26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

İstikamet: Müstakim olmak

İstikâmette dikey; yâni yukarı doğru bir hareketlilik vardır. Çünkü istikâmette kıyam için ayağa kalkma iradesi ve amele yöneliş söz konusudur. Müstakim olmak, istikâmet üzere hareketin sürekliliğidir. Düz çizgiyi andıran yol hakkında kullanılan “müstakim” kelimesi “hak yol” anlamına “sırat-ı müstakim” demektir. Sırat-ı müstakim, İslâm için kullanılan bir tabirdir. Müstakim yol, istikamet sahibi bir gönülle kat’edildiği takdirde insanı selâmete çıkarır. Sırat-ı müstakim aynı zamanda hareket için ayağa kalkma iradesi gösteren insanın yol güzergâhının düzgün olma gerekliliği demektir. Günde yaklaşık kırk defa okuduğumuz Fatiha’daki sırat-ı müstakim duası, gündelik hayatta insana gereken düzgün yol talebidir.

PROF. DR. HASAN KÂMİL YILMAZ1 Haziran 2019 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
İstikamet: Müstakim olmak

İstikamet alışkanlıkları aşmak; âdet ve suretlerin dışına çıkmak, hakikî bir sıdk duygusuyla Hakk’ın huzurunda durmaktır. Bunun için Allah Rasulü: “Her ne kadar tam olarak yerine getiremeseniz bile istikamet üzere olun” buyurmakta ve ardından: “En hayırlı ameliniz namaz kılmaktır. Abdeste ancak mümin olan devam eder” demektedir. Bu beyandan namaz kılıp sürekli abdestli bulunmaya özen gösterenin davranışlarında zikzak çizmeyeceği; daha doğrusu çizmemesi gerektiği anlaşılmaktadır. 

Her türlü hayrın meydana gelmesi istikametle mümkündür. Sözünde, özünde, işinde ve halinde istikamet üzere olmayanın gayretinin boşa gideceğini Allah şu âyet-i kerime ile temsilî olarak: “İpliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın” diye anlatır. İstikameti hayatın bir parçası, ibadet ve tâatın mihenk taşı haline getirenlere ayette iltifatlarda bulunulmaktadır: “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.” 

Ayette istikamet ehli insanların korku ve hüzünden masun oldukları haber verilmektedir. Korku ve hüzünden masun olmak Kuran’ın beyanına göre Allah dostlarının özelliğidir: “Bilesiniz ki Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” 

Allah Teâlâ yüce peygamberinden de istikâmet istiyor ve bunu üç şarta bağlıyor: 

Emrolunduğun gibi dosdoğru ol,

Seninle birlikte tevbe edenler de dosdoğru olsunlar.

Tuğyana; azgınlığa düşmeyin. “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.” Allah Rasûlü bu surenin kendisini ihtiyarlattığını haber vermiştir. Allah Rasulünü ihtiyarlatan kendi istikametinden çok, çevresindeki ashabın ve ümmetin istikamet sorumluluğu idi. Çünkü o, ismet sıfatı gereği Hakk’ın lütfu bir istikamete mazhardı.

Emrolunan şekilde dosdoğru olmada; istikâmet ve doğruluğun şahıslara göre izafî ve değişken olmaması gerektiğine işaret vardır. Herkes kendi ölçüleriyle kendini doğru sanır; istikâmet üzere olduğunu düşünür. Bu ise kafa karışıklıklarına sebebiyet verebilecek bir zaaftır. Bu işin sağlam ve herkes için geçerli bir ölçüsü olmalıdır. O da Allah nasıl emrediyorsa O’nun emrettiği gibi ihlâs üzere, eğilip bükülmeden, nefse ve dünyaya pirim vermeden, indî mütalaalarla kendine haklılık payı çıkarmadan, kurallara bağlı bir doğruluk ve istikâmet üzere olmaktır. 

İstikamet, ihlâs sınırları içinde ifrat ve tefritten uzak, sünnet çizgisine muvafık bir biçimde yaşamaktır. Bu tür bir istikamette amel ve aksiyon vardır. İstikamet ehli amel sırasında bütün gücünü sarf etmekle birlikte, nefsine karşı zulme varacak ifrattan veya gevşeklik sayılacak tefritten sakınır ve orta yolu izler. Kasd ve yönelişi sadece Hakk’a olur. Amellerini emredilen sünnet ölçüsünde gerçekleştirir. İfrat ve tefrit sünneti; riya ile amel ve amelde gevşeklik de aksiyonu yaralar; kulu istikametten ayırır. Çünkü kurtuluş orta yoldadır.