21 Haziran 2025 Cumartesi / 25 ZilHicce 1446

Peygambersiz bir İslam için hadisler hedef alınıyor

Doç. Dr. Mehmet Özşenel: Kasıtlı olarak sünneti ve hadisleri itibarsızlaştırmak isteyenler var. Bununla dinin ikinci kaynağını yıkıp, sünnetsiz, peygambersiz bir İslam hedefleniyor.

MUHARREM COŞKUN3 Temmuz 2014 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Peygambersiz bir İslam için hadisler hedef alınıyor

Hadis Tarihi Uzmanı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Özşenel'le Hadis ve Sünnetlerin Müslümanlar için önemini konuştuk.

Mehmet Hocam Hadis'in tarifi ile başlayalım. Nedir Hadis?

Hadis; Peygamberimiz'in sözleri, fiilleri, takrirleri.. Yani zımmen ikrar ettiği, ses çıkarmadığı, onayladığı işler hadis olarak kabul ediliyor. Sünnet de hadis ile aynı şeydir.

Her 'hadis' diye söylenen gerçekten hadis midir?

Peygamberimiz'in bütün söz, fiil ve takrirlerinin doğru olup olmadığını anlamak için hadis ilmi geliştirilmiştir. Kriterlere göre, bir bilginin hadis olup olmadığı tespit edilir, bunu yapanlar da hadis alimleridir. Dolayısıyla Peygamberimiz'e nispet edilen her söz ve fiilin mutlak doğru olduğunu söyleyemeyiz..Bu kriterleri sağlayan hadisler sahih kabul edilir.

Fetih hadisi makbul

Mesela bugün toplumda 'mevzu(uydurma) hadis' olarak söyleyeceğiniz bir örnek var mı?..

Mesela 'Güzele bakmak sevaptır' diye bir laf vardır. Böyle bir şey doğru değil tabii, hatta bizim bazı kitaplarımızda da, 'Güzel yüze bakmak ibadettir' şeklinde geçen ifadeler var.. Bu Peygamberimiz'e nisbet ediliyor. Bu rivayet doğru değildir..Alimlerimiz böyle bir ifadenin uydurma bir rivayet olduğunu söylüyorlar.

Bu söz; güzel veya iyi bir şeye, yani faydalı bir işe bakmanın sevap olduğu anlamında olamaz mı?

Olabilir ama, halka yansıyan şekli doğru değil.. Ayrıca istismara açık bir konudur bu. Hadis ilminde şöyle bir kural vardır: Dinin temel kaidelerine uymayan, harama teşvik eden ya da dinin yasakladığı şeyleri mübah görmeye sevkeden ifadeler hadis kabul edilmez.

Hocam mesela İstanbul'un fethini haber verdiği belirtilen hadis. Bununla ilgili tartışmalar yaşandı, sahihdir, değildir şeklinde..?

Benim kanaatim o hadis uydurma değil, tam aksine 'hasen' yani makbul olan bir hadistir.

Son yıllarda hadisle ilgili tartışmalar neden arttı sizce?

Bir çok şey söylenebilir ama, en önemli sebeplerinden biri; bir kere hadis, dinin Kur'an'dan sonraki ikinci kaynağı.. Bir hadisten bahsettiğiniz zaman bir etkisi, bağlayıcılığı var.. Özellikle günümüzdeki bazı müsteşriklerin, oryantalistlerin hadis hakkındaki kanaatlarinin yaygınlaşması sözkonusu.. Müsteşrikler bütün hadislerin uydurma olduğunu söylüyorlar.


Ya cehalet, ya ihanet

Bunun sebebi ne olabilir?

Dinin en önemli ikinci kaynağını çürüğe çıkarıp, İslam'ın asılsız bir din olduğunu iddia etmek.

Sünnetsiz, peygambersiz bir İslam hedefleniyor. Bunun için de, yapacakları en önemli iş sünnete saldırmaktır. Müsteşrikler Hristiyan veya başka dinlere mensup oldukları için bunu rahatlıkla söyleyebiliyorlar..

Ama asıl acı olan bizim içimizdeki bazı Müslümanların da bunları söylüyor oluşudur. Bu durumun temelindeki en önemli sebeplerden biri de sünnete ya da nasslara pozitivist ve rasyonalist bir gözle bakmaktır. İslam dünyasındaki aydınlar hala 19. Asırdaki pozitivist ve rasyonalist bakış açısının etkilerinden kurtulmuş değildir. Dolayısıyla ulemanın sahih saydığı hadisleri sırf akla aykırı olduğu için reddetmek veya komik bazı tevillerle izah etmeye çalışmak yoluna gitmişlerdir.

Oysa ki siz sünneti kabul etmezseniz, ya da sünnet adına ortaya konulan şeylere 'uydurmadır' derseniz ortada İslam kalmaz.. Bunun dışında, bir de kasıtlı olarak sünnetin önemini, değerini, hadisleri itibarsızlaştırmak isteyenler var.. Bu herhalde iyi niyetle tarif edilemez.. Ya cehalet ya ihanet.. Böyle bir durum Hindistan'da yaşandı, Hindistan'da mesela 19. asır sonlarında, 'Kur'aniyyun' diğer adıyla Ehl-i Kur’an diye bir ekol ortaya çıktı. 'Her şey Kur'an'dan ibarettir, biz Kur'an'a göre yaşarız, sünnete gerek yok' diyorlar.. Bu oluşum Batılılar tarafından da destekleniyor. İslam'ı bu yönde tezyif etmek Müslümanların kafalarını karıştırmak istiyorlar.

Bu durumun akidede de sorunlar doğurması muhtemel sanıyorum?

Sadece Kur'an'ı kabul edip, sünneti kabul etmemek, aslında insanların kendi düşüncelerine göre din oluşturmalarını da beraberinde getiriyor.. Kur'an'daki her şeyi kafanıza göre nefsinize göre, ya da batılı hayat tarzına göre yorumlarsanız orada problem başlar. Nitekim Hindistan'da böyle oldu. Bunun sonucu modernizme gider, modernizm de dini ortadan kaldırır. Bu durumda dini kendi hevanızla yorumuluyor ve peygamber yerine kendinizi koyuyorsunuz demektir.

Biraz açar mısınız bunu?

Sünneti kaldırdınız diyelim; o halde namazı nasıl kılacaksınız.. Diyorlar ki namaz aslında 'dua' anlamına geliyor, dolayısıyla namaz kılmaya gerek yok dua ile bu işi çözeriz demeye başlıyorsunuz. Namaz ortadan kalktı. Zekat, denen şey bir yardımdır onu devlet toplar istediğine verir.. diyor, zekat da iptal.. Oruç tutmak kendini tutmak gibi.... Sünnetsiz bir İslam’da insan arzusuna göre bunları evirip çevirmeye başlıyor.. Sünnetsiz bir İslam insanı dinden uzaklaştırır, modernizmin, laik ve profan bir din anlayışının kucağına iter.

Sünnete uymadan

namaz kılamazsınız

O halde sünnet ve hadisler dinde oldukça önemli?

Elbette önemli çünkü; Kur'an her şeyi ayrıntılarıyla ortaya koymaz. Genel prensipleri, temel prensipleri ortaya koyar. Ayrıntıları Peygamber'e bırakır. Kur'an'da pek çok ayet var, 'Allah'a ve Resulüne itaat edin..'  'Allah itaat, peygambere itaat.. Peygamber'e ittiba etme.. O'nun peşinden gitme emredilir, ayrıca Peygamberimiz'e Kur'an'ı açıklama yetkisi verilmiş. Kur'an-ı Kerim'i açıklayıp, hayata tatbik etmek, Peygamberimiz tarafından gerçekleştirilmiştir. Yani bu açıdan bakıldığında, sadece Kur'an'a bakarak bizim İslam'ı yaşamamız mümkün değil. Kur'an çok genel ve temel prensipleri ortaya koymuştur. Mesela 'Namaz Kılın' buyuruluyor. Namazın vakitleri bile çok net değil. Dolaylı olarak çıkarılabiliyor, ama haydi onu çıkardık nasıl kılınacağına dair ayrıntı yok Kur'an'da.. İşte namazın nasıl kılınacağı ve kaç vakit olacağı, hangi şekil ve dualarla, hangi kıraatle gerçekleştirileceği Peygamberimiz tarafından ayrınıtılı bir şekilde gösterilmiş. Peygamberimiz diyor ki; 'Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de o şekilde kılın' buyuruyor.

Zekat mesela, zekatın nisabı, ne şekilde verileceği.. Hac.. Hacca gitmek farz.. Ama ne zaman ne şekilde, hangi rükün ve sünnetlerle yapılacağı Peygamberimiz tarafından gösterilmiş. Peygamberimiz yaşayan bir Kur'an'dı. O'nun hayatı esas alınmadan, tasvip ve uygulaması olmadan bizim İslam'ı yaşamamız mümkün değil.

Sadece rahmet değil

savaş ve ceza peygamberi

Hocam Peygamberimiz, sadece şefkat ve rahmet Peygamberi mi?

Elbette Peygamberimiz çok merhametli. Merhameti Kur’an’la sabittir. Ancak tabii ki sadece tek taraflı, tek yönlü değildir. Bir hadisinde, 'Ben hem rahmet peygamberiyim hem savaş peygamberiyim' diyor. Yani yeri geldiğinde savaşmış, savunmuş hücum da yapmış, savaşmakla da emrolunmuş. Tek yönlü, tek taraflı, biraz da böyle özür dileyici şekilde Peygamberimiz'i göstermek doğru değil. Savaşmıştır da, gereken cezaları da vermiştir. İslam’da savaşmak hedef değildir, ancak İslam’ın diğer insanlara ulaşmasının önündeki engelleri kaldırmak için gerektiğinde başvurulmuş bir vasıtadır. Savaşmak arzu edilmez, ancak mecbur kalındığı zaman da kaçınmak doğru değildir. Peygamberimiz bir hadisinde “Ey İnsanlar, düşmanla karşılaşmayı arzu etmeyin ve Allah’tan afiyet dileyin. Ancak karşılaştığınız zaman da sabredin ve bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır” buyurarak bu konudaki ölçüyü beyan etmiştir.