Gaflet unutmak, zikir ise unutmayıp hatırda tutmak demektir. İnsandan istenen ve beklenen Allah’ı ve O’na olan andını hatırlaması, hattâ hiç unutmamasıdır. Ancak insanın fıtratında bulunan nisyân/unutma ve sehv, gaflete zemin hazırlamakta ve zaman zaman onu hem Rabb’ından, hem de O’na verdiği sözden uzaklaştırmaktadır. Gaflet, insânî bir sıfat olmakla birlikte irâdî isteğe bağlı bir unutma anlamı taşır. Ayrıca gaflet kelimesinde habersiz olma anlamı da vardır. Nitekim geçmiş milletlerin haberlerini anlatan âyetlerin sonundaki: “Gerçek şu ki sen bundan önce, bu anlatılanlardan gâfildin” ifâdesi “bunlardan habersizdin” demektir. Yoksa Peygamberimizi gafletle itham değildir.
Zikir, gaflet ve nisyandan kurtulmaktır. Gaflet isteyerek ve bilinçle zikri terk etmektir. Nisyan ise istemeden zikri terk etmek ve unutmaktır. Bu yüzden Allah Teâlâ: “Sakın gafillerden olma!” buyurduğu halde “Sakın unutanlardan olma” buyurmamıştır. Çünkü unutmada sorumluluk yoktur. Nitekim Allah Rasûlü: “Ümmetimden hatâ, nisyân ve zorla yaptırılan kötülüklerin cezası kaldırılmıştır” buyurmuştur.
Unutmanın gayr-i irâdî olanı nisyân, irâdî olanı ise gaflettir. Nisyânın ileri derecesinde bulunanları şöyle bir tehlike beklemektedir: Allah ile olan bağlarını kopararak, Allah’ın kendilerine, kendilerini unutturduğu bir duruma düşmek. Bu yüzden nisyândan kurtulmak için ilâhî zikre sıkı sarılmak gerekmektedir. Nisyan iradi bir iş olmamakla birlikte Allah insanı “nisyân ile ma’lûl” hâle gelmekten sakındırmakta ve şöyle buyurmaktadır: “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.”
Nisyân, ilgisizlik alâmeti, ilgisizlik de sevgi eksikliğidir. İşte bu açıdan zikir sevgi teessüsünü sağlayan ve Allah’a yönelişi canlı tutan bir kamçı etkisi yapmaktadır. Zikir önce ünsü, ardından muhabbeti gerekli kılar. Devamında da üns ve muhabbet peyda olur. Zikre başlayan kimse, önceleri kalbini vesveselerden kurtarıp Allah’ın zikrine yoğunlaşmada güçlük çekebilir. Ancak ısrarla zikre devam sayesinde kişi vesveseyi atmaya muvaffak olunca kalbde önce zikre ünsiyet, ardından zikrettiğine karşı muhabbet meydana gelir. Nitekim âriflerden birinin “yirmi yıl Kur’an ile yoruldum ama; yirmi sene bu işten hazz ve zevk aldım.” sözü tekrar ve ısrarla zikrin muhabbet doğuracağı görüşünü teyid etmektedir. Çünkü ünsiyet uzun yorgunluk ve zahmetlerden sonra hasıl olur. Manevi hazz ve zevk de ünsiyet ve muhabbetten doğar. Bu yüzden başlangıçtaki zorluktan yılmamak gerekir. İnsan alışkın olmadığı yemeği yerken bile önceleri zorlanır. Ardından yemek mizacına uygun hale gelmeye, ondan hazz ve lezzet almaya başlar.
Gafletten kurtuluşun yolu Hakk’a sığınmaktan geçmektedir. Allah Rasûlü: “Allahım, göz açıp kapayıncaya kadar, hattâ ondan kısa bir süre beni bana/nefsime bırakma”[1] diyerek nefsin ve gafletin girdabına düşmekten Allah’a sığınmıştı. Bu mübarek ramazan ayında biz de O’na sığınıyoruz.