29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Davutoğlu: Türkiye'nin üç şartı geçerli

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mavi Marmara davasında İsrailli 4 üst düzey komutanla ilgili yakalama kararı ile ilgili olarak, 'Bu dava bizim yürüttüğümüz süreçten bağımsız devam eden bir süreçtir. İsraille ilişkilerin normalleşmesi için gerekli olan şartlar bellidir ve bu süreç devam etmektedir' dedi.

Mustafa Kartoğlu/Bakü27 Mayıs 2014 Salı 07:00 - Güncelleme:
Davutoğlu: Türkiye'nin üç şartı geçerli

 Türkmenistan ve Azerbaycan ile Bakü'de yapılan üçlü görüşmelerden sonra Moskova'ya geçen Davutoğlu, uçakta STAR'in sorularını cevapladı:

Mavi Marmara davası: Bu dava sonuçta yürütmeden bağımsız devam eden bir süreçtir. Biz şu anda ortaya çıkan sonucun hukuki taraflarını değerlendireceğiz. İsrail'le ilişkilerin normalleşmesi için gerekli olan şartlar bellidir ve bu süreç devam etmektedir. Bu talepler yerine geldiği takdirde; aynı sürecin işlemeye devam edeceği açıktır.

Erdoğan'ın Köln ziyareti: Bu ziyaretin bizim için üç önemli dinamiği var. Birincisi; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Türklerin yaşadığı her yere gider. Kimseden asla icazet almaz. Ve kendi vatandaşlarıyla bütün dış etkilerden bağımsız bir ilişki kurar. İkincisi; Türkiye dışında siyasilerin propaganda yapamayacağına dair algı yıkıldı. Bu sadece hükümet için değil, bütün partiler için olumlu bir gelişme. Yaklaşan bir Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Artık bütün siyasiler yurtdışındaki vatandaşlarımıza istedikleri gibi kendi seçim çalışmalarını yapabilecekler. Üçüncüsü ise Türkiye-Almanya arasındaki ilişkilerin konjönktüre bağlı olmayan sağlam omurgasının altı çizilmiş oldu. Almanya Cumhurbaşkanı, Türkiye'ye gelip hakkaniyetsiz eleştiriler dile getirirse; biz buna doğal olarak tepki gösteririz. Ancak bu asla kalıcı bir kriz sebebi değildir. Gördüğünüz üzere, Şansölye Merkel Başbakanımızı Almanya ziyaretinden önce aradı ve orada Almanlar saygılı bir tutum gösterdiler. Başbakanımız da onbinlerce insanın önünde Merkel'e teşekkür etti ve yuhalayanları eliyle susturdu.'

AP seçimleri: Irkçı partilerin yükselen trendini 1929 Büyük Buhran dönemine benzetiyorum. O ekonomik kriz yaşanmasaydı belki faşist rejimler o gücü bulmayacaklardı. 2010 sonrasında; Avrupa Birliği çok ciddi işsizlik ve ekonomik sıkıntılarla yüzleşti. Bu da kitleleri milliyetçiliğe yöneltti. Avrupa'nın bu kadar ırkçı ve sağ eğilimlere girmesi sadece Türkiye için değil; tüm Avrupa Birliği için bir tehlike sinyalidir. Eğer üç sene önce marjinal olarak algılanan düşünceler; artık toplum nezdinde karşılık buluyorsa ve bir dip dalga haline geldiyse oturup düşünme vakti gelmiştir.