29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Toskana’dan Beykoz’a

Yaşadıkları kadar İstanbul’da bıraktıkları eserlerle de anılır Hidiv ailesi. Künyeli asırlık ağaçların arasında dolaşmak ve ünlü bülbüllerini görmek için bugünlerde yolunuzu Hidiv Kasrı’na düşürün derim…

Belkıs Kamut Aktürk13 Nisan 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Toskana’dan Beykoz’a

Mimar Semanati, ‘Bahçe içine yapılan süslü ev’ anlamındaki kasrı, Toscana villası görünümünde 1907 yılında inşa eder.

Arapça büyük vezir anlamına gelen Hidiv unvanı, sadrazamlar için kullanılırdı. Ancak 1867 yılında padişah izni ile Mısır Valisi İsmail Paşa’ya da bu unvan verildi. Babadan oğula geçen, sadrazam ve şeyhülislamla eşit olan bu unvanı 1914 yılına dek taşırlar. 

Hidiv unvanını ilk alan İsmail Paşa Emirgan Korusu’na yerleşir, kıyıda ahşap bir saray, arka korulukta da dört köşk yaptırır. Osmanlı’da paşa unvanına sahip tek kadın, Abbas Hilmi Paşa’nın annesi Emine Valide Paşa olur. Günümüzün Mısır Konsolosluğu olarak kullanılan Bebek’teki ihtişamlı Hıdiva Sarayı’nı Türk Hükümeti’ne bağışlamak ister ancak yazışmalarda paşa unvanı yazılmadığı için bu bağıştan vazgeçer. Son Hidiv Abbas Hilmi, 19.yy sonlarında, genç yaşta hidiv olur. İngilizlerin Mısır’ın içişlerine karıştığı ve Osmanlı’nın etkisinin azaldığı bir süreçtir. Türk dostu olan ve sık sık İstanbul’a gelen Abbas Hilmi, Osmanlı’nın desteğini almak için İstanbul’da kalmaya karar verir. Rivayet odur ki Abbas Hilmi Avustralyalı sevgilisiyle evlenip İstanbul’a gelir. Annesi Emine Valide Paşa bu halden hiç hoşlanmaz. “Ya o kadını boşarsın ya da buraya bir daha gelemezsin” der. Abbas Hilmi Paşa da Beykoz Çubuklu da önce iki ahşap yalıyı sonra da yalıların ardındaki yamaçları ve düzlüğü satın alır. 270 dönüm alan üzerine İtalyan mimar Delfo Seminati’ye muhteşem bir eser olan Hidiv Kasrı’nı yaptırır. 

ELEKTRİKLİ İLK KASIR

Büyükada Asaduryan Evi’nin de mimarı olan Delfo Seminati ‘Bahçe, kır içine yapılan süslü ev’ anlamına gelen kasrı 1907 yılında yapar. 1000 metrekare üzerine Toscana Villası görünümlü mermer ve kesme taştan, ‘Art Nouveau’ (yeni sanat) tarzıyla yapılan kasır, Boğaz’ın belirleyici simgelerinden olur. D’ye benzer planlı ihtişamlı mimarisi, anıtsal çeşmesi, farklı salonları, kulesiyle, ilklerden olan asansörüyle sıradışıdır.

Osmanlı mimarisinin dışında batılı tarzı olan kasrın ana girişindeki mermer çeşme çok güzeldir. Çatıya kadar yükselen tavanı vitraylarla kaplıdır. Fransız tavan vitraylarının başına gelenler tirajı komik. Metruk kaldığı dönemlerde kasır, film ekiplerine kiraya verilir. Bu süreci Çelik Gülersoy “Saraya atların bile sokulduğu bu kullanımlar sırasında, orta hol üstündeki Fransız tavan vitrayının ışığı çoğaltmak gerekçesiyle kırıldığı” şeklinde anlatır. Yapının çeşitli yerlerinde çeşmeler ve havuzlar kullanılır. Bina, havuzun etrafındaki salonlarla planlanır. Dört büyük salonu bulunur. Girişten basamakla inilen Mermer Salon’da anıtsal çeşme bulunur. Cilalı mermerlerden adını alan salon avizeleri ile de göz kamaştırır. 

   ‘Şömineli Salon’dan geçilen, tamamı aynalarla donatılmış Kristal Salon’un tavan ve kapı üstlerindeki girlandlar, kristalleri çok şıktır.

Orijinal maun rengini koruyan ve ahşap tavanı, ahşap parkesi, ahşap duvarları ve ahşap dolaplarıyla Ahşap Salon görülmeye değer.

Kasrın tüm salonlarına ‘Havuzlu Yol’dan ara kapılarla geçilebilir. Birinci katta bulunan daire biçimli orta mekandan aşağıdaki havuz ve yukarıdaki vitray çok güzel görünür. Bu katta bulunan ve mermer salonun üstüne denk gelen altı oda, iç bahçeye bakar. 

1930’lara kadar kasrı kullanır Abbas Hidiv Paşa. Pierre Loti’nin hayran olduğu kasrı belediyeye satar ve İsviçre’ye yerleşir. Uzun süre bakımsız kalan kasrı Çelik Gülersoy restore ettirir. Şömineli salonun üst katında bulunan iki yatak odasının kendi tuvalet ve banyoları bulunur. Hidiv’e ait olan yatak odası önemli. Duvarı kaplayan gardırobun aynalı kapısı gizli bir geçit olup orta hole çıkar. 

Birinci kattaki koridorla asansöre ulaşılır. Kuleye çıkan asansör orijinal. 1895 tarihli Pera Palas Oteli’ndeki gibi devrinin ilk asansörlerinden. Sarı pirinç süslemeli ve kristal camlı asansör büyük seyir kulesine çıkar. Cihannüma seyir kulesi de manzaraya hakimdir. Kuleler daha yüksek olacaktır aslında ancak dönemin her şeyden ürken padişahı Abdülhamid, ”Boğaz’dan geçen gemileri kontrol için yapıldığı” jurnali nedeniyle izin vermez. Hatta ferman çıkarır, minareden daha yüksek olmasın diye…

İç mekanda yer alan çiçek, meyve ve hayvan resimleri dış mekanda yerini gül ve lalelere bırakır. Künyeli ve soy kütüğüne sahip asırlık ıhlamur, çam, sedir, meşe ağaçların arasında dolaşmak, eşsiz bitki türleri ve ünlü bülbüllerini görmek için yolunuzu Hidiv Kasrı’na düşürün derim…