29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Dünyanın ateşi çıktı gezegen ‘insan’ kaptı

Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik raporunu açıklayan İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu iklim değişikliğinin neden ve sonuçlarından bahsederken “Dünya’nın ateşi çıktı, biz insanlar virüs gibi gezegeni hasta ettik” dedi.

BÜŞRA UĞRAŞ22 Ekim 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Dünyanın ateşi çıktı gezegen ‘insan’ kaptı

Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF), tarım ve gıda üretiminin iklim değişikliği ile karşı karşıya kalacağı tehdidin boyutlarını ortaya koydu ve çözüm önerilerini sıraladı. Sürdürülebilir tarım ve gıda güvencesi için günübirlik politikalarla değil, uzun vadeli ve bilimsel bir yaklaşımla hemen harekete geçilmesi gerektiğinin altını çizen TGDF, İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu başkanlığında hazırlanan ‘Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik’ raporunu da yayınladı. İklim değişikliğinin boyutlarını neden ve sonuçlarını aktaran Kadıoğlu’nun söylediklerine kulak vermekte yarar var.

‘Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik’ raporunu hazırlayan ekibe başkanlık yapan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu “İş işten geçmeden sürdürülebilir bir tarım ve gıda güvencesi için günübirlik politikalara göre değil, uzun vadeli ve bilimsel bir yaklaşımla şimdi harekete geçmeliyiz” diyerek önemli bir uyarıda bulundu ve bunun nedenlerini de kendine has nüktedan dili ile açıkladı: İnsanın ateşi çıktığında, hasta olduğunda “Virüs kaptı” diyoruz. Dünya’nın da ateşi çıktı, dünya da ‘insan’ kaptı! Biz dünyanın virüsleriyiz ve onu hasta ettik. Gezegenimiz 4,6 milyar yaşında. Haydi milyarı atıp buna 46 yıl diyelim. Hesabı böyle yaparsak insan dünyanın son 4 saatinden beri var ve bu 46 yıllık ömrünün son dört saatinin son bir dakikasında insanlar ormanların yarısını yok etti! Başarılarımızın devamını diliyorum!

BU HEPİMİZİN PROBLEMİ

İşin ciddiyetini örnekleriyle açıklayan Kadıoğlu “Google’a ister İngilizce ister Türkçe olarak ‘küresel ısınma’, ‘iklim değişikliği’ gibi anahtar kelimeler girdiğinizde karşınıza hep bir buz parçası üzerinde mahsur kalmış kutup ayısı fotoğrafı çıkar. Biz belki de bu yüzden iklim değişikliğini hep kutuptaki o ayının problemiymiş gibi algılıyoruz. Bir türlü bu olayın tüm dünyayı etkilediğini, bize zarar vereceğini içselleştiremedik! Ama neler oldu bu yaz dünyada ve Türkiye’de hatırlayın… Sel felaketi geldi şehirleri vurdu, bizler de o kutup ayısı gibi arabaların, tümseklerin üzerlerinde mahsur kaldık! Demek ki bu sorun sadece o ayıyı ilgilendirmiyormuş değil mi? Hava ile ilgili afetlerde ciddi bir artış gözlemleniyor. Bunu hepimiz yaşayarak da gözlemliyoruz zaten. Türkiye’de olduğu gibi dünyanın her yerinde sel, fırtına, yıldırım, dolu felaketi yaşanıyor. 1960’lı yıllarla 90’ların kayıtlarını karşılaştırdığımızda hava olaylarının şiddetinin üç kat arttığını görüyoruz.”

TEK ZARAR GÖREN ARABA OLMADI

“Hava ısındıkça boranların yaşanma sıklığı ve şiddeti de artacak. Biz bu olayları hep arabaların zarar görmesi, kırılan camlar, su basan işletmeler olarak değerlendiriyoruz. Oysa dolu arabalardan önce tarım alanlarına zarar veriyor. Bunu hiç düşünmüyoruz! Eskiden dolu için doğanın bahçıvanı derlerdi, yabanı otları budamanın doğal yoluydu. Ama dengeler değiştikçe dolu tarım ürünleri mahvede, hayvanları telef eder hale geldi”

YANLIŞ TARIM PETROLDEN ZARARLI

İklim değişikliğinin neden ve sonuçlarına değinen Prof. Dr. Kadıoğlu “İklim değişikliği konusu açıldığında hep petrol, doğal gaz, kömür gibi fosil yakıtlarını suçluyoruz ama aslında olay tarımla başlıyor. Tarım iklim değişikliğinin temel sebeplerinden biri. Çünkü toprağı kazdıkça biz, alttaki karbonu doğaya salınıyor. Bilinçsiz tarım yaptıkça iklim değişikliği sürecini de hızlandırdık” diyor ve başta karar vericiler ve tarım, hayvancılıkla uğraşanlar olmak üzere herkesi uyarıyor: Avrupa ve Asya’da iklim değişikliği konusunda en kırılgan ülkeler sıralamasında Türkiye üçüncü sırada yer alıyor. Bu olay ülkemiz için ciddi bir problem teşkil ediyor. Bunu bir kalkınma problemi olarak da algılamalıyız. Doğal seyirde ilerlemeyen doğa olayları direkt olarak tarıma zarar verir, bir ülkeyi yoksulluğa kadar götürebilir. Tarımı iklim değişikliğine göre revize edemezsek ileriki yıllarda tarım ürünleri konusunda yurtdışına bağımlılığımız artacak”

2023’TE SUSUZLUKLA MÜCADELEMİZ BAŞLAYACAK

“Küresel ısınma küresel bir problem olsa da yağışlar bölgesel zarar veriyor. Daha çok yağmur yağıyor diye ‘Tropikal bir iklime evriliyoruz’ şeklinde düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yağışla birlikte sıcaklık da artıyor ve biz çölleşiyoruz. Yağışın miktarı önemli değildir hangi biçimde olduğu önemlidir ve bizim yağış rejimimiz değişiyor. Şehirlere kar yağmıyor, toprak beslenemiyor, daha da çok ısınmaya başlıyor. 2040 yılında Karadeniz’in sulamaya ihtiyacı olacak. Kulağa inanılır gibi gelmiyor olabilir ama yağış artsa da buharlaşma da artıyor. Suyu hasat etmeyi öğrenemezsek 2023 yılında susuzlukla mücadele etmeye başlayacağız.” Daha çok yağmur yağıyor diye tropikal bir iklime evriliyoruz diye düşünmeyin. Bizim yağış rejimimiz değişiyor. Şehirlere kar yağmıyor, toprak beslenemiyor ve daha çok ısınmaya başlıyor. 

İklim değişikliği göçü tetikliyor

 FAO Türkiye Temsilci Yardımcısı Dr. Ayşegül Selışık Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nün bu yılki temasını “Göçün geleceğini değiştirin, gıda güvenliği ve kırsal kalkınmaya yatırım yapın” olarak belirledi. Konuyla ilgili konuşan Dr. Ayşegül Selışık: İklim değişikliği, tarım ve gıda üretimine olumsuz etkilerinden dolayı göçü tetikleyen unsurların başında geliyor. Savaş ve çatışmalardan, iklim değişikliğinin yol açtığı tarım ve gıda üretimindeki azalmalardan en fazla kırsal kesimdeki insanlar etkileniyor. Bu nedenle iklim değişikliği ile mücadele kapsamında atılacak adımlar, hem ulusal sınırlar içerisinde hem de uluslararası göçün önlenmesi bakımından büyük önem taşıyor.

NELER YAPILMALI? 

TGDF’nin ‘İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik’ raporunda yer verilen önerilerden bazıları şöyle: 

- Türkiye’de Tarım Üretim Havzaları, değişen iklim şartları dikkate alınarak belirlenmeli, iklim değişikliğinin tarım havzalarımıza etkileri tüm tarım ürünleri için araştırılmalı ve iklim değişikliğine uyum politikaları bilimsel çalışmalara göre geliştirilip uygulanmalı.

- İklim değişikliğine göre acilen Ulusal Arazi Kullanımı Planlaması yapılarak, gelecekte öne çıkacak tarım alanları ve su havzaları gecikmeden koruma altına alınmalı.

- Değişen iklim şartlarına ve bitkilerin su ayak izine göre doğru yerde, doğru bitki türünün seçilmesi ve doğru zamanda ekilmesi teşvik edilmeli.

- Su talebinin azaltılması ve suyun tasarruflu kullanımı için akılcı su kullanımına gidilmeli.

- Katma değeri çok küçük, fakat su ayak izi çok büyük olan tarım ürünlerinin ihracatına kısıtlama getirilmeli, su ayak izi yüksek olan ürünlerin ithalatının sürdürülebilir olması için de geldikleri ülkelerin iklim ve su kaynakları dikkate alınarak uzun vadeli bağlantılar yapılmalı.

- Sayısı ve şiddeti artan meteorolojik afetlerden korunmak için tarıma yönelik erken uyarı ve kapsamlı sigorta uygulamaları geliştirilip, çeşitlendirilerek yaygınlaştırılmalı.

İKLİMLE BİRLİKTE DEĞİŞMELİYİZ

Artık doğaya karşı yıkıcı olan yanlış tercihler, yatırım ve teşvikler ile birlikte tarım alanları ve su havzalarını yanlış kullanmayı göze alamayız. Tarım ve gıda Türkiye’de küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenecek sektörlerin başında geliyor. İş işten geçmeden sürdürülebilir bir tarım ve gıda güvencesi için günübirlik politikalara göre değil uzun vadeli ve bilimsel bir yaklaşımla şimdi harekete geçmeliyiz. Çünkü yakın bir gelecekte;

- En yüksek sıcaklık artışları Güneydoğu, Ege ve Akdeniz bölgelerinde meydana gelecek şekilde Türkiye’de hava sıcaklıkları en kötü iklim senaryosuna göre 2100 yılına kadar yaz aylarında 4-7C aralığında artacak.

- Toplam yağış miktarlarında, Karadeniz Bölgesi’ndeki 150 mm civarındaki küçük artış hariç, 2050’den itibaren özellikle kış aylarında 250-300 mm’ye varacak olan önemli azalmalar yüzünden Ege ve Akdeniz kıyılarında, Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde kuraklık öngörülmekte.

- Karla kaplı alanlarda, kar yağışlı gün sayısında ve kar yağışı miktarlarında da önemli azalmalar olacak, kıyılarımızda deniz su seviyesi yükselecektir.

- Kurak dönemler, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, boranlar, sel, hortum ve dolu yağışı gibi afetler Türkiye’nin güneyinden kuzeyine doğru sayı ve şiddet bakımından artış gösterecek.

- Artan nüfus, iklim değişikliği ve azalan su kaynakları nedeniyle Türkiye’de kişi başına kullanılabilir yıllık su miktarının 1.000 m3’ün altına inmesi ile ‘Su fakiri’ olması beklenmekte.

Google’a ‘küresel ısınma’ gibi kelimeler girdiğinizde karşınıza buz parçası üzerinde mahsur kalmış kutup ayısı fotoğrafı çıkar. Bu yaz sel felaketi bizleri de tümseklerin üzerinde mahsur bıraktı!!