Tarih, yaklaşık olarak M.Ö. 1000 ila 900 yılları arasıdır. Hz. Davud a.s.’ın oğlu Hz. Süleyman a.s., babasının vefatından sonra hükümdarlık vazifesini devralmış, aynı zamanda Allah Tealâ da onu peygamberlikle görevlendirmiştir. Süleyman a.s.’a yeryüzünde hiç kimseye verilmeyen bir saltanat verilmiş ve yine sadece ona has mucizeler ikram edilmiştir. O kuşlarla konuşmuş, cinlerden, insanlardan ve hayvanlardan oluşan çok kalabalık, çok ilginç bir orduya komuta etmiştir.
‘Hüdhüd kuşu nerede?’
Hz. Süleyman ordusuyla Yemen’e, Sebe halkını Allah’a imana davet etmek üzere sefere çıkmıştı. Zira Sebe halkı ve başındakiler ateşe ve puta tapınmakta idiler. Bu sefer esnasında Süleyman (a.s) Hüdhüd adlı kuşu aramış, ancak görememişti. Hüdhüd yerin altındaki suyu görür ve mesafesini tesbit edip bildirirdi. Bu sırada Hüdhüd, Sebe krallığında Belkıs’ın sarayındaydı. Belkıs, Sebe krallığının melikesiydi ve büyük bir ordu ile muhteşem bir hazineye hükmediyordu. Hüdhüd Sebe krallığında dolaşıp Süleyman (a.s)’ın yanına döndü. Gecikmesinin sebebini söyledi:
- Büyük bir tahtı olan Belkıs’la karşılaştım. Onun ve kavminin güneşe secde ettiklerini gördüm.
Süleyman (a.s):
- Doğru mu yoksa yalan mı söylüyorsun bunu göreceğiz, dedi ve bir mektup yazarak Hüdhüd’e bunu Belkıs’ın sarayına götürmesini emretti.
Hüdhüd emre uyarak mektubu saraya götürdü ve Belkıs’ın odasına bırakıp geri döndü.
Mektup besmele ile başlıyor
Belkıs, odasında bulduğu Süleyman’ın mektubunu açtı ve okudu. Sonra kavminin ileri gelenlerin şöyle seslendi:
- Bana çok önemli bir mektup bırakılmış. Süleyman’dandır. Mektubuna Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlıyor. Bana karşı gelmeyin, teslim olun diyor.
İleri gelenler: Düşün, kararını ver, neyi emredersen onu yapalım, dediler. Belkıs, hediye göndereceğini söyledi. Elçiler Süleyman (a.s)’ın karargâhına ulaşıp hediyelerini takdim ettiler. Ancak Süleyman (a.s) hediyeleri kabul etmemişti. Bunun üzerine Belkıs Hz. Süleyman’ın karargâhına doğru yola koyuldu. Nihayet varmalarına az bir mesafe kala, Süleyman (a.s) çevresinde bulunanlara:
- Onlar gelmeden önce hanginiz Belkıs’ın tahtını bana getirebilir? diye sordu. Allah tarafından verilmiş bir ilmin sahibi olan Asaf b. Berhıya:
- Sen daha gözünü açıp kapamadan onu sana getirebilirim. dedi.
Süleyman (a.s) hemen o anda Belkıs’ın tahtını kendi tahtının yanında buldu.
- Bu Rabbim’in bir lütfudur. Diyerek secdeye kapandı.
‘Kendime yazık etmişim’
Süleyman (a.s) maiyetindekilere:
- Tahtı Belkıs’ın tanıyamayacağı bir hale getirin. Bakalım gelince kendi tahtı olduğunu fark edebilecek mi?
Belkıs ve Sebe krallığının ileri gelenleri Süleyman (a.s)’ın huzuruna vardılar. Belkıs çok şaşırarak:
- Bu taht tıpkı benim tahtım gibi! Fakat ben onu surların içinde bırakıp gelmiştim. Onu koruyan binlerce asker vardı. Buraya nasıl gelebildi? dedi. Süleyman (a.s) cinlere, Belkıs gelmeden önce, onu ağırlamak için bir saray inşa etmelerini de emretmişti. Sarayın avlusunun tabanını billurdan yaptırmış, altından sular akıtmış ve içine balıklar koydurtmuştu.
Süleyman (a.s) köşke kadar eşlik ederek Belkıs’ı içeri buyur etti. Belkıs avluyu görünce derin bir su sandı ve kaftanının eteğini topladı. Süleyman (a.s) zeminin billurdan yapılmış şeffaf bir döşeme olduğunu izah etti. Bütün bu yaşadıkları Belkıs’ı derinden sarstı. Tevbe edip Allah’a yöneldi. - “Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman’la beraber alemlerin rabbi olan Allah’a teslim oldum” dedi.