gemiler uçaklar helikopterler itfaiye ile söndürmüş siz buradan 3-5 araç söndürüp komple liman yangınını söndürdüğünüzü iddia ediyorsanız zaten gereği gibi orada yer alıp almadığınıza dair kendi zihninizde de sorun olduğunu gösterir."

"Ama biz dediğimiz gibi tüm sahanın tamamını gezdik, gördük. Türkiye'deki kurumların orada yer alan kurumların tamamına teşekkür ettik. Orada gördüğümüzde mekanlarını ziyaret etmeye de gayret ettik. Ancak günü geldiğinde hangi kurumun orada nasıl görev yaptığını rakamsal verilerle de açık bir şekilde yapacağız. Ama şunu da söylüyoruz deprem bölgesindeki çalışmalardan bu tarafa İstanbul'un kendisine döndüğümüzde İstanbul'da depreme dönük yapılacak yapılacak olan yapı stoğunun yenileşmesi çalışmalarının önündeki en büyük engel CHP olmuştur. Bakın kentsel dönüşüm projeleriyle ilgili İstanbul'da gerek bizim büyükşehir döneminde gerek ilçe belediyelerimiz olarak gerekse çevre şehircilik bakanlığı olarak yapılan projelere bin 500'ün üzerinde dava açılmıştır. Bunların çoğunda ya bizzat CHP meclis üyelerinin ya CHP'ye yakın çevrelerin ya onlara yakın çevrelerin ya da milletvekili düzeyinde dahi gelip o projelerin engellenmesine dönük yapılan çalışmalara katılmaları ve katıldıklarını vatandaşlarımız biliyor. Biz İstanbul'a döndüğümüzde bunu açık olarak görüyoruz. Bin 500'e yakın dava açılmış."

  • AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe
  • arafta sorular
  • esra elönü