MAĞDURLAR YAŞADIKLARINI STAR’A ANLATIYOR
TBMM 28 Şubat Alt Komisyonu’nda ifade veren İstanbul eski Organize Şube Müdürü Adil Serdar Saçan’ın inkar ettiği işkencenin raporuna STAR ulaştı. O dönemde işkence gören AK Parti İstanbul Milletvekili Harun Karaca’nın “Beni sorgu sırasında çırılçıplak soymadınız mı?” sorusuna pişkin bir ifadeyle “Raporla ispatlayıp şikayetçi olsaydın” cevabını veren Saçan, 2001 yılında Yeni Şafak Gazetesi İcra Kurulu Başkanı Mustafa Albayrak’a yaptığı işkencenin raporu unuttu. STAR’a konuşan Albayrak, polislerin işkence sonrası sahte doktor raporları aldıklarını antalarak şunları söyledi: “Bir gün adam gibi bir doktora denk geldik. Muayene sırasında polisleri dışarı çıkardı ve işkence izlerini tespit etti. Polisler raporu okuyunca paniklediler. Çapa’ya götürdüler. Oradaki doktorlar da birtakım işkence izlerine rastlanmıştır raporu verdi.”
Saçan’ın ‘işkence vardır’ raporu veren doktorlara karşı dava açtığını da belirten Albayrak İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 25.12. 2002 tarihli kararında “Kolluk tarafında işkence raporunun uygun görülmemesi üzerine birçok hastaneden dahi benzer raporların alınması karşısında, kolluğun kendi isteğine uygun bir rapor elde edinceye kadar hastane hastane dolaştığı...” ifadeleri yer aldığını hatırlattı.
Operasyon Erdoğan’a karşı yapıldı
Mustafa Albayrak, 1999’da genel seçimlerden hemen sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin birçok bürokratı ile yaklaşık 60 kişiyle gözaltına alındıklarını anlatarak DGM savcısının herkesi serbest bıraktığını hatırlattı. Albayrak yapılanın Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik bir operasyon olduğunu kaydeden Albayrak “Erdoğan’a yönelik Siirt’te verilen kararın devamıydı” dedi. Adil Serdar Saçan’ın 1999’da gözaltında bulunanlara işkence yaptığını ifade eden Albayrak, bir şirketinin isim benzerliği nedeniyle 2001 Mart’ta gözaltına alındığını söyledi ve şunları anlattı: “2001’in Eylül’ünde yine gözaltına aldılar bizi. Yine şirketten 50’ye yakın kişiyi aldılar. Harun Karaca, Necmi Kadıoğlu ve bir arkadaşımız insan haklarında başkanlık yapmış, onlar elleri ve gözleri bağlı organize suçların nezarethanenin koridorunda oturuyorlardı. Yeğenlerim Hamza 7-8, Muhammed 10-11 idi, Meryem 7-8 yaşında idi. Ağabeyimin hanımını, çocuklarını ve eşimi gözaltına almışlardı. Gelen reaksiyon üzerine çocukları ve Nuri Bey’in eşini bıraktılar.
Anladığın dilden de konuşuruz
Gece saat 03.00 gibi, Saçan geldi odasına. Uzun bir odası vardı, koltuğun tepesinden bana baktı, ‘O koltukta kimler vardı biliyor musun’ dedi. Bir sürü isim saydı, banka hortumcuları, mafya babaları... Bana, ‘Defterlerinizi kitaplarınızı incelettim, verginizi veren şerefli müteşebbislerden birisiniz. Nasılsa yolunuz bunlarla kesişti, buraya aldığımızı kimse bilmiyor. Bu AK Parti ve yöneticilerine, Erdoğan’a verdiğiniz paraları söylerseniz geldiğiniz gibi arka kapıdan gidersiniz, kimse de size bir şey yapmaz. Burada olduğunuzu kimse bilmiyor, zaten bildirmeyiz’ dedi. Ben öyle bir şeyin olmadığını söyledim. ‘Burada öyle bir şeyi söylersem, dışarıda da senin için para aldı bizi bıraktı diyebilirim’ dedim. Bana ‘Biz senin anladığın dilden konuşmasını biliriz’ dedi. Tekrar nezarete gittik, konuşturmak için elektrik verdiler vücuduma. Harun, Necmi ve Tufan Mengi’ye elektrik verdiler. İşkenceler yaptılar. Elimizden bağlıyorlar sürekli. Elektrik veriyorlar vücudumuza. Namazınızı falan kılmanız çok mümkün değil. İnsanlara işkence yapıyorlar çalışanlarımıza, seslerini bize dinletiyorlar.”
GÖZÜMÜN İÇİNE BAKA BAKA ‘İŞKENCE YAPMADIM’ DEDİ
Mustafa Albayrak; Adil Serdar Saçan’ın kendisine yaptığı işkencenin resmi doktor raporlarıyla belgelendiğini söyledi. Saçan 18 Ekim’de Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na ifade verirken AK Partili Harun Karaca , tüm işkence iddialarını reddeden Saçan’a, “Beni sorgu sırasında çırılçıplak soymadınız mı?” diye sormuştu. İşkence yaptığını reddeden Saçan, “Raporla ispatlayıp şikayetçi olsaydın” cevabını vermişti. Karaca işkenceciyle yüzleşmesini şöyle anlatmıştı: “Ben Adil Serdar Saçan işkence yapmadığını, beraat kararlarının olduğunu ifade etti. ‘Benim gözümün içine baka baka işkence yapmadığınızı söyleyebilir misiniz?’, ‘Yapmadık’ dedi.”
5 saat ‘işkence yapılmadı’ raporu aradılar
MUSTAFA Albayrak, o acı hatıralarını şöyle anlattı: “Ertesi gün bizi Haseki Hastanesi’ne gönderdiler. Bir doktor bizi çağırdı. Tek tek odaya alacağını ama polislerin odaya giremeyeceğini söyledi. Doktor ‘Yoksa bakmam’ dedi. Adam gibi bir doktormuş, çıkardı polisleri dışarı. Tespit ettiği işkence izlerini. Polisler raporu okuyunca paniklediler. Çapa’ya götürdüler. Oradaki doktorlar da birtakım işkence izlerine rastlanmıştır raporu verdi. Sonra telefonla sürekli Saçan ile konuşuyordu polisler. Okmeydanı SSK’ya götürdüler ama yalnız giderken akşam saatleri oldu 21.00 gibi ve biz şubeden çıktığımızda saat 16.00 idi, üçüncü hastaneye götürdüler bizi. Okmeydanı’na gitmeden doktoru aradılar, biz gittikten sonra geldi doktor. ‘Bizim bunu tespit etmemiz mümkün değil bu biraz da nükleer tıpa girer’ gibi biraz da kafa karıştırıcı bir şey yoktur diye rapor verdi şubeye geldik. Bunu kim verdi, nasıl verdi diye panik oldu. Bunlar o doktorları mahkemeye veriyorlar.”
İşkence raporunu veren doktorlara ilişkin dava İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkemenin 25.12. 2002 tarihli kararında şu ifadelere ver verildi:
“Sanıkların görevli hekimler olarak tanzim ettikleri rapora tıbbi ve hukuka uygun kanılara göre rapor tanzim ettikleri, kolluk tarafında raporun uygun görülmemesi üzerine birçok hastaneden dahi benzer raporların alınması karşısında, kolluğun kendi isteğine uygun bir rapor elde edinceye kadar dolaşıp sonradan raporlar arasındaki farklılık sebebi ile madavii hekimlerin ilkinin sahtecilik yaptıkları sanına ve kuşkusuna dayanılarak kamu davasının açıldığı oysa yukarıda belirtilen delil ve belgeler karşısında sanıkların sahtecilik kastı ile ve bu suçun unsurlarının oluşacağı biçiminde bir hareket ve davranışlarının olmadığı, hayli kabarık dosyanın ayrıntılı incelemesinde sanıkların atılı suçu işlediklerini kanıtlamaya götürür açık seçik bir delil olmadığı vicdani kanısına varılmıştır.”
GELECEĞİN BAŞBAKANINI HAZIRLAMAKLA SUÇLANDIK
TUTUKLANMA sürecini de anlatan Mustafa Albayrak, “DGM’ye gittiğimiz gün, DGM Başsavcısı Aykut Cengiz Engin mahkemede idi. Olmaması gereken bir durumdu. MİT’in ikinci adamı da adliyedeydi” dedi. Albayrak, şunları anlattı: “Gözaltına aldıklarının 4’üncü günü üç kişi olarak bizi tutukladılar. Soyadı Erdoğan olduğu için noter katibi kızı tutukladılar. Biri bizim şirketimizde çalışan ama yetkisi olmayan bir elemanı ve beni tutukladılar. O zaman TCK’nın 313’üncü maddesinde çete oluşturmaları için farklı yerlerden adam tutuklamaları gerekiyordu. Suçumuz; çete ve teşekkül oluşturarak geleceğin başbakanını hazırlamak ve cihad yapmak. DGM’ye giden iddianame odur. Tabii bir sürü adamdan yalan yanlış ifadeler aldılar.”
Kendilerine yönelik operasyonun AK Parti’yi bitirmek için yapıldığını söyleyen Mustafa Albayrak, “Yargılandığımız dosyadaki isimlere bakınca işin ruhunu anlayacaksınız. Erdoğan, İdris Naim Şahin, Veysel Eroğlu, şimdi milletvekilliği yapan on isim AK Parti’den, Ahmet Ergün ve Necmi Kadıoğlu, Mustafa Açıkalın, Adem Baştürk, Temel Coşkun. Bu isimler AK Parti’nin kurucu isimleri. Tamamen AK Parti’nin kadroları idi bunlar. Bu operasyonları yapanların amacı AK Parti’nin gelmesini engellemekti” diye konuştu.
ORG. DOĞAN’DAN SAVCIYA TUTUKLAMADIN FIRÇASI
BALYOZ hükümlüsü Çetin Doğan’ın da konuya dahil olduğunu belirten Mustafa Albayrak, şunları söyledi: “Cezaevine girdiğimin beşinci günüydü Ahmet Bey ile Nuri Bey şirkette ortak olmadıkları halde ifade verdiler ve bırakıldılar. Ertesi gün Muzaffer Kazım Albayrak ifade vermeye gidecekti. O zaman 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan , DGM Başsavcısı’nı ziyarete geliyor, ‘Nuri ve Ahmet Albayrak’ı niye bıraktın’ diye DGM başsavcısını azarlıyor. Avukatlarımız ‘Sakın yarın Muzaffer ve Kazım Albayrak gelmesin tutuklanacak’ diyor. İlginçtir. Çetin Doğan bir aylık 1. Ordu Komutanı’dır ve birebir olayların içindedir. Yakamoz, Ayışığı darbe planı... Doğan, tamamen bu operasyonların göbeğinde olan bir adam. Tuncay Özkan, Nedim Şener ve Adil Serdar Saçan göbeğindedir. Vali söz geçiremiyordu. Hasan Özdemir de bypass edilmişti. Özkan ve Saçan direkt içişleri bakanı ile çalışıyordu.”
ANDIÇ KURBANI GAZETECİLER NEDENİYLE TEHDİT EDİLDİK
28 ŞUBAT sürecine ilişkin konuşan Albayrak, “Biz ne yapıyorduk o zaman? Bankaların içinin boşaltılması vardı ve Yeni Şafak da çok etkili gazetecilik yapıyordu. 28 Şubat sürecinde en etkin medya idik. Andıç yayınlanmış. Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, Mehmet Ali Birand, Ali Bayramoğlu, Alper Görmüş gazetelerinden bir şekilde ayrılmak zorunda kalmışlardı. Normal bir şey değildi, çılgınlık yapmıştık tamamını Yeni Şafak’a almıştık. 98’in sonu ile 2001’in başlarında almıştık ve dolu dolu gazetecilik yapıyorduk. Kendilerinin inandıklarını yazmalarına imkan verdik. Çok da tehdit alıyorduk. Bunların istediği gibi yazmalarına izin verirsek, bunun bedelini ödeyeceğimizi söylüyorlardı. Bunu Dinç Bilgin ve Aydın Doğan açık açık söylüyordu. Hatta bir toplantıda Aydın Doğan, Ahmet ve Nuri Albayrak Bey’e açık açık dedi ki ‘Siz bu şekilde Nazlı ve Barlas’ın yazmasına müsaade ederseniz, ben onlarla uğraşmam sizle uğraşırım’ dedi. Ne zaman dedi; 2000’in başlarında dedi. Biz de ‘Ne halin varsa gör’ dedik Doğan’a.”
MESUT YILMAZ KANALIYLA TEHDİTLER ALIYORDUK
MUSTAFA Albayrak kendilerine gelen tehditleri de anlattı: “Milliyet’te yazıyordu Tuncay Özkan, Nedim Şener. Sabah gazetesinin hemen hemen tamamı bize karşı kampanya yürütmeye başladılar. İddialar, İBB’den aldığımız ihaleleri söylüyorlardı. Biz kanuna uygun ihaleler almıştık. Biz Abdullah Tırtıl, Nurettin Sözen, Bedrettin Dalan ve Tayyip Erdoğan döneminde de İBB ile çalıştık. Bunların asıl derdi şu idi; biz belediyeden 10 yıl içinde aldığımız ihalenin tamamı 100 milyon doları bile bulmuyordu. O dönemde TSK’nın en büyük müteahhiti idik. Üniformalarının tamamını biz yapıyorduk, yemek veriyorduk. Tek sorun Yeni Şafak’ı satın almamızdı. Yeni Şafak’ta tüm yolsuzluğu yazıyorduk, zulme tepki gösteriyorduk. Bunun karşısında da ciddi tehdit alıyorduk. Mesut Yılmaz Başbakan Yardımcısı idi, onun kanalı ile tehdit alıyorduk. Birkaç kez bizi tanıdıklarımız vasıtası ile tehdit etti. Önce bize kredi teklif ettiler. Bir bankanın genel müdür yardımcısı geldi, ‘Bizim yolsuzluğumuz yazmayın size kredi verelim’ dedi. Bunlara biz yüz vermeyince dönemin İçşileri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, ‘Ben İstanbul’a gider bir bekçi ile bütün Albayrak’ı yıkarım’ dedi. Ona da prim vermedik. Yücelen ‘Bütün Silifke’yi İstanbul’a yığarım’ gibi laflar da etti.”