30 Nisan 2024 Salı / 22 Ramazan 1445

Yılmaz Vural: Ya kardeşim gidin başımdan beni rahat bırakın

Hakkında onlarca espri yapılan ünlü teknik adam Yılmaz Vural’a sayfadaki bu fotoğrafını gösterip ‘Altına ne yazarsınız?’ diye sorduğumuzda yanıtı sayfadaki başlıktaki gibi oldu. Yılmaz Vural, bu söyleşide Türk futbolunun durumunu önce teşhis etti, sonra bir reçete yazdı. Kendisiyle ilgili sosyal medyada yapılan caps’ler ve esprilere yorumu ise şöyle: “Hoşuma gidiyor.”

İnci Döndaş27 Eylül 2014 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Yılmaz Vural: Ya kardeşim gidin başımdan beni rahat bırakın

Galatasaray’ın efsanevi teknik direktörlerinden merhum Jupp Derwall, Türkiye’den ayrılırken Yılmaz Vural’a şöyle demiş: “Türkiye’de başarılı olan dünyanın her yerinde başarılı olur.” Vural nedenini sorunca ise “Burada profesyonellik yok. Dolayısıyla işiniz kolay değil, Allah hepinize yardımcı olsun, ben gidiyorum, kurtuluyorum” yanıtını vermiş Derwall. Yılmaz Vural, Derwall’in eleştirdiği bu sistemde teknik direktörlük yaptığını söylüyor. Sistemin komple değişmesi gerektiğini; aksi takdirde ne teknik direktör ve futbolcu yetişeceğini, ne de yapılan güzel statların tribünlerinin dolacağını anlatıyor.

Yılmaz Vural şu an çalışmıyor, zaten hakkında yapılan tüm espriler bu nedenden. Zira, herhangi bir takımın teknik direktörü gidince,  sosyal medyada Yılmaz Vural fotoğraflı birbirinden esprili caps çılgınlığı başlıyor. Kendisiyle buluştuk... Türk futbolunda antrenörün yerinden neden üç büyüklerin başına geçmek istediğine, kendisiyle ilgili yapılan esprilere her şeyi konuştuk.

-Şu an işsiz misiniz?

Bir takımla çalışmaktan bahsediyorsanız, işsizim. Ama birçok işim var... Üniversitelerde düzenlenen seminerlere katılıyorum, okullara gidiyorum, televizyon programlarına çıkıyorum...

-Mutlu musunuz?

Çooook. Mutluyum.

-Takım çalıştırmadığınız için mutsuz musunuz?

Tabii ki... Kendi mecramda değilim. Sistemin doğru işlemediğini düşünüyorum. Bunu söylediğim için iş bulamıyorum, herkes sistemden memnun ki kimse değiştirmek istemiyor.

-Sadece bu sebepten dolayı mı iş bulamadığınızı düşünüyorsunuz? Başka bir nedeni olamaz mı?

Diğer bir neden popülarite. Benimle röportaj yapıyorsunuz, neden başka biriyle yapmıyorsunuz? Benim bir popülaritem var. Bu kendiliğinden oluşmadı, 30 yıllık bir birikim. Kulüp başkanı, popülariteye sahip olabilmek için o koltukta. Ticari ve siyasi bir beklentisi var, oraya gelmesinin sportif bir amacı yok!

-Sizce bütün kulüp başkanları mı böyle?

Yüzde 99’u. Çünkü sistem öyle. Patrona dayalı bir sistem. Hiçbiri ‘Takımı yücelteyim, gençliğe hizmet edeyim, altyapıdan sporcu yetiştireyim’ demiyor...

ALMANYA’DA BİR YERE GELEMEZDİM

-Türk futbolunda kaç yıldır varsınız?

Şu an 57’nci sezon oynanıyor. Ben bunun 30 yılında varım.

-Bu işte olduğunuz için pişman mısınız?

Niye pişman olayım? İşimi çok seviyorum, bu kadar kafa yormuşum, araştırmışım...

-Değer görmediğinizi ima ediyorsunuz...

Değer görmedim derken, siz de belki kendiniz için öyle düşünüyorsunuzdur. İnsan düşünmez mi? Türkiye’de insanların ne kadar değerli olduğunu ölçecek bir durum yok ki... CV’ye göre değerlendirme de yok.

-Almanya’da kalsaydınız?

Bir Türk olarak bir yere gelemezdim. Her ülke kendi vatandaşına öncelik tanır. Benim Türkiyem gibi değil. Bizde ‘Yabancı işi bilir’ denir. Ben çok şeyler yaşadım. Mesela yabancı bütün haklarını alıyor, Türk antrenör alamıyor.

-Çok kulüpte çalıştınız, çok alacağınız var mı?

Dünya kadar alacağım var. Şöyle bir örnek vereyim: Sözleşme bedeli 10 milyon lira ise onun 2 milyon lirasını almışımdır. Bir tek Gençlerbirliği’nden paramı aldım. Denizlispor da verdi. Şimdiye kadar 23 farklı kulüpte çalıştım. Bursaspor’da üç kez, Konyaspor, Adanaspor, Antalyaspor ikişer kez çalıştım. Kendi sözleşmenizde anlaştığınız yetkilerinizin tamamını kullanmak istiyorsanız ve karışınızdaki buna uyacaksa çalışırsınız. Son günlerde ne komediler yaşıyoruz, kulüp başkanları antrenörlere neler yapıyor! Biri ‘11 numarayı çıkardı, 5 numarayı çıkardı, ben böyle bir antrenörle çalışmam’ diyor. Diğeri ‘Takımı ben şampiyon yaptım’ diyor. Antrenörlük böyle görüldüğü sürece Türkiye’de bir takımın ‘antrenör takımı’ olması mümkün değil. Antrenörlük by pass edilecekse bu müessesenin kaldırılması gerekiyor.

-Alacaklarınız için mahkemeye gitmediniz mi?

Zaten çoğu kulüpten kendim ayrıldım. Sezon sonuna kadar çalışıp da paranı almadığın kulübü tabii ki mahkemeye verme hakkın var. Bundan 4-5 yıl önce federasyonun içinde Uyuşmazlık Çözüm Kurulu vardı, para ödenmediğinde kulübe transfer yasağı getiriliyordu. O kurul kaldırıldığından beri mahkemeye gitmek gerekiyor. Türkiye’de mahkeme aracılığıyla paranızı almak çok mümkün olmuyor.

-Bir kulüpten ayrılmanız için nedenlerinizi sıralamanızı istesem...

Mersin’den ayrılma nedenimi söyleyeyim: Futbolcular para alamıyordu antrenmana çıkmak istemediler, ben de buna müsade etmediğimi söyledim. Mesela İlhan Cavcav soyunma odasına inip teknik direktöre ‘Şu futbolcuyu çıkarıp şunu sokacaksın’ dedi. Hayır dersen, ayrılmak durumundasın. Yani yetkilerimi kullanamadığımda giderim. Transfer yapılıp da bana  danışılmıyorsa benim ne işim var o kulüpte kardeşim?

Halkın sevgilisi olmak güzel

-Sizinle ilgili sosyal medyada caps’ler yapılıyor. Yani fotoğrafınızın altına birer cümlelik esprili yazılar yazılıyor. Örneğin, kafasından aşağı buzlu su döken biri olarak gösterilip altına ‘Bütün boş görevlere meydan okuyorum’ demişsiniz gibi yazılıyor. Bunları görüyor musunuz?

Sosyal medyayı kullanmıyorum ama bazılarını duydum.

-Mesela birinde ‘Milli Takım’ın başına illa yabancı hoca gelecekse benim Alman pasaportum da var’ yazılmış.

İroni yapıyorlar. Bizimkilerde yabancı hayranlığı var ya... Mesela Ünal Aysal, Aziz Yıldırım’ın telefonuymuş gibi bir telefon koyup benim onlara cevapsız aramalar yapmışım gibi gösteriliyor (gülüyor). Hep oralarda çalışmak istiyorum ya mizah konusu oldu. Hoşuma gidiyor.

-Milli Takım yenildiğinde hemen sizin adınız espriyle de olsa gündeme geliyor.

Ama takımın başına başkası geliyor (gülüyor). Halkın sevgilisi olmak çok güzel. Yolda yürüdüğümde fotoğraf çektirmek isteyenlerden tutun nikah şahidi olmamı isteyene kadar pek çok taleple karşılaşıyorum. Kaç kere nikah şahidi oldum.

-Olur da bir gün bu takımları çalıştıramayacak yaşa geldiniz... Ama Futbol Federasyonu’ndan sizi aradılar, Milli Takım’ı çalıştırmanızı istediler.

Ben o halimle bile giderim (gülüyor).

Fatih Terim gelsin takımı ligde tutsun göreyim

-Üç büyüklerle çok çalışma isteğiniz mi var?

 Var tabii... Takımım Sakaryaspor, başka bir takımı tutmuyorum. Büyük takımlarla çalışma isteğim şundan, tarihlerine bak, defalarca şampiyon olmuşlar. Mesela 19 kere şampiyon olmuş takımda çalışırsam onun şampiyon olma şansı var. Parası var, iyi oyuncusu var, imkanı var, var da var. Bende ise antrenörlük meziyeti var. Niye Türk antrenör gidip yurtdışında çalışmıyor.  Şampiyonlar Ligi şampiyonu ol ki adam seni Bayern Münih, Roma, Barcelona’ya alabilsin. Mesela Fatih Terim, Ankaragücü, Göztepe’de çalıştı oralarda şampiyon olmadı. Ama Galatasaray’da dört kez şampiyonluk yaşadı, sonra Milan’a gitti. 

-Bir gün o üç büyüklerin başına gelecek misiniz?

Bilmiyorum, ne bileyim? Onlardan biriyle çalışırsam başarıyı getireceğime inanıyorum. Çünkü Türk futbol tarihinde bunlardan birinin şampiyon olma şansı yüzde 33. Dünyadaki hiçbir antrenörden aşağı olduğumu düşünmüyorum. Bir antrenörün iyi olup olmadığına nasıl karar verirsiniz? Neler yaptığına bakarsınız. Hepsini yapmışım. Ben büyük takımları çalıştırarak bir isme sahip olmadım ki... Elazığspor’u 3 puanla aldım 43 puan yapıp ligde tuttum, senenin antrenörü olmam lazım ama Fatih Terim oldu Galatasaray’ı şampiyon yaptı diye. Aramızda ne fark var? Kim daha iyi antrenör? Şampiyon yapan mı kümede tutan mı? Gelsin bakayım o takımı kümede tutsun göreyim. Ama Galatasaray’ı herkes şampiyon yapabilir.  

-Fatih Terim ile aranız nasıl?

İyi. Ben burada sistemi eleştiriyorum, Fatih Terim’i ya da başka birini değil.

Mideye bağlı çalışma tarzım yok

-Bir takımda teknik direktörlük koltuğu boşalsa direkt sizin adınız gündeme geliyor biraz da şakayla karışık. Neden böyle?

Sonradan verilen görevlerde çok başarılı olduğum biliniyor. Oyuncularla ilişkim, taraftarla diyaloglarım... Mesela Elazığspor ve Mersin İdman Yurdu’nda yaptıklarım. İkinci Lig’de dört kez çalıştım Antalyaspor’u, Sarıyer’i, Eskişehirspor’u, Mersin’i Süper Lig’e çıkardım, Konyaspor ikinci sıradayken ayrıldım. Diğer takımlar arasında ise kümeden düşen de oldu, kümede kalan da. Bir takımı kısıtlı imkanlarla ilk dörde sokmanız çok zor, çünkü dört büyük var! Çalıştırdığım bazı takımları ilk beşe, altıya soktum. Takımları antrenör takımı yaptım, seyredenlere keyif vermeye çalıştım.

-Neden Milli Takım’da antrenör olamadınız?

Bunu bana soruyorsunuz, niye araştırmıyorsunuz? Ben çok subjektif konuşabilirim.

Konuşun... Bu kadar başarılı olduğunuzu anlatıyorsunuz.

Bu soru bana ilk kez sorulmuyor ki... Niye ben de bilmiyorum? İki üniversite bitirdim, profesyonel futbolcuydum, dünyanın en iyi antrenörlük kurslarına gittim, çok iyi Almanca konuşuyorum, İngilizcem var biraz. Daha ne istiyorsunuz?

-Tırnak içinde ‘geçimsiz’ misiniz?

Niye geçimsiz olayım, ben işimi yapıyorum, gördüğünüz gibi gayet geçimli de bir insanım. Ama iş yaparken kendi alanıma kimseyi sokmam. Bu geçimsizlikse geçimsizim. Bu mesleğinde de her meslek gibi bir onuru, şerefi var. Ama Türkiye’de maalesef kulüp başkanları ‘Taşın altına elimi ben sokmuşum’ deyip her yere kendisinin girip çıkacağını söylüyor. E gir o zaman, beni niye antrenör yaptın? Beni getirir de, götürür de ama o aradaki süreç içinde işime müdahale ettirmem. Mideye bağlı bir çalışma tarzım yok! Beni alacak adam bilmeli ki bu adamın tarzı bu.