27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Gönül dilinden

Prof. DR. Hasan Kamil Yılmaz27 Mayıs 2019 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Gönül dilinden

Gönül” genel olarak “kalb”, bazen de “nefis” anlamına kullanılan özbe-öz Türkçe bir kelime. Büyük edebiyat tarihçisi Nihad Sâmi Banarlı”nın Türkçenin Sırları adlı eserinde belirttiği gibi gönül, Türkçe’nin deyim ve terim geliştirmede en güçlü ve en üretken kelimelerinden birisi. “Gönül erleri” nasıl milletimizin dînî ve millî kimliğinde önemli bir hizmet görmüşse; gönül kelimesi de kültürümüz içinde çok derin izler bırakmıştır. Gönül kelimesinin Farsça karşılığı “dil”dir. Ehl-i kalb ve ehl-i dil ile gönül erbâbı aynı mânâyadır. Kur’an’da, hadîslerde ve Arapça tasavvuf kitaplarında geçen “kalb” kelimesi ile Türkçe’deki “gönül” eş anlamlıdır. Nitekim Kur’an’daki: “Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.” âyetinde “gönül körlüğü” anlatılmaktadır. Gönül îmân nûruyla aydınlanan kalbdir. Genellikle îmân nûruyla dolan kalbe gönül; inkar, küfür ve hevâya meyleden kalbe nefis denir. Ancak “gönlün bilir, gönlüm çekti” gibi deyimlerde geçen “gönül” ise nefis anlamınadır. Gönül, yücelik tarafına; nefs ise süfliyete mütemâyildir. Mânâ âlemini kuşatan gönül, Hak yolcusunun varacağı son merhaledir. Günümüzde “gönül insanı” denilince aydınlanmış bir kalbe sâhip, davranışlarını kalb ve gönül yörüngesinde yöneten, empati yapmasını bilen insan hatıra gelmektedir. Gönül insanı, kalbi aydınlanıp sadrı genişlemiş, merhamet, sevgi ve hoşgörü timsalidir. 

Gönül ehli, kalbinde toplanan mânevî ilim, fasih bir beyan ve açık bir lisanla anlatılamayan kişidir. Rahman adıyla gönül arasında bir münâsebet vardır. Çünkü Rahman ismi istisnasız bu âlemdeki bütün yaratıkları rahmetle kuşatır. Gönül bu tür bir tecellîye mazhardır ve her varlığa şefkat ve merhamet nazarıyla bakmayı telkin eder. Rahmân sıfatı, kalbe yufkalık, gönle enginlik verir. Gönül insanı canını ve malını Allah’a adayarak kalb-i selîme eren ve gönlünü, Gönüller Sultanı’na verendir. Rahmân tecellîsine mazhar, incelik ve zarafet timsâli insandır. Gönül, Hak binasıdır. Kâbe’yi Hz. İbrâhim, gönlü Allah inşâ etmiştir. Allah’a olan bütün zâhirî yönelişlerin merkezi Kâbe, bâtınî yönelişlerin merkezi ise kalb; yâni gönül Kâbe’sidir. Çünkü gönül Hakk’ın tecelligâhıdır. Yunus’un gözünde gönül, Kâbe’den üstündür. 

Gönül mü yeğ Kâbe mi yeğ / Ayıt bana ey aklı eren 

Gönül yeğ-durur zîrâ kim / Gönüldedir dost durağı. 

Çünkü insan bu durağa gönüller yapmağa gelmiştir: 

Ben gelmedim dâvî içün / Benim işim sevi içün 

Dostun evi gönüllerdir / Gönüller yapmağa geldim. 

Gönül Allah’ı sevip şehvet, servet ve şöhret gibi dünya putlarından arınırsa Kâbe hâline gelir. Aksi takdirde puthâne olur. Bu yüzden: “Allah’ın insan göğsünde iki kalp yaratmadığı” âyetinden yola çıkılarak kalbin dünyâ ve mâsivâya yönelik sevgi ve ilgilerden arındırılması üzerinde sıkça durulur. Gönlün, hevâ ve hevese kurban edilmemesi istenir. Çünkü nisyan ve gaflet özelliği insana kulluk görevini unutturuverir. Onun bu zaafını tashih ve tâmir etmenin yolu ibâdet ve zikirden geçer. Hayatın temel gâyesi de budur. Namaz, oruç, zekât ve hacc ile zikir ve tesbihât âdetâ gönül Kâbe’sinin bekçileridir.