29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Hz Musa ve Hızır Aleyhisselam’ın yolculuğu

Firavun Kızıldeniz’de boğulduktan sonra Hazret-i Musa aleyhisselâm, kavmine çok fasîh, belîğ ve heyecanlı vaazlar vermekteydi. Kavmi, Hazret-i Musa’nın ilim ve mârifetteki derinliğine hayran kaldı; mest oldu.

23 Mayıs 2018 Çarşamba 07:00 - Güncelleme:
Hz Musa ve Hızır Aleyhisselam’ın yolculuğu

Musa’nın bu ilmine hayran olan içlerinden biri: “Ey Allâh’ın peygamberi! Şu yeryüzünde Sen’den daha âlim bir kimse var mı?” dedi. Hz. Musa: “Böyle bir kimse bilmiyorum!” dedi. O esnada kendisine vahiy gelerek: “İki denizin birleştiği yerde bir kulum var ki, ona has bir ilim (ledünnî ilim) vermişimdir. Ümmetinin seçkinlerinden biri ile ona git!” diye buyruldu. Kendisine işaret edilen zat, Hızır’dı (as). Hz.Musa: “O zâtı nasıl bulabilirim ya Rabbi?” diye niyaz etti. Allah -celle celâlühû, zenbiline tuzlanmış ölü bir balık koymasını, bu balığın canlanıp denize atladığı, iki denizin birleştiği yerde Hızır’ı bulacağını bildirdi.

İKİ DENİZİN BİRLEŞTİĞİ YER

Hz. Musa, rivayete göre kız kardeşinin oğlu olan Yuşa bin Nûn ile Hızır’ı bulmak için derhal sefere çıktı. Hz. Musa ve Yuşa bin Nûn; “İki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup gitmişti.” Uzun bir müddet gittikten sonra nihayet bir ağaç altında oturdular. (Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde Hz. Musa, genç adamına: “Azığımızı getir! Hakikaten şu yolculuğumuz esnasında (epeyce) yorulduk” dedi.  Yuşa bin Nûn, birden hatırladı: “Ben onları balığın denize atladığı yerde unuttum!” dedi.  Tekrar iki denizin birleştiği yere gittiler.

BİR KAYANIN ÜSTÜNDE GÖRDÜ

Hz. Musa: “İşte aradığımız yer orası idi” dedi. Hz. Musa, kendisine vahiy ile işaret edilen zatı, bir kayanın üstünde hırkasına bürünmüş olarak gördü ve selâm verdi: Ben Musa’yım! dedi. Hızır’da (as)  cevaben: “Demek Beni İsrail peygamberi olan Musa sensin!” dedi. Hz. Musa: “Bana Allah tarafından bildirilen, insanların en âlimi sen misin?” diye sordu. Hızır (as): “Ya Musa! Allah bana bir ilim vermiştir, o sende yoktur. Sana da bir ilim vermiştir, o da bende yoktur.” dedi. Hazret-i Musa, Hızır’dan(as) bu ilmi telakki etme arzusunu bildirdi. Zahiren akılla anlaşılması mümkün olmayan, kendisine acayip ve garaibden görülen bazı hakikatlerin hikmetini Hızır’dan öğrenecekti. Hz. Musa O’na:”Allah’ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” dedi.  Hızır (as) dedi ki: “Doğrusu sen, benimle beraberliğe sabredemezsin. (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?”  Bu sözlerle Hızır (as), Hz. Musa’nın psikolojik durumu hakkında ilk keşfi yapmış, O’na kendini anlatmış oluyordu ki, bu tespit sonunda gerçekleşecekti. Hz.Musa’nın alacağı hisse, kendi yerini bilmek ve bir sabır dersi almaktı. Yani Hz. Musa’ya hâl lisanı ile: “Benimle beraberliğe sabretmek, senin elinden gelmez. Sen bu hususta mazursun. Çünkü bu ilmin kemali, henüz Sana verilmemiştir” demekteydi. 

HİÇ BİR ŞEKİLDE SUAL SORMA

Hazret-i Musa, “İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın. Senin emrine de karşı gelmem!”dedi. Hızır (as): “Eğer bana uyacaksan, ben sana sırrımı açmadıkça, hiç bir şey hakkında bana sual sorma! Yani tartışma şöyle dursun; sorup anlamak için bile sorma!” dedi. Ve o meşhur yolculuğa çıktılar. Kur’ân-ı Kerim ayetlerinde bu hikmet ve ibret dolu yolculuk şu şekilde anlatılır: “Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman O (Hızır), gemiyi deldi. Hz.Musa: “Halkını boğmak için mi onu deldin? Gerçekten Sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın!” dedi. Hızır (as) : Ben sana, benimle beraberliğe sabredemezsin, demedim mi?”dedi. 

YÜRÜMEYE DEVAM ETTiLER

Hz. Musa ile Hızır (as) yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır (as) hemen onu öldürdü Hazret-i Musa dedik ki: “Bir cana karşılık olmaksızın masum bir cana nasıl kıyarsın?! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!” Hızır (as): Ben sana, benimle beraber (olacaklara) sabredemezsin, demedim mi?” dedi. Hazret-i Musa: “Eğer, bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık bana arkadaşlık etme! Hakikaten benim tarafımdan (ileri sürülebilecek) mazeretin sonuna ulaştın!” dedi.  Bu sözü ile Hazret-i Musa, artık özür dileyecek hâli kalmadığını anlatmak istemişti. Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındı. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar.  Hızır (as) hemen onu doğrulttu. Hazret-i Musa: “Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alabilirdin!” dedi.

HIZIR (AS) OLAYLARIN HiKMETiNi AÇIKLIYOR

Hızır (as) şöyle dedi: “İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim!”  “Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu hâle getirmek istedim.(Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasp etmekte olan bir kral vardı. Erkek çocuğa gelince, onun ebeveyni mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk. Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin!”  Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise, salih bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur!”