13 Aralık 2024 Cuma / 12 CemaziyelAhir 1446

Sadık Güray Balatekin: Demirel, Ecevit ve Kıvrıkoğlu'nun atılmamda imzaları var

Elif çakır’ın sunduğu Söz Bitmeden’in bugünkü konuğu; 28 şubat dönemi mağdurlarından olan Akrem Ata ve Emekli yüzbaşı Sadık Güray Balatekin oldu.

Stargazete.com/Semih Bişkin17 Ekim 2012 Çarşamba 07:00 - Güncelleme:
Sadık Güray Balatekin: Demirel, Ecevit ve Kıvrıkoğlu'nun atılmamda imzaları var
Sadık Güray eşinin tedavisini neden yaptıramadı?

Ordudan hangi sebeple uzaklaştırıldı?

O günler için şimdi ne düşünüyor?

Elif Çakır sordu, Ekrem Ata ve Emekli yüzbaşı Sadık Güray Balatekin Söz Bitmeden’de yanıtladı.

İşte Elif Çakır'ın konuklarına yönelttiği sorular, programda alınan cevaplar ve önemli açıklamalar;

Elif Çakır: Darbeleri Araştırma Komisyonu'nda herşey ortada duruyor, giderler ve 'evet biz bunu yaptık' diyerek itiraf ederler diye bekliyordum. Darbeleri Araştırma Komisyonu'nu siz nasıl karşıladınız? Sizin beklentilerinize cevap veriyor mu?

Ekrem Ata: Bu sürecin iç yapısı henüz tam bilinmiyor, sanki çok kolay bir dönemdi. Basit bir dönem oldu o dönemi unutalım gibi birşey oldu, bizim asıl yaptığımız araştırmalar çerçevesinde 1993 yılından 2003 hatta 2007 yıllarına kadar devam ediyor bu süreç. YAŞ kararları ile atananlar vardı bunlardan birtanesi de Balatekin kardeşimizdir. Bir bölümü artık öyle hale geldi ki 'ya sen emekli ol, ya da istifa et' durumuna getirildi. 3'lü olarak ihrac edilenler de oldu.



Elif Çakır: Bir kısmı diyor ki 'medya ayağı vardı, sermaye ayağı vardı, akedemisyenler, üniversiteler işin içerisine girdi' darbe olsun diye büyük destek aldı 28 Şubat. O dönem mağduriyetleri yaşayan biri olarak o dönemde sadece askermiydi suçlu?

Sadık Güray Balatekin: Milletimiz hiç bir zaman bu sürece düşmeyecek inşallah, bunlar bin yıl devam edecek bir zemini hazırlamış fakat herkesin çok uyanık olması gerekiyor. Ne kadar bu çok darbe zihniyetinin zulümleri anlatılırsa gelecek nesiller daha sağlıklı olacaktır. Tabii ki buradan ben şunu ifade etmek isterim bütün devletlerin kurumları halkındır, halk hepsinin sahibidir. Sadece bir kurumun bundan mesul olması düşünülemez, kurum mesul değildir TSK gibi tüm kurumların göz bebeği olduğu için bu kurumlar devam edecektir. Bu kurumlar içerisinde şahsi menfaatlerini katanlar olduğu zaman bu sorunlar ortaya çıkıyor.

Elif Çakır: Peki siz 'geldi geçti, affedelim' diyormusunuz hiç?

Balatekin: Bunları unutalım, geçelim demek söz konusu olamaz. Bu bir karşılıklı öc alma anlamında değil sadece adalet anlamında düşünülebilir. Darbeci bir zihniyet her zaman hesap vermelidir, bu tabii ki adaletin gereğidir bu olmazsa zaten sosyal hukuk devletinin olması mümkün değildir.

"'ATATÜRK İLKE VE İNKİLAPLARINA UYMUYOR' DEDİLER"

Ben askerlik hayatım boyunca şuanda elimde tuttuğum 21 adet takdir belgesiyle görev yaptım. Hiç bir ceza, savunma almadım, Tunceli'de geçici olarak 1 aylık süreyle teröristlere karşı bir operasyona katıldım ve zaiyat vermeden döndük. Bundan sonra çetin bir süreç başladı ilginçtir, bana gelen sarı zarfta 'Eşinizin kıyafetleri Atatürk, ilke ve inkilaplarına uymadığı için garnizona girmesin eşiniz' diye mektup geliyor bana. Terörle mücadeleden geliyorsunuz ve siz burada terörist mücadelesi görmüş oluyorsunuz. Garnizon komutanının bana sözü 'Eşin bu şekilde oldukça senin TSK'da kalman mümkün değil' olmuştu. Onların şahsi menfaatleri yanında olmuyorsanız bu şekilde oluyor, o zaman hakkımızda dosyalar hazırlanmış ve ilgili makamlara gönderilmiş.

Elif Çakır: Sizin eşiniz o dönemde GATA'da kanser olarak tedavi görüyordu değil mi?

Balatekin: Eşim yapılan tektikler sonucu kanser olduğu anlaşıldı. Kemoterapi başladı, tedavi sürecinde 99 Kasım'ında YAŞ kararıyla görevime son verildi. Görevinize son verildiği anda herşeyini teslim etmek zorundasınız, zaten atılmışsınız bütün garnizonlara talimat gidiyor 'bu şahıslar atıldı içeriye almayın' diye. Eşime tedavinin ertelendiğini söyledim fakat daha sonra kendisine söyledim durumu, atıldıktan 15 gün sonra eşim rahmetli oldu. Kendisi yaşadığım adaleti göremedi fakat Mahkeme-i Kübra'yı bekliyor, bu dünyadan göçüp giden ve bu dünyada bekleyenler var. Benim atılmamda sebep olarak Hüseyin Kıvrıkoğlu, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit vardır.

Ekrem Ata: İşin kritik noktaları var, ben 1988 yılında Siirt'te bir köyde takviye görevine gittik, köye gittiğimizde sanki işgal görevine gelmiş gibi bakılıyordu. Köye girdik, karakola yerleştik, ben köyün camisinde abdest aldım ve arkamı döndüğümde yaşlı bir adam elinde havlu benim abdest almamı bekliyor. Böyle hikayelerimiz var. Sadece 4 bin, 5 bin subayın mağduriyetiyle bitmedi bu olay, eğer tim komutanı biraz dinini seviyorsa köy halkı o tim komutanına yardım bile etti. Hikayeler çok ama ben bir örneğe girmek istedim.

Elif Çakır: Şuan bir süreç işliyor, ne yapmak lazım peki?

Ekrem Ata: Askeri okullarda müfredat değişikliği var Başbakanımızın açıkladığı. Ordunun dinimizle barışması, milli, manevi değerlerle barışması eğer siz bir öğrenciyi askeri okula alıp şuanda mescitler kapalı, camiler kapalı askeri okullarda. Bunun yıkılması lazım, askeri müfredatın değişmesi ve milletimizin değerlerine barışık subay, astsubayların yetişmesiyle aşılacaktır bu engel. Bir subay, astsubay kışlalarda rahatlıkla namazını kılabilir. O secdenin kime zararı var. Türk ordusu milletin bizatihi kendisi ise Genelkurmay Başkanımız Necdet Özel'in söylediği birşeydi bu, biz bunu görmek istiyoruz' diyerek programda yaptıkları açıklamalarını sonlandırdılar.