29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Yüz yıllık palavra

Malum nisan ayındayız. Bu ayın 24’ünde Ermenistan’daki ve diasporadaki Ermenilerin gözü kulağı Beyaz Saray’da olacak. Acaba yeni Başkan Trump, kendilerinin bile inanmadığı bu 102 yıllık palavrayı tanıyacak mı, yoksa ‘büyük trajedi’ laflarıyla geçiştirecek mi?

İBRAHİM SARP23 Nisan 2017 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Yüz yıllık palavra

Şu sıralar her ne kadar üçüncü dünya savaşı için hummalı bir hazırlık yapılsa da biz henüz birincisinin dezenformatik palavralarını açığa kavuşturmuş değiliz. Şüphesiz bunlardan en meşhuru 1915 Ermeni soykırım yalanı. 

Hani “Büyük Ermenistan Hayali” Rusların Ermenileri cesaretlendirmesiyle ortaya çıkan ve hala devam eden Ermeni Sorunu’nun temelini atan mesele...

Ermeni Diaspora’nın “tanıma, tazminat, toprak” talebi şeklinde özetlediği soykırım yalanı yıllarca Türkiye’nin önüne büyük bir sorun gibi getirildi. 1980’li yıllarda ASALA terör örgütü bir çok büyükelçilik çalışanımızı bu yalanı öne sürerek katletti. 

Bu o kadar büyük, o kadar kuyruklu ve o kadar asılsız bir yalan ki biraz okuma yazması olan birinin inanması kabil değil. Hadise yalan, vuku tarihi yalan, tehcir sebebi yalan, tehcir edilenlerin sayısı yalan, ölenler yalan, gidenler yalan, gelenler yalan...

Üstelik bu yalana bizi de inandırmak için yapmadıkları kalmadı. Hatta ‘’Almanya bile Yahudi soykırımını kabul etti, özür diledi. Siz de özür dileyin’’ diyenler oldu. Adeta aklımızla alay ediyorlar.

Birileri şu adamlara ‘’Almanlar, Avrupalı Yahudileri Filistin’de kuracakları İsrail devleti için göç etmeye zorlamak maksadıyla; öz vatandaşlarını katletti’’ dese ya...

Peki ya Ermenilere ne demeli?

1915-1920 yılları arasında, Ruslar ve Fransızlarla bir olup isyan ettiklerini, Osmanlı ordusunu sırtından vurduklarını, çetelerin 5 yüz 23 bin 105 Türk ve Kürt’ü çoluk çocuk hunharca katlettiklerini...

Devletin de Ermenilerin daha fazla katliam yapmalarını ve intikam duygusuyla yanıp tutuşan canı yanmış Müslümanlar tarafından da katledilmelerini önlemek için, tehcir kararı aldığını...

Daha kaç kere söylemek gerek...

BİRİNCİ ERMENİ YALANI

24 Nisan 1915’te, dönemin İçişleri Bakanı Talat Paşa Osmanlı Devleti’ndeki Ermeni Komiteleri’nin kapatılması ve ikibin önde gelen Ermeni’nin tutuklanması kararını aldı. Bu olay belgelerde “Hükümet, Ermeniler Osmanlı’yı sırtından bıçaklamaya ve Türkler’i öldürmeye devam ettikçe, gerekli önlemler alınacaktır” diye açıklandı. 

Bundan bir yüzyıl sonra ise, Ermeniler 24 Nisan’ı Ermeni Soykırımı olarak tanımaya başladılar. Ermeni propagandasının kökünde yatan yalan budur.

TEHCİR KANUNU 27 MAYIS 1915’TE

Ermeniler tarafından tehcir kanununun çıkarıldığı tarih olan 27 Mayıs 1915 değil de 24 Nisan’ın “soykırım günü” olarak ilan edilmesi çok ince bir hesabın ürünü gibi görünüyor. 24 Nisan’ın seçilmesinin temel sebebi, ülke içinde örgütlenmeyi sağlayan, yurt dışı bağlantıları ve işbirliğini yürüten lider kadronun bu tarihte etkisiz hale getirilmiş olmasıdır. 

Böylece amaçlarına ulaşma konusunda elebaşılık yapacak lider kadrodan büyük oranda yoksun kalan Ermeniler, bu durumu bir türlü kabullenememiş ve 24 Nisanı bütün dünyada “soykırım günü” olarak ilan ederek adeta bir sanal bellek ve sunî bir tarih yaratmışlardır. 

3 YIL SONRA DÖNDÜLER

27 Mayıs 1915 tarihli kanunla tehcir uygulanacak kişilere hazır olmaları için 1 hafta süre tanındı ve 2 bin kişilik kafilelerle sevk edildi. Ayrıca hükümet kafilelerin tehlikelere karşı korunması için muhafız tahsis etti. 1918 yılında tehcir edilenlerin geri dönmeleri de tehcirin soykırım amacı taşımadığını gösteriyor. Bu konuda çıkarılan kararnamede geri dönmek istemeyenlere baskı yapılmaması, evlerine dönelere evlerinin geri verilmesi, Müslüman olanların tekrar eski dinlerine dönebileceği, vergi borçlarının silinmesinin ifade edilmesisöz konusu uygulamanın soykırım olmadığının açıkça kanıtıdır.

İKİNCİ YALAN: SÜRGÜN SAYISI

Ermeni tehciri konusunda uydurulan yalanlardan biri de tehcir edilen Ermenilerin sayısıdır. Herkes kafasına göre bir sayı atıyor. Kimisi 1 milyon diyor kimisi 2 milyon.Peki ama gerçekte kaç kişi tehcir edildi? Bunun cevabını da Osmanlı belgelerinde açıkça görüyoruz. Göç ettirilen toplam Ermeni sayısı 4 yüz 50bin’dir.

BoghosNubar Paşa’nın 1918 yılında Fransa Dışişleri bakanlığına yolladığı telgrafta tehcir edilen toplam Ermeni sayısının 600.000 ile 700.000 arasında olduğu ifade ediliyor. 

Kaçının geri döndüğü konusu dasoykırım savunucularının iddialarını kökten çürütür nitelikte. Bizzat Ermeni Patriğinin hazırladığı çizelgede 644.900 Ermeni’nin evlerine geri döndüğü ifade edilmiştir.

Yani en abartılı rakamlara göre bile geri dönmeyen muhacir sayısı 50 bini geçmiyor.

ÇÖZÜMSÜZLÜKTEN SONUÇ ÇIKARMA

Ermenilerin Türkiye’nin tek taraflı olarak soykırım suçunun kabul edip özür dilenmesini istemesinin amacı; toprak,tazminat ve diğer hukuki sonuçlar çıkarmak. Hadiseyibelgeleriyle değerlendirmekten kaçan Diaspora, siyasi karalarla Türkiye’ye fatura ödetmek istiyor.Uluslararası hukuk ve BM karalarını zorlayan Ermenistan, çözümsüzlükten sonuç çıkarma hayaliyle yaşıyor... Yerli ve yabancı tüm kaynaklar Ermeni soykırımı yalanını açıkça ortaya koyduğu halde; bugün gerek Ermeni diasporasının propagandası gerekse içimizdeki sözde aydınların açıklamaları Ermeni meselesi hakkındaki gerçeklerin üstünü örtüyor. Bu konuda yapılacak tek şey bu meselenin tarihçilerden oluşan büyük bir komisyon tarafından enine boyuna tartışılmasıdır. Yoksa bu yalan üçüncü dünya savaşı sonrasında da konuşulmaya devam edecek. 

HARB-İ UMUMİ-İ SELASE’NİN AYAK SESLERİ

Yazımızın konusu değil ama geçen hafta işaretlerini not ettiğimiz Üçüncü Dünya Savaşı’nın emarelerine yenileri eklendi.: ABD NATO’nun Avrupa’daki üslerine soğuk savaş sonrası en büyük askeri yığınağını yapmaya devam ediyor. Geçtiğimiz Perşembe gecesi ABD nükleer erken uyarı uçağı Seul’den havalandı. Kuzey Kore sınır hattı boyunca devriye uçuşu yapıyor. Çin ordusu, savaş uçaklarına bombaları yükledi; kalkışa hazır bekletiyorlar. Rusya Kuzey Kore sınırına askeri yığınak yapıyor. Ağır silahların sevk edilmesi hazırlıkların savaştan kaçan Korelileri durdurmaya yönelik olmadığını gösteriyor...  Derdim felaket tellallığı yapmak değil elbet. Fakat kıyameti aratmayacak günlere karşı tedbirlerimizi almak zorundayız.  Öncelikle bu savaşın tarafı olmamalıyız. Bunun için de her fırsatta sırtımızdan bıçaklayan AB üyelik müzakerelerinden çekilmemiz şart. Malum Rusya tepelerine bindiğinde bin yıllık düşmanlarımız için kendimizi siper etmenin anlamı yok... Beraberinde terörü başımıza bela eden NATO ittifakından da ayrılmalıyız. Zaten Rus uçağı krizinde ve 15 Temmuz darbe girişiminde ortada müttefik filan olmadığını bizzat gördük. Zira Çin-Kuzey Kore-Japonya ve Rusya ittifakına karşı ABD-NATO ittifakı arasında yaşanacağını öngördüğümüz bu savaş bizim, çıkarlarımız ve hesaplarımızın çok çok uzağında.