16 Temmuz 2025 Çarşamba / 21 Muharrem 1447

Uydurulan din indirilen dine karşı

‘Uydurulan dinin kitabı falan yok. Yaptıkları şeyi dine dahil etmişler. Oysa dinin sahibi Allah, kim bu dinin içine dinden olmayan bir şeyi sokarsa, ‘Din tamamlanmıştır’ diyen Allah’ı yalanlamış olur..’

Muharrem Coşkun21 Temmuz 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Uydurulan din indirilen dine karşı


İki tane din var bu kesin. Bir uydurulan din, bir indirilen din.. Uydurulan dinin kitabı falan yok, insanlar bir şey yapmışlar, yaptıkları şeyi dinin içine dahil etmişler, insanların bir şeyi yapıp dinin içine atma hakları yoktur. Dinin sahibi Allah'tır. Kim bu dinin içine bu dinden olmayan bir şeyi sokarsa, 'Bu din tamamlanmıştır' diyen Allah'ı yalanlamış olur.


Mustafa İslamoğlu Hocaefendi'ye, Kur'an ayı Ramazan'ı, bu ayın yüklediği sorumluluğu, uydurulan din ile indirilen din arasındaki farkı sorduk.


Ramazan, aynı zamanda 'Kur'an ayı' demek.. Kur'an'ın Ramazan'a kattığı anlamı nasıl yorumlayabiliriz?


Her şey bir ruh, bir cesetten oluşur, mana; ruh, lafız; cesettir mesela. Hayat da öyledir; bu dünyanın ruhu insandır, insanı alırsanız geriye ceset kalır, Ramazan'ın ruhu da Kur'an'dır. Kur'an Ramazanın ruhudur, zira ramazanı bize getiren Kur'an'dır.


Peki neden diğer aylar, mesela Şaban, Recep değil de Ramazan?


Evet; 12 tane ay var, neden Ramazan? Bunun tek nedeni; Kur'an o ayda inmeye başlamıştır. Bu kuşku bulunmayan bir bilgi. Madem Kur'an Ramazan inmiş, o zaman bizim dikkatimizi çektiği şey Ramazan değil Kur'an. Tabir-i caizse, Kur'an; indiği geceyi bin aydan hayırlı saymış.. İşte Kadir Suresi, 'Kadir Gecesi bin aydan hayırlı' demek, 'bir ömre bedel' demektir. Çünkü bin ay yaklaşık 83 yıl küsur eder. Yani bir ömür aslında. Türkiye'de mesela ortalama ömür 71, dolayısıyla ortalama ömrü de gösteriyor belki bu. İndiği zamanı bir ömürden daha hayırlı kılan Kur'an, ya sizin hayatınıza inerse size ne yapmaz. Net, açık, sade mesaj bu aslında; indiği geceyi bir ömre bedel kılan Kur'an, eğer sizin hayatınızda bir geceye inerse onu bir ömre bedel kılar.. Peki ya bir ömre inerse ne yapar. Cennet kılar. Cennet onun için limitsiz bir mutluluk?


O zaman Kur'an'ı nasıl anlamalıyız?


Kur'an esasında Allah'ın mesajıdır. Mesaj manası olan söz demektir. Biz Kur'an'a manasız bir söz işlevi yüklediğimizde, işte Kur'an'dan mahrum kalmış oluruz, o zaman Ramazan geliyor ama Kur'an gelmiyor. Yani Kur'ansız bir Ramazan ruhsuz bir ceset olur. Ramazan gelip de Kur'an gelmiyorsa eğer, ceset geliyor, ruh gelmiyor demektir. Aslında Ramazan gelmiyor demektir. Ruhunu aldığınızda ise geriye ne kalır? Diyet ayı. Güllaç ayı, pide ayı, festival ayı, direkler arası ayı, bu mu yani müslümanların Ramazana biçtiği pay?  Özetle içinde Kur'an yoksa Ramazan yok.


Müslümanlar Ramazan'ı hakkını vererek idrak ediyorlar mı sizce?


Veriyorlar dersem inanılacak mı? 'Kur'an'ın tam olarak hakkını vermek' bana biraz yanlış bir cümle gibi geliyor, zira, tamı nedir bunun? Hiç bir zaman tamı olmayacak. Bu kemal yürüyüşü devam edecek. O zaman tam olmayanın yarısı da olmaz, o zaman her ileri adım bir kazançtır.


Kendi hayatımdan baktığım yerde, içinde bulunduğum yerden baktığımızda kesinlikle çocukluğumun Ramazanına bin çeker bugünün Ramazanları.. Ama kitlesel anlamda demiyorum, kitle o manada şuursuzdur. Kitle babasından gördüğü ile amel eder. Bunu kitlesselleştirmek mümkün mü derseniz, kesinlikle mümkün.


ŞİMDİKİ RAMAZANLAR DAHA ŞUURLU


'Nerde o eski Ramazanlar' dediğiniz de oluyor mu hiç?

 


'Nerde o eski Ramazanlar' diyenler, bence kantocuların Ramazanlarını özlüyorlar. Yani nerde o eski Ramazanlar diyenler esasında Kur'an'ı getiren Ramazan'ı aradıklarından demiyorlar, nostalji yapıyorlar. Bu anlamda ben Kur'an'a dönüş anlamında son Ramazanların eski Ramazanlardan daha kaliteli olduğunu görüyorum. Zira eskiden Kur'an sadece yüzüne okunurdu şimdi yüreğine de okunuyor. Eskiden Kur'an sadece lafziyle okunurdu, şimdi manasıyla da okunuyor. Eskiden hatta Kur'an okunmazdı gazelhanlar gazel söylerdi, Ramazanda fasıllar düzenlenirdi. Osmanlı'da Ramazan fasılları meşhurdur. Ramazan fasıl ayı mıdır? Dolayısıyla kitlesel halde Kur'an'a doğru, yani Ramazanın ruhuna doğru bir yürüyüş var. Bu da bilgiyle orantılı olarak oluyor. Dini ciddiye alarak kaynaklarığyla buluşma gayretinde artış var.


İlk orucunuzu hatırlıyor musunuz?


İlk orucumu sanıyorum 6 yaşımda tutmuştum, ilk orucumu satın alan da rahmetli Ali dedem, babamın babası idi. Ondan önce sanırım yarım bir tekne orucu tuttum. Ben öğlene kadar heralde dayanmışım. Yıkılmış kalmışım, o da demiş ki senin iftarın oldu. Orucu açsın diye tören düzenletmiş, ikinci orucum satın alındığı için hatırlıyorum. Parayı aldığımda para elimde uyudum, sabah ilk işim bakkala gidip 25 kuruşa 25 bisküvi almak oldu. Elimde hala 50 kuruş vardı. Ne güzel alışkanlık bu, 6-7 yaşında çocuğu ibadete alıştırıyorsunuz. Aslında Allah'ın vereceği ödülü çocuk diliyle anlatma  şekli..


Dedenizin, babanızın yaşadığı bir hatıra var mı, eski Türkiye günleriyle ilgili..?


Büyük dedem, babamın dedesi çok uzun yaşadı, 1979'da vefat ettiğinde üniversite talebesiydim, Balkan, Kafkas ve Çanakkale savaşı gazisisiydi. O dedem Türkçe ezan okumadığı için süründürüldü, eziyet gördü. Ondan sonra babam, meşhur 163. Maddeden, vaazından dolayı iki kez ağır cezada yargılandı. Dolayısıyla, dinlerinden dolayı eziyete uğradılar..


İTİKAF BİR ŞÖLENDİR


Ramazanlarda pek bilinmeyin sünnetlerin başında sanıyorum itikaf geliyor.. Neden bilmeyiz bu sünneti?


Çok ilginç, Diyanet itikaftan hiç söz etmiyordu. İtikaf aslında; Peygamberimiz'in hiç terketmediği müekked bir sünnettir. İtikaf aslında, Hira'dır, Hira'yı çağa taşımaktır. Dolayısıyla Allah Rasulü, risalet geldikten sonra kendisine, 40 yaşında vahiyle muhatap olduktan sonra, Hira'yı itikafla hayatına taşıdı. İtikaf bir geceyi bir ömre bedel kılma talimidir. İtikaf budur. İtikaf gibi muhteşem bir imkanı zayi etme lüksü var mıdır mü'minin? Ben deniz Mısır'da okuduğum süre içerisinde, kitle halinde her cami ağzına kadar mutakiflerle dolardı. Kitle halinde.. Dev camilerde, 'bu camide itikafa yer kalmadı' duyuruları olur. Öbür camiye gidersiniz. Bir şölendir itikaf.. Türkiye'de son zamanlarda yeni yeni hatırlanmaya başlanmıştır. Bu anlamda müslümanlar henüz daha itikafın önemini kavramış değiller.


Peygamberimiz nasıl yapardı İtikaf'ı?


Ramazan'ın son on gününde, Peygamberimiz kapanırdı, 'İtikaf' kapanmak demektir. Aslında itikaf zamanı Allah'a adamak demektir. Allah'a adanmış günler, Allah'a adanmış zamanlar..


Peygamberimiz nafile ibadetleri Rabbiyle başbaşa yapardı. Ama itikaf biraz da kamunun şahit olduğu bir ibadetti. Çünkü mescidde yapılıyor, halkın gözü önünde, mesela Peygamberimiz  Ramazanda itikafta iken, annelerimiz de itikafta olurdu. Mescidin içine ip gerilir, annelerimiz o perdeli yerde Efendimiz de orda itikafta bulunurdu.


Itikaf iki saat süreyle de yapılabilir.. Niyet ettiğiniz süre içerisinde dışarı çıkamazsınız o kadar. Insan kendi evinde namaz kıldığı odasında da itikafa çekilebilir.


Peygamberimiz'den nakledeceğiniz bir Ramazan hatırası var mıdır?


Birgün, itikaftan çıkınca, gece vakti, herhalede sahura davetli olmalıydı. Yanında da Safiyye annemiz vardı. Peygamberimiz gece karanlığında giderken, iki kişi sokağın başında çıktı, Peygamberimizle hanımı yanında görüp geri döndüler. Tabii yanındaki hanımın kim olduğunu bilmiyorlar. Peygamberimiz onları arkasından çağırdı. Geldiler, 'niye geri döndünüz, bu yanımızdaki  Allah Resulü'nün eşi Safiyye'dir. Onlar da, 'Fesubhanallah ya Resulallah, bize bu açıklamayı yapmanız gerekmiyor' dediler. Peygamberimiz, 'Şeytan insanın damarlarında, kanın gezdiği ibi gezer, aklınıza bir vesvese gelmesin...' demişti. 


UYDURULAN DİN TEHLİKESİ


Ramazanlarda yaşanan dini ağırlıklı tartışmaları nasıl yorumluyorsunuz?


Halk içindeki din yavaş yavaş kaynağından uzaklaşıyor. İşin kaynağına yönelmiş ehil insanların yaptığı tartışmalar faidelidir. Bir de spekülasyon amaçlı var. Kurban kesmiyor kurbanı tartışıyor, camiye gitmiyor ezanı tartışıyor, ezandan kurbandan bu adama ne diyeceğimiz tartışmalar oluyor. Bu anlamda bu tarz tartışmaların müşterisinin kalmadığını, hatta horozdan kurban edilir diyen Ramazan ruhuna kast eden, hançer saplayan habercilik tarzının geride kaldığını görüyoruz. Mesela uydurulan dinin yerine indirilen dinin yaşanmasını isteyen, bunun sancısını duyan insanların ciddi sohbetleriyle karşılaşıyorum.


Nedir uydurulan din, biraz açar mısınız?


Mesela Eyüp Camii'nin önüne gidip, şöyle bir bakarsanız okunmuş Yasin'leri görürseniz, uydurulan dinden neyi kasteddiğimi orda anlarsınız. Yine kadınların gidip de çaput bağladıkları türbeleri görürseniz, orda uydurulan dinlerle ne kasteddiğimi anlarsınız. Veya birilerine para verip, 'şunu oku, şunun adına' laflarını duyarsanız ne kastettiğimi anlarsınız.


Bu anlamda iki tane din var bu kesin. Bir uydurulan din, bunun kitabı falan yok, insanlar bir şey yapmışlar, yaptıkları şeyin kitapta yeri olup olmadığına baktıkları yok, yaptıkları şeyi dinin içine dahil etmişler, 'bu dindendir' demişler, insanların bir şeyi yapıp dinin içine atma hakları yoktur. Dinin sahibi Allah'tır. Biz dinin sahibi değil müntesibiyiz. Biz İslam'a mensubuz, İslam bize değil, bu anlamda, bu din tamamlanmıştır. Kim bu dinin içine bu dinden olmayan bir şeyi sokarsa, 'Bu din tamamlanmıştır' diyen Allah'ı yalanlamış olur. Adet olarak yapsın, ama ibadet diye göstermesin. Adet ibadetleşirse, ibadet de adetleşir. Unutmamak lazım, cahiller dinden iskonto yapar, cahil sofular da dine zam yaparlar. İkisi de bir.


EN BÜYÜK TEHLİKE DÜNYEVİLEŞME


Çok farklı söylemde hoca ya da ilahiyatçılar tezahür etti. Sokaktaki insan nasıl doğruyu seçecek?


Bunu hayra yormak lazım, tartışmanın olmadığı yerde herkes sahtesine mahkum ediliyor demektir. Karnın ağrıdığında dahiliyeye gidiyorsun, beyninde şikayetin varsa nöroloğa gidiyorsun, en cahili bile böyle yapıyor..  Peki insanın dini ağrırsa insanlar niye uzmanını aramıyorlar. Bakın şartları söylüyorum;


1- O kişinin yaşantısına bakacaklar, hayatı ile söylemi birbirine uygun mu.


2- Bu insan, din üzerinden kazanan mı, varlığını dine adamış olan Allah adamı mı?


3- Bu adam kitleleri memunun etmek için konuşan, kamuoyuna din adına afyon şurubu verip milleti uyuşturan biri mi, yoksa bu adam gerçekten söylediklerinin altına imza atmış, gerektiğinde bedelini korkmadan ödemiş veya ödeyen biri mi?


4- Bu adam konuştuklarını kitaba uygun mu konuşuyor. Bu dört kritere baksınlar, vallah bulurlar. Hele hele bilginin bir tık kadar yakın olduğu böyle bir zamanda böyle bir şey asla mazeret değildir.


Günümüzde müslümanlar için en büyük tehlike nedir?


Aziz kardeşim en ciddi tehlike ve tehdidi, dünyevileşme olarak görüyorum.  Müslümanlar açısından bundan daha büyük bir tehdit görmüyorum. Müslümanları bekleyen değil, içinde oldukları en büyük tehlike dünyevileşme.. Zira dünyevileşme müslümanları dağıtıyor, bozuyor.. 28 Şubat bir sopaydı, şimdi bir havuç dönemini yaşıyoruz. Sopa döneminde vermediğimiz tavizleri havuç döneminde veriyoruz gibi geliyor. Sopa bizi dağıtmadı hatta topladı, havuç bizi dağıtıyor gibi geliyor. Onun için dünyevelişme diyorum.


Sahipsiz kitelelerde ciddi bir yozlaşma var. Sahipli olan, kaynaktan beslenen kesimlerde bunu görmüyorum.


DEVLETİN DİNİ ADALETTİR


Devletin dini olabilir mi? Müslümanlar dini bir devlet kurmakla sorumlu mudur?


Devlet eliyle dine sıcak bakmıyorum, yani devlet eliyle dindarlık münafık üretir. Dolayısıyla devlet değil, millet dindar olmalı. Devlet eğer olacaksa, hekem olsun asli görevlerini yapsın. En iyi devletin adalet, şefkat devleti olduğuna inanıyorum. İslamın devleti değil, İslam'ın ümmeti olur. Ümmetin devleti olur.


Peki, İslam'ın ceza yaptırımlarını kim uygulayacak?


Eğer İslam'ın cezai hukukuna sıra gelmişse, ümmet onu uygular, çok hukukluluk zemininde kendi müntesiplerine onu uygulayacak zemini oluşturur. Eğer sıra oraya gelmişse.. Onu kimse durdurumaz, ama o ağacın meyvesi.. Şimdi ortada ağacın yaprağı yok, dalı yok, gövdesi yok, ortada fidan bile yok. Fidan olmadan meyvesini tartışıyorsak yanlış tartışıyoruz. İslam; insanda önce vicden yaratır, İslam'ın müntesibinde yarattığı vicdan ile o müntesib, suç işleyince beni temizle diye cezayı kendisi ister. Böyle olmuştur Kur'an'ın ilk neslinde.. Yoksa devletlerin elinde İslam ceza hukuku bir deli kamçısına döner, zalim kılıcına döner, büyük çalanlar küçük çalanların, büyük hırsızlar küçük hırsızların elini keserler, millete de 'bakın şeriat bu' derler.. Şeriatı da maskara ederler.