29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Mutmain kalp

Mutmain kalp veya itminana ermiş bir nefis, Türkçede “gönül bütünlüğü” ya da “kalp doygunluğu” diye ifade edilebilen teslimiyetin Kur’an-ı ifadesidir.

6 Haziran 2018 Çarşamba 07:00 - Güncelleme:
Mutmain kalp

İtmi’nân ve mutmain kelimeleri Kur’an da on beş kadar yerde geçmektedir. Sözlük manasıyla ıstılahî manası arasında yakın bir ilişki bulunan bu kelimenin Kur’an da geçtiği yerlere telmihte bulunarak kuşattığı manayı ifade etmeye çalışacağız. İtmi’nân, sözlükte sıkıntıdan sükûnete, karışıklıktan düzene ermek, sakin ve ber-karar olmak, bir şey veya bir kimseye itimad etmek, rabt-ı kalb ile güvenmek ve onunla huzura ulaşmak demektir. 

İnsan Kur’an’ın tefekkür, düşünce ve zikre yaptığı vurgularla kalbî bir arayış içinde olursa buna ulaşma şansı elde edebilir. Ama hiçbir suretle Allah’ı zikretmeyen bir kalp mutmain olmadığı için selim de değildir. Hatta böyle kalplerin zamanla vicdanî hassasiyetleri bile kalmaz. İman ve zikir hâlinde insan bedenen, kalben ve zihnen tam bir emniyet ve huzur hâlinde olduğu için bu hâlde bulunanlara “mutmeinne” makamına ermiş denilir. İnkarda ve küfürde ısrar eden bedbahtların ise sıkıntıları devam ettiğinden itmi’nân hâlini yakalamaları zordur.

Kalplerin Allah’ın zikriyle mutmain olması, her şeyin başının ve sonunun Allah olması ile ilgilidir. Her şeyin çıkış ve varış noktası O’dur. Allah Teala daha üstü ve daha ötesi olmayan yüceler yücesi olduğundan gerek dış dünyadaki varlıklarda ve gerekse iç dünyamızda ondan ilerisine imkan yoktur. “Allah” deyince bütün duygular durmuş, bütün korkular ve ümitler son durağına varmış demektir. Gönüller onun dışında hangi dünya nimetine meyletse, hepsinin daha üstünü ve daha iyisi bulunduğundan hiçbiriyle karar kılamaz.

İnsan gerek Kur’an’daki kelâmı ayetlerle, gerekse âlemdeki kevnî ayetlerle imanda itmi’nâna erince Allah’ın takdir ettiklerinin dışında başına bir şeyin gelmeyeceğinden emin, onun takdir ettiklerinin de mutlaka geleceğinden şüphesizdir. Çünkü sakınılan ve korkulan şey takdir edilmemişse meydana gelemez. Takdir edilmişse de meydana gelişi asla önlenemez. Bunu bilen için kader açısından bir itmi’nân hâsıl olur. Ayrıca bir belâ ve sıkıntıya uğrayan kimse, karşılığında bir sevap alacağına inanırsa kalbi sükûnete erip mutmain olur. Bazen insanda alacağı mükafat ile ilgili düşünce öylesine kuvvetlenir ki kul beladan lezzet alır ve onu nimet olarak görmeye başlar. Çünkü ruhun vaad edilen mükâfat ile mutmain olması korku ve endişeyi teskin eder. 

İtmi’nân kalblerin kazaya rızâ, belâya sabır, ihlâs, takvâ ve sükûnete ermek sûretiyle yatışmasıdır. Çünkü «Allah takva ehli ve ihsan erbabıyla beraberdir.” “Allah sabredenlerle beraberdir.” buyrulmuştur. Bu tür itmi’nân, tâat ve ibadete bağlıdır. Tâat ve ibadetlerde meydana gelebilecek bir kusur, onu azaltır.

İtmi’nânın en yukarı derecesi itmi’nândan doymamaktır. Böyleleri Allah›a olan saygı ve tazimleri sebebiyle sükûnet ve itmi’nân üzere kalmak yerine, vuslata ermeyi ve Hakk’ın vücûd denizine dalmayı tercih ederler. Artık bunların her şeyleri Hakk ile olduğundan itmi’nân konusunda da sıkıntıları kalmamıştır.

İslam, iman, itmi’nân ve hele hele ramazanda çokça zikrettiğimiz ihsan, peş peşe imanda ve kalbî hayatta manevî irtifâı göstermektedir. İslam dil ile ikrârın, iman kalp ile tasdikin, itmi’nân kalbin imanla huzûr ve sükûnet meydana getirmesidir. İhsan ise bütün bunların Allah’ı görüyormuşçasına bir duyguyla hayata yansımasının ifadesidir. Bu yüzden kalblerin mutmain olması, İslamî hayatı ruhanî derinliği ile yaşamanın temel şartıdır.