30 Nisan 2024 Salı / 22 Ramazan 1445

Türkçe’yi ne kadar doğru konuşuyoruz?

Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı sözlüğe göre 100 binin üzerinde sözcük bulunuyor. Ancak araştırmalara göre günlük hayatta 300 kelime kullanıyoruz. Peki, Türkçe’de en çok kullanılan sözcüğün ‘bir’ olduğunu biliyor musunuz?

Gizem TÜMBAY2 Ekim 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Türkçe’yi ne kadar doğru konuşuyoruz?

Türkçe’nin ne kadar doğru konuşulduğu, yabancı dilden dilimize giren sözcüklerin Türkçe’yi katlettiği konusunda birçok düşünce ortaya atıldı. Sizce sorun Türkçe de mi, yoksa Türkçe’yi bilinçsizce kullananlar da mı?

Geçtiğimiz günlerde Türk Dil Bayramı dolayısıyla açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Çok geniş bir coğrafyada konuşulan, müşterek mazimizi, kültürümüzü ifade eden Türkçemiz, milletimizin birlik ve beraberliğinin teminatıdır” sözleri dikkat çekmişti. Biz de sıklıkla karşımıza çıkan bu sorunun nedenlerini, sonuçlarını ve çözüm arayışlarını bu konuda birçok makalesi bulunan Ahi Evran Üniversitesi Türk Dili Bölümünde Öğretim Elemanı olarak görev alan Osman Kabadayı ile konuştuk.

‘Bilişim Dünyasının Dili: Sanal Ortam Türkçesi’ makalenizde Türkçeye yasal koruma önerisinde bulundunuz. Nereden çıktı bu öneri fikri?

Bu görüşleri 10 yıl önce yazdığım başka bir makalede ilk kez dile getirmiştim. Yaptığım araştırmada Türkçe açısından bazı sorunlar tespit ettim. Bunlardan biri de ağ ortamında gereğinden fazla yabancı sözcük kullanılıyor olmasıydı. Mesela dilimizde ‘bilgisayar’ sözünü bazı ağ sayfalarında farklı yazılışlarla ‘computer, compiytır, kompüter’ gibi şekillerde gördüm. Yabancı sözcük kullanımı da kendi içinde tutarlı değil. ‘Bilgisayar’ varken ‘computer’e gerek var mı? Şöyle düşündüm; ülkemize ithalat yoluyla yabancı bir mal giriyor diyelim. Bu malın ülkeye girişte yasal bir dayanağı var, gümrük vergisi filan var. Peki yabancı sözcükler neden gümrüksüz bir şekilde girebiliyor Türkçe’ye? Hâl böyle olunca da dilimiz yasal çerçevede koruma altına alınabilir fikri aklıma geldi. 

Ne tür değişiklikler yapılabilir?

2003 senesinde bizim basınımız bu olayı ‘Fransız Hükümetinden e-mail sözcüğüne yasak’ başlığıyla haber yapmıştı. Fransa’da yabancı sözcüklerin özellikle de İngilizce sözcüklerin Fransızcaya girmesini önlemek için çalışan Academie Française adlı bir kuruluş var. Kültür Bakanlığının yeni sözler ve terimlerden sorumlu komisyonu bu kuruluşla işbirliği yaparak İngilizce ‘e-mail’ yerine Fransızca ‘elektronik posta’ anlamına gelen ‘courriel electronique’ sözünden kısalma “courriel” karşılığını önerdi ve dönemin Fransız Hükümeti de bir genelgeyle bütün bakanlıklarda, belgelerde, yayınlarda, ağ sayfalarında bu sözün kullanılmasını istemişti. Bizim ülkemizde de Türk Dil Kurumu var, Kurumun dil uzmanlarından oluşan bir kadrosu var. Türk Dil Kurumu yabancı sözcüklere Türkçe karşılıklar buluyor elbette. Hatta sırf bu konu için oluşturulmuş bir çalışma grubu da vardı. Hükümetin de Fransa örneğinde olduğu gibi destek vermesi gerekebilir. Türkçenin yasal çerçevede koruma altına alınması fikrinin vücut bulması için bu destek kaçınılmaz bence. Yine bu çerçevede kurum, kuruluş, işyeri adlarına bir bakalım. Yabancılaşmanın bir başka boyutu... İsteyen istediği gibi işyerine isim koyabiliyor. Mesela siz bir eczane açmak istiyorsunuz varsayalım. Tabelaya bir bakıyoruz ‘Eczane Gizem’ yazıyor. Bu yapı bir kere Türkçenin söz dizimine uygun değil veya buna benzer şekilde bir bakıyorsunuz işyeri adının önünde ‘the’ gibi başka bir dilin dilbilgisinde yer alan bir tanımlık yapısı görebiliyorsunuz. Özenti alıntıları içerisinde sadece yabancı sözcükler değil, bu tip dilbilgisel yapılar da var. Bunlar dilin yapısını bozabilecek türden belki küçük ama önemli hususlar. İşyeri adında yabancı sözcük kullanmak isteyen kullansın ama bunun vergisi farklı olsun mesela. Devlet bu tip kuruluşlardan daha fazla vergi talep etsin. Yine Türkiye’de üretilen ürünlere Türkçe ad koyma gibi yasal zorunluluk olsun. Yurt dışına ihraç edilen bir Türk malı Türkçe adla gitsin oralara.

10 bin yabancı sözcük kullanıyoruz

Şu an sanırım dilimizde 10 bine yakın yabancı kelime var. Siz bu konuda neler söylersiniz?

Türkçe sözcükleri de gözlemlediğim kadarıyla ağ ortamında ‘efet, walla, diil, deersiz, sewiom, gidios’ gibi farklı biçimlerde yazabiliyorlar. Dilimizde kaç tane yabancı sözcük var sorusuna şu an net bir yanıt vermem güç; ancak dilimize girmiş Batı kökenli sözcükler aşağı yukarı 10 bin civarındadır. Bunların yüzde 70’inden fazlası Fransızcadan Türkçeye giren sözcükler. Ancak genel ağ (internet) yoluyla Türkçeye giren yabancı kaynaklı sözcüklerin başında İngilizce sözcükler yer alıyor.

Gençlerin bir kısmı yabancı kelime kullanarak kendini daha farklı göstermeye çalışıyor. Sizce bu toplumsal bir psikolojik bozukluk mu?

Gençlerin bilinçli bir şekilde yabancı sözcük kullanmalarının altında yatan çeşitli sebepler olabilir. Bu durum belki psikolinguistik, sosyolinguistik gibi dil bilimine yardımcı disiplinler tarafından incelenerek konu hakkında net bir kanıya varılabilir. Ama ben bu durumun toplumsal bir psikolojik bozukluk olduğu kanısında değilim. Sosyal medya dâhil her alanda gereğinden fazla yabancı sözcük kullanımı; Türkçeye gerekli hassasiyetin gösterilmemesi, modalaşma, özenti gibi durumlarla açıklanabilir. Gençler küçük yaşlardan itibaren dilimiz konusunda bilinçlendirilirse yabancı sözcüklere eğilim olmaz ve sorun çözülür diye düşünüyorum. Hükümetimizin dil konusunda da uzun vadeli bir politika üretmesi gerekiyor bana göre. Türkçeye yasal koruma tedbiri de bu politika içinde yer alabilir.

Her yerde yabancı sözcükler farkında olmadan bizlere öğretiliyor. Bu sözcükler dilimizden çıktığında ciddi bir sorun yaşanmaz mı?

Elbette bunların bir anda bıçak gibi kesilmesi güç, hatta tamamen dilden atılması da. Bu durum dile fayda sağlamaktan çok, dili sunîleştirir. Bu sunîliğin önüne geçebilmek için önce sağlam bir altyapıya ihtiyacımız var. Bunun da ilk basamağı daha önce sözünü ettiğimiz dil bilinci olmalıdır. Bu bilinç bize “nasıl düzeltebiliriz” ihtiyacından çok “nasıl bozmayız” bakış açısını getirecektir. Tabii mevcut kullanımlara bakıldığında her iki sorunun da cevabına gerek duyuyoruz.

Bilinçsizce kullanıma dikkat!

Dildeki bu yozlaşma devam ederse Türk diline ne kadar ömür biçersiniz?

Türkçede inkâr edilemez boyutta bir dil kirlenmesi var ve bu çok da yeni değil. Tanzimat’tan bugüne gelen bir süreç. Fakat bilişim teknolojisinin hızla gelişmesi, kitle iletişim araçlarındaki hızlı değişikliklerle son yıllarda giderek artarak bir tehlike boyutuna ulaştı bu. Aslında Türkçenin bir sorunu yok. Sorun, Türkçeyi bilinçsizce kullananlarda bana göre... Dildeki yozlaşma ve kirlilik bir gerçeklik ve durum bu, öte yandan ben Türkçe için umutsuz da değilim. Bütün bu gelişmeleri geçici bir değişim olarak görmek daha çok işime geliyor aslında. Çünkü dil de sürekli değişen ve gelişen bir sistem. Yarın bir gün Türkçe, devlet politikasında gerektiği yeri alır, toplum ve yeni kuşaklar eğitim yoluyla bilinçlendirilir, bu doğrultuda yasal bir düzenleme gelir, tabelalarda görülen kirlilik bir bakarsınız ortadan kalkıverir bir anda. Neden olmasın? Yeter ki dil bilinci yerleşsin.

İşyeri adında yabancı isim kullanmak isteyenden devlet daha çok vergi talep etsin.

Ülkemize ithalat yoluyla yabancı mal giriyor diyelim. Bu malın ülkeye girişinin yasal dayanağı var. Peki yabancı sözcükler neden gümrüksüz bir şekilde giriyor?

Okul dil bilinci için geç olabilir

Çocuklarımıza ana dilimizi nasıl öğretebiliriz?

Burada ilk bahsetmemiz gereken, daha önce de konusu geçen dil bilinci. Çocuk bu bilinci, dili öğrenirken kazanmalı. Dolayısıyla okul, bunun için biraz geç oluyor. Bu konuda ailelere çok iş düşüyor. Bizler kendimizden sonraki kuşaklara dil bilincini elbette anlatmakla birlikte uygulayarak tanıtmalı ve aktarmalıyız. Çocuğun bunu farkında olmadan öğrenmesi çok önemli. Yapay yollarla öğretmeye çalışır; ama fiilen hiç uygulamazsak çocuktan bunun dönüşünü beklemek biraz haksızlık olacaktır. Bu aynı ebeveynlerin kendileri televizyon izlerken çocuklarına kitap okumalarını dayatmaları gibi bir şey.

Bol bol kitap okuyun

Nüfusun büyük bölümü gün içerisinde belli sayıdaki kelimelerle konuşurken bu durum ne kadar doğru görülebilir?

Toplumun büyük bir kesimi günlük hayatta sınırlı sayıda sözcük ile iletişim sağlıyor. Örneğin Türkçede en çok kullanılan sözcüğün ‘bir’ olduğu kaydedildi. Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’ünde 100 binin üzerinde sözcük bulunmasına rağmen bu araştırmalara göre nüfusun büyük bölümü günlük hayatta ortalama 300-400 civarında sözcük kullanıyor. Şimdi durum bu iken, bu söz varlığında bir de yabancı sözcüklerin yer alması elbette doğru görülemez. Özellikle gençlerimizin sözcük dağarcığını arttırmak için gençlerimizi bol bol okumaya, beyin jimnastiği yapmaya, eleştirel düşünebilme becerisi kazandırmaya, sözlük karıştırmaya, belki çözerken zevk alabilecekleri yeni sözcükler öğreten bulmacalara yönlendirmeliyiz diye düşünüyorum.

Özenti alıntıları içerisinde sadece yabancı sözcükler değil, dilbilgisel yapılar da var. Bunlar dilin yapısını bozabilecek türden belki çok küçük ama önemli hususlar.