29 Nisan 2024 Pazartesi / 20 Sevval 1445

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatih Şahin: 7 buçuk milyon genç temsil edilmesin mi?

Nüfusumuzun yüzde 10’u 18-25 yaş grubunda. Hak ve yükümlülükler açısından kanun önünde reşit olan herkes için seçmek gibi seçilmek de bir insan hakkıdır. Biz bir çifte standardı ortadan kaldırıyoruz.

Fadime Özkan20 Mart 2017 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Fatih Şahin: 7 buçuk milyon genç temsil edilmesin mi?

Seçilme yaşını 25’ten 18’e indiriyor anayasa değişikliği. Ve şöyle bir yorum var kamuoyunda dolaşan: “AK Parti’nin kendi tabanında bile rağbet görmedi”. Öyle mi, sahadan geri dönüşler nasıl? AK Parti 18 yaşla ilgili ne umdu, ne buldu?

Milletvekili seçilme yaşının 18 indirilmesi bizim hükümet programlarımızda var. Yeni değil. Sürekli değerlendirilen, tartışılan bir konuydu. Ancak bu anayasa değişikliği teklifinde yer verme imkânımız oldu. Biz meseleye demokratik bir perspektiften bakıyoruz. 25 yaş altındaki genç kardeşimiz nasıl vergilerini tam ödüyorsa; nasıl sözleşmeye imza atıp gereğini yerine getiriyorsa; Allah korusun bir suç işlediklerinde cezasını tam çekiyorlarsa, nasıl evlenip çoluk çocuk sahibi olabiliyorlarsa yani hak ve yükümlülükler karşısında nasıl tam mesuliyetleri söz konusuysa ve nasıl seçebiliyorlarsa aynı zamanda seçilebilsinler diyoruz. Yani belirli bir yaşın üstü nasıl seçilmesin demiyorsak belirli bir yaşın altı da seçilmesin demek de demokratik bir yaklaşım değil. Biz bir çifte standardı ortadan kaldırıyoruz. Seçmek seçilmekten daha büyük bir sorumluluk gerektirir. 18-25 yaş aralığında 7.5 milyon genç kardeşimiz var. İstiyoruz ki parlamentoya yansısın. Bu değişiklik hayata geçtiğinde 20'li yaşlarda gençlerle dolmayacak parlamento. Mesela milletvekili seçilme yaşı daha önce 30’du, 25’e biz indirdik. O dönemde 30 yaşın altında 3 milletvekili arkadaşımız vardı parlamentoda. Şimdide 25’ten 18’e indirildiğinde muhtemeldir ki 20'li yaşlarda 8-10 milletvekili genç arkadaşımız olacaktır.

GENÇLERİN ENERJİSİ MECLİSE YANSIYACAK

600 milletvekili içinde belki 10 kişi 7 buçuk milyon gencin temsilini sağlayacak, enerjisini, taleplerini iletecek…

Evet. 8-10 kişi gençlerin bakış açısını, gençlerin hassasiyetlerini, ihtiyaçlarını parlamentoda ifade etmek açısından çok önemli. Başta ben olmak üzere bu işi birçok siyasetçiden daha iyi yapabilecek eğitimli, donanımlı, vatan ve millet sevdasıyla yanıp tutuşan genç arkadaşlarım olduğunu biliyorum. Bu enerjiden yararlanmamak Türkiye için büyük bir kayıptır. Biz bu enerjinin parlamentoya da yansıması amacıyla bu düzenlemeyi gerçekleştiriyoruz. Dünya ölçeğinde meseleye baktığımızda da birçok ülkede milletvekili seçilme yaşı 18. Dünya gençleri milletvekili seçilme hakkından yararlanırken ülkemizin gençlerinin yararlanmaması ülkemiz açısından kayıp olur diye düşünüyoruz. Bu manada bir standart oturtmak ve demokratik bir hakkı teslim etmek anlamında böyle bir adım atıyoruz.

KILIÇDAROĞLU UTANMADAN YALAN SÖYLÜYOR

Kılıçdaroğlu diyor ki “18 yaş hakkını garibanın, işçinin oğlu mu seçilecek? Beyler kendi çocuklarını askerden kaçırmak ve kıyak emeklilik kazandırmak için getiriyorlar”. Öyle mi?

Maalesef son dönemde başvurdukları apaçık ve yaralayıcı yalanlarından biri bu. Şimdiye kadar AK Partili genç milletvekillerinin hangisi birinin oğlu, birinin yakınıydı? Bendeniz 31 yaşında milletvekili oldum. Bir emekli öğretmenin oğluyum. Bu manada bir imtiyaz, bir ayrımcılık, kayırma AK Parti’de kesinlikle olmaz. Kaldı ki AK Parti gibi toplumun çok büyük bir kesimine hitap eden bir partinin toplum vicdanını yaralayacak böyle adımlar atması söz konusu olamaz, mümkün olmaz. Bizim tabanımız da, halkımız da buna izin vermez. Bu tamamen toplumu kışkırtmak amacıyla söylenen bir yalan.

AK PARTİ VEKİLİNİN ÖZ YEĞENİ ŞEHİTTİR

Belki şuna da açıklık getirmek lazım: AK Partili vekillerin ve akrabalarının çocukları askere gitmiyor mu?

Böyle şey mi olur. Hiç bir ayrımcılık söz konusu değil. Giresun Milletvekilimiz Cemal Öztürk’ün öz yeğeni daha geçen ay El-Bab’da şehit oldu. Toplum bunu belki halen bilmiyor, belki bilmesi de gerekmiyor ama Ak Partili birçok vekilin yakınları terörle mücadelede muvazzaflar, bu mücadeleyi yürütüyorlar.

ESKİ SSK MÜDÜRÜ BİLMİYOR MU?

Bir de 18 yaşında jet emeklilikten bahsediyor CHP?

Açık bir yalan bu. Aslında konuyu en iyi bilenlerden birisi olmalı Kemal Kılıçdaroğlu eski bir SSK genel müdür olması hasebiyle. Ama kişinin hem prim gününü, hem yaşını doldurması gerektiğini bildiği halde o kadar açık şekilde, yüzü kızarmadan yalan söylüyor ki. Yaş ve prim dolmadan bu ülkedeki hiç kimsenin cumhurbaşkanının da, başbakanın da, milletvekilinin de emekli olması söz konusu değildir.

MİLLETVEKİLİ SAYIMIZ AVRUPAYA GÖRE ÜÇ KAT AZ

“600 milletvekiline ne gerek vardı, 550 vekil Türkiye’ye yetmiyor mu” da diyor Hayırcılar?

Parlamenter başına düşen nüfusa baktığımızda Türkiye’de 143 bin kişiye 1 milletvekili düşüyor. Seçmen üzerinden bakıldığında ise 103 bin seçmene 1 milletvekili düşüyor. AB’nin ortalaması ise 53 bin. Nüfusumuzun benzerlik arz ettiği Almanya’da bu rakam 123 bin, İspanya’da 75 bin, İtalya’da 63 bin. Bugün Almanya Parlamentosunda 630, İngiltere parlamentosunda 650, İtalya parlamentosunda 630 milletvekili var. Bildiğiniz üzere 1960’dan sonra Türkiye’de iki kamaralı bir sistem vardı ve 600’ün üzerinde milletvekili ve senatör söz konusuydu. Nüfus da şu anki nüfusumuzun yarısından bile çok daha az. 550 rakamına 1995’te geçildi, 450’ydi, 550 oldu. Ben o günkü TBMM ihtisas komisyonu ve uluslararası komisyonlarla bugünkü komisyon rakamlarını çıkardım. Yaklaşık iki kat artmış komisyonlar. Bizim önerdiğimiz sistemde parlamento çok daha güçlenecek. Parlamentonun güçlenmesi demek komisyon çalışmalarının daha fazla ön plana çıkması demek. Komisyon sayılarının fazlalığından dolayı halihazırda birden fazla komisyon üyesi olan milletvekilleri var. Öte yandan sıklıkla TBMM çatısı altında araştırma komisyonları kuruluyor. Bazen milletvekillerimiz iki ihtisas komisyonu, bir uluslararası komisyon, bir de araştırma komisyonu üyeliği gibi durumlarla karşıkarşıya kalabiliyor. Bu nedenle 50 milletvekili artışına Türkiye’nin nüfus artışı, parlamentonun güçlenmesi, komisyon sayılarının artırılması nazarı itibarıyla baktığımızda gayet makul bir sayı. Temsilin güçlenmesi, milletvekillerinin halkla daha sağlıklı bir iletişim kurmaları açısında da bu artış Türkiye’nin ihtiyacıdır.

GÖZÜNÜ AÇIP AK PARTİ’Yİ GÖREN GENÇLER…

AK Parti 2002’den beri iktidarda. Bugün 18 yaşında olan ve oy kullanacak bir genç için gözünü çevreye çevirdiği yaşlardan itibaren AK Parti var. Öncesini bilmiyor, koalisyonu, istikrarsızlığı, antidemokratik uygulamaları, ayrımcılığı bilmiyor. Erdoğan’ın, AK Parti’nin seçilmiş olduğu gerçeğini unutup, olgu farklı olsa da o üretilmiş algıya, tek adam, tek parti yakıştırmasına kapılabilir. Gezi’de böyle bir durumun altı çizilerek Gezi’ye bir gerekçe üretilmişti. Bu durumu sorun olarak görüyor musunuz? Nasıl ayrıştırmak ve yönetmek niyetindesiniz?

Bu evet yönetmemiz gereken bir konu ama çok da zor bir konu olduğunu düşünmüyorum çünkü AK Parti her zaman vizyoner bir parti olmuştur. Demokratik standartları yükselten bir parti, özgürlük alanlarını mümkün olduğunca genişletmekten yana bir parti. Gerek ülke içerisinde gerek dünyada statükoyla mücadele ederek siyaset yapan bir parti. AK Parti’nin bu mücadeleci, özgürlükçü tavrı gençler tarafından da hüsnü kabul görmektedir. Bugüne kadar görmüştür, bundan sonra da görmeye devam edecektir.
Gezi olaylarından bahsettiniz ama ondan sonra 4-5 kez daha sandık kuruldu ama böyle bir yaklaşım nedeniyle oy kaybına uğradığımız bir seçim olmadı. Gençler sandık kurulduğunda toplumun diğer kesimlerinden çok farklılaşmadan gidip oylarını yine AK Parti’den yana kullandı.
AK Parti de gençlere ön açan bir parti. Sadece siyasette değil hayatın her alanında, eğitimde, kültürde, sanatta, sosyal hayatta gençlerin aktör olabilmesi için önündeki engelleri kaldıran bir parti olmuştur. Gençlik kollarından gelip genel merkezde, grup yönetiminde, bakanlıklarda, milletvekilliğinde görevler alan çok arkadaşımız var. Bu durum gençlere cesaret veren, gençlere AK Partinin önem verdiğini, söz verdiğini, cesaret verdiğini ortaya koyan bir gelişmedir. Bu husus, üzerinde durmamız gereken ama bu güne kadar rahatlıkla aştığımız ve bundan sonra da aşabileceğimiz bir durumdur.

***

Avrupa’da yükselen Türk düşmanlığı Hollanda’da patlak verdi. ‘Evet’ propagandası yapacak olan siyasetçiler engellenirken ‘Hayır’ için çalışan CHP ve HDP’lilere davet var. Keza PKK ve FETÖ rahatça hayır kampanyası yapabiliyor halka açık yerlerde. Şahsi değerlendirmeniz nedir?

Bu durumun Avrupa’daki seçimlerin çok ötesinde olduğunu düşünüyorum. Bir taraftan Avusturya bir taraftan Belçika, Hollanda, Almanya, İtalya neredeyse tüm Avrupa ülkeleri sıraya girmiş durumda. Bu yalnızca gerek Türkiye’deki gerekse Avrupa ülkelerindeki seçimlerle açıklanabilecek bir durum değil. Topyekün bir saldırıyla karşı karşıyayız. Tabiri caizse haçlı zihniyeti hortladı. Cemil Meriç’in Avrupa’nın bize bakışıyla ilgili çok güzel bir tespiti var, bugünlerde daha da anlamlı. “Avrupa’nın gözünde biz Osmanlıyız. Osmanlı yani İslam, karanlık ve tehlikeli bir yığın düşman”. Maalesef Avrupa koşar adım Ortaçağ karanlığına gömülüyor. 2008 krizinden sonra yaşanan ekonomik daralmanın ardından son dönemlerde demokratik daralma da yaşanıyor. Demokrasi, insan hakları, temel hak ve hürriyetler gibi önem verdiğini ifade ettiği değerleri ayaklar altında aldığını görüyoruz. Bu çok büyük bir ikiyüzlülük ve samimiyetsizlik… Avrupa’nın geleceği açısından da endişe verici bir durum...

IRKÇILIK GENLERİNDE VAR

Avrupa’daki birçok ülkenin, mesela Hollanda’nın sömürgeci bir geçmişi var. Son yüzyıl, özellikle son yarısı bunu perdeleyebildikleri bir yüzyıl oldu. Uluslararası sözleşmeler yazdılar, hak ve özgürlükleri yücelttiler. Şimdi ne oldu da düştü bu maske?

Birinci ve ikinci dünya savaşı Avrupa’da büyük yıkımlara neden oldu. Bu yıkımı ortadan kaldırmak, yeniden ayağa kalkmak için bu değerlere sarıldılar. Ama kökenlerinde olmadığı için de sürdürülebilir olmadı ve kendi ürettikleri değerleri, hukuku ayaklar altına alıyorlar. Bakanlarımıza karşı geliştirdikleri tavır açık biçimde Viyana Sözleşmesine aykırı... Yüzyıllardır Avrupa’da hâkim olan zihniyetin günümüze yansıması diyebiliriz.

Küresel güç savaşı var, bölgemizde haritalar değişiyor, büyük bir değişimin eşiğindeyiz. Bununla alakalı olabilir mi makyajın akmasında?

Elbette. Kendilerinden olmayana tahammülsüzlük zaten vardı ama sınırlar değişirken ortaya çıktı. Birinci dünya savaşı sonrasında oluşturulmuş sınırlar mühendislik faaliyetiyle oluşmuş sınırlardı, artık sürdürülemeyeceği de anlaşıldı. Bu yüzden küresel ölçekte yeniden bir hareketlilik var. Asıllarına bu yüzden döndüler.

GÜÇLÜ TÜRKİYE’DEN KORKUYORLAR

Türkiye’den siyasetçiler Avrupa’daki vatandaşlarına seçimlerle ilgili ilk kez propaganda yapmıyor. Kriz ilk yaşandı ama. Konjektürel olarak açıklaması ne bunun?

Şimdiye kadar Avrupa ülkeleri Türkiye üzerindeki emellerini maşalar ve taşeronlar üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyordu. En son 15 Temmuz’da bunu denediler, muvaffak olamadılar. Wilders’in “15 Temmuz maalesef başarılı olamadı” sözünü hepimiz hatırlıyoruz. “Askeri rejim Erdoğan rejiminden daha iyidir” sözlerini hatırlıyoruz. Bu manada biz 16 Nisan halk oylamasının 15 Temmuz’un cevabı niteliğinde olacağını düşünüyoruz. Yaşananlar dediklerimizin Avrupa tarafından teyit edilmesi demektir. Çünkü sandıktan evet çıkmasından büyük tedirginlik duyuyorlar demektir. Türkiye’nin daha da güçlü olmasından, bölgesel ve küresel çapta etkinlik alanını genişletecek olmasından tedirginlik duyuyorlar. Türkiye’nin güçlenmesiyle tekerlerine çomak sokacağını, kurdukları hiç de adil olmayan sistemin çökeceğini düşünüyorlar. Bundan dolayı da Türkler evet demesin diye seferber olmuş durumdalar. Demek ki kendi taşeronlarına güvenmiyorlar. Kendi işlerini kendileri halletmeyi istiyorlar. Daha önce kullandıkları taşeronların başarılı olamayacağını şimdiden gördüler ki bizzat meseleye el koyuyorlar.

AVRUPA’NIN BİR PARÇASIYIZ

Türkiye devletlerarası mütekabiliyet gereği, barbarlaşan ülkelere bir karşılık veriyor. Büyükelçiye gelme dendi, hava sahası kapatıldı vb. Maruz kaldığımız çirkinlikle Hollanda’ya verilen tepki denk midir? AB Bakanı Çelik geri kabul antlaşmasının tek taraflı olarak iptal ihtimalinden bahsetti. Türkiye Avrupa’yla ilgili bir karar eşiğinde mi?

Biz sırtımızda yumurta küfesi olmasının sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Aynı sorumluluğu Avrupa’daki hükümetlerin göstermediğini görüyoruz. Biz mümkün olduğunca tansiyonun düşürülerek sorunların aşılması taraftarıyız. Elbette ki ülkemize, bakanlarımıza yönelik küstahlıklar asla yanlarına kalmayacak, bedeli kendilerine ödetilecektir. Öte yandan Avrupa devletleriyle yüzyıllardır devam eden ilişkilerimiz söz konusu. Türkiye gerek coğrafya, gerek tarihi, gerekse ekonomik olarak Avrupa’nın bir parçası. Bundan sonra da böyle olmaya devam edecek. Kendini bilmez siyasetçilerin Türkiye ve Avrupa ilişkilerine zarar vermelerine izin vermeyeceğiz. O yüzden mümkün olduğunca suhuletle sorunların çözümü için adımlar atıyoruz. Avrupa milletleriyle Türk milleti arasında sorun oluşmaması, yaşanan sorunların derinleşmemesi amacıyla sorumlulukla hareket ediyoruz.

CHP’YE TAŞERE EDİLEN İŞLER

CHP’nin bu konudaki tavrını nasıl buluyorsunuz?

Çok ikircikli davranıyorlar, bir taraftan Avrupa programlarını doğru şekilde iptal ediyor, öte taraftan bunun ‘Evet’e yarayacağını söylüyorlar. Bir kafa karışıklığı var. Yaşananları tam doğru şekilde değerlendirebildiklerini düşünmüyorum.

Neden?

Kendilerine daha önce bazı işleri taşero edenlerin artık onlara güvenmemesinden dolayı bir şaşkınlık yaşadıklarını düşünüyorum. Bence Avrupa devletlerinin yönetimlerinin bu meseleye el koymuş olması Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin gözden çıkarılmış olduğunun da bir ifadesidir.

CHP SANDIK GÖRÜNCE DEĞİŞİR

CHP bizi şaşırtan bir referandum politikası yürütüyor. Ekimden beri sert bir dil ve üslup kullanıyordu, iç savaş çıkar, kan dökülür diyordu, Mart başında taktik değiştirdi. Aniden AKePe demeyelim AK Parti diyelim, Tayyip demeyelim Sayın Cumhurbaşkanımız diyelim gibi… Genetiğinin dışında bir görünüme bürünmesinin sebebi nedir? Avrupa’da işbirliklerini riske etmek pahasına?

Ben buna katılmıyorum. Çünkü daha birkaç hafta öncesi Kemal Kılıçdaroğlu “sandığa gidecek onurunuzla, şerefinizle, haysiyetinizle ‘Hayır’ vereceksiniz” dedi. Evet, diyecek vatandaşlarımızı onursuzlukla, şerefsizlikle, haysiyetsizlikle itham ederek. Kısa süre önce anayasa değişikliğinin kansız olamayacağını ifade etti. Daha dün Giresun’da CHP’li bir vekil ‘Evet’ vereceğini söyleyen bir vatandaşımıza yumrukla saldırdı. Yine Kılıçdaroğlu’nun ‘Evet’ diyecek vatandaşlarımızı vatan hainliğiyle suçladığını görüyoruz. Sandık ne zaman milletin huzuruna konulacak olursa CHP’nin benzer kandırmacalara başvurduğunu görüyoruz. Mesela daha önceki seçimlerde çarşaflı vatandaşlarımıza rozet takmak gibi girişimleri olmuştu. Ancak genetik kodlarıyla uyumlu olmadığı için sürdüremediler. Bunların inandırıcı olması için uzun süreli tekrarı ve uygulanması gerekir. Sandık göründüğünde milletin hoşuna gidecek şeyleri yapmanın toplumda bir karşılığı olmadığını biliyoruz. Zaten sürdüremiyor, milletin değerleriyle kavga etmeye, milleti tehdit etmeye devam ediyorlar.

KİM TERÖRİST KİM VATANDAŞ

Malum Türkiye’ye saldıran terör örgütlerinin tamamı Hayır diyor, hayır kampanyası yürütüyor. HDP için sorun yok, hiç oralı olmuyor ama CHP terör örgütleriyle aynı cepheden olmayı sorun etmeyip “teröristler de hayır diyor” denmesinden rahatsız oluyor. Yorumunuz ne?

Söylediklerimizi çarpıtıyorlar. PKK, DHKPC, FETÖ, DAEŞ ve son olarak da Barbar Avrupa ‘Hayır’ cephesinde. Bizim bu tabloyu önlerine koymamızda nasıl bir hata olabilir ki. Elbette bu değişikliğe vatandaşlarımızın çeşitli sebeplerle ‘Hayır’ demesini saygıyla karşılıyoruz. Hayır demek de, hayır propagandası yapmak da saygıdeğerdir. Ama hayır oyu çıkmasının bütün terör örgütlerini cesaretlendireceğini, Türkiye üzerindeki emellerini daha da güçlendireceğini halkımızın önüne net şekilde koymamız gerekiyor. Hayır çıkması durumunda Türkiye'nin nelerle karşılaşabileceğinin ipuçlarını şimdiden topluma vermemiz gerekiyor. Bu ikisini birbirinden ayırt etmek lazım. Ebetteki hayır diyecek vatandaşlarımız terörist değil. Ama bütün terör örgütlerinin hayır dediği gerçeğini de topluma bizim sunmamız gerekiyor.

HAYIR ÇIKARSA SİYASETİN KİMYASI BOZULUR

Peki, Hayır çıkarsa mesela ne olur Türkiye de?

Öncelikle şunu söyleyeyim. Biz bu iş için ilk adımı attığımız andan itibaren Evet çıkacağından eminiz. Zaman ilerledikce de evet oylarının yükseldiğini, kararsızların evet lehine eridiğini görüyoruz. Ama tabii ki bu bir sandık. Sandıkta farklı bir sonuç çıkması durumda hayır diyen terör örgütlerinin cesaretleneceğini, özgüvenle Türkiye’ye saldıracakları gerçeğini de görmemiz gerekiyor. Bunun çok ciddi sosyolojik ve siyasi sonuçları olacaktır. Siyasetin kimyası üzerinde çok olumsuz etkileri olacaktır.

Ne olur o olumsuz sonuçlar? Yüzde 50 ile iktidar olmuş AK Parti hükümeti için yüzde 51 ile cumhurbaşkanı seçilmiş Erdoğan için bir sorgulama süreci mi başlar, erken seçim mi olur, ne olur?

Şimdiden bu konuda bir şeyler söylemek mümkün değil. Ama ciddi siyasi sonuçları da olacağını söylemek ile yetinmeliyiz şu anda.

17 NİSAN SABAHI NASIL UYANACAĞIZ

Kemal Kılıçdaroğlu dedi ki; “16 Nisanda sandıktan hayır çıkarsa Türkiye’de hiçbir şey değişmeyecek. Erdoğan Cumhurbaşkanı, AK Parti iktidar olmaya devam edecek. Dolayısıyla hayır demekten korkmayın”. Kılıçdaroğlu'nun yorumunu bir tür tuzak olarak mı görüyorsunuz, cevabınız nedir?

Şimdiye kadar AK Parti bütün sandıklardan alnının akı ile çıktı. Halkımızın büyük oranda teveccühüyle. Aksi bir durum çok ciddi siyasi sonuçlar doğuracaktır. Daha demokratik ve daha fonksiyonel haklar getirecek olan bir teklifin halk tarafından kabul edilmemesi gibi bir durumu siyasi bir reaksiyon olarak değerlendirmek gerekir. Bundan dolayı da ciddi siyasi sonuçları olacaktır diye düşünüyorum.

Dolayısıyla Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi olmayacak?

Evet, 17 Nisan sabahında biz Evet çıkacağını, aydınlık, güzel bir Türkiye sabahına uyanacağımızı düşünüyoruz. Aksi durumda da aksi bir sabaha uyanacağız.

ETKİN TERÖRLE MÜCADELE İÇİN EVET

AK Parti diyor ki; “yeni sisteme geçtiğimizde Türkiye terörle mücadelesini daha güçlü şekilde yapacak ve terör bitecek”. Ana muhalefet de diyor ki “Şu an yapmak isteyip de yapmadığınız ne ki bunu 16 Nisana bağlıyorsunuz?” Terör ile ilgili evet-hayır neyi değiştirecek?

Öncelikle anayasa değişikliğinin karşısında duran terör örgütlerinin cesaretleri kırılacak, moralleri çökecektir. İkincisi, yeni sistemle birlikte karar alma mekanizmaları hızlı işleyeceği için alınan kararlar hızla uygulanacağı için devlet artık yapmak istediklerini daha çabuk yapabilecek, terörle mücadele konusunda daha fazla mesafe alınacak, terör Türkiye'deki gündem sıralamasında arka sıralara itilecektir. Bürokratik vesayetten, hantallıktan şikâyet ediyoruz hepimiz. Bizi bu anayasa değişikliğine iten saiklerin de başında geliyor bu. Artık mevcut icraat siteminin Türkiye'nin ihtiyaçlarını karşılamadığının, Türkiye'nin gerek terörle mücadele, gerekse ekonomik hedefler konusunda ihtiyaçlarını karşılamadığında bizi hedefimize götürmediğini iyi biliyoruz. Birçok alanda olduğu gibi terörle mücadele konusunda da yeni sistem devletimizi daha güçlü kılacak.

YA HAYIR ÇIKARSA…

Şöyle bir benzetme yapılabilir mi? 7 Haziran öncesinde benzer bir motivasyonla CHP ve HDP birlikte hareket etti ve AK Parti yüzde 41 oy almasına rağmen bir hükümet kurulamadı. Hükümetsiz ve belirsiz bir ortamda sadece bir ay sonra PKK ateşkesi bitirip hendek terörünü başlattı. Evet çıkmazsa benzer bir türbülans mı yaşanır?

7 Haziran sonrasında terör örgütleri nasıl cesaret bulduysa, yatırımcılar Türkiye'ye karşı daha temkinli davrandıysa, yatırımlar yavaşladıysa bir benzeri yaşanabilir, olumsuz bir sonuç çıkması durumunda.  Hatta daha da şiddetlisinin yaşanacağını düşünüyorum.

CHP BURNUMU KIRMA SUÇUNU SAHİPLENİYOR

Referanduma giden tasarı iki parti arasında müzakere edildi, komisyonda çalışıldı ve genel kurulda oylandı. Lakin başrolünde CHP’lilerin olduğu şiddet sahneleri de hiç eksik olmadı. Siz ise maruz kalanlardan biriydiniz. CHP vekili Nefi Kara taammüden burnunuzu kırdı. Şu an nasılsınız? Ne oldu hukuki süreç? Kara özür diledi mi? Kılıçtaroğlu geçmiş olsun dedi mi?

Sağlığım gayet iyi. Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum, gerek fiziki saldırısı nedeniyle, gerekse daha sonraki bu hukuka aykırı eylemini öven açıklamaları nedeniyle. Tahkikat sürdürülüyor. Artık benim gündemimde değil, yargısal süreç devam edecek. Ne Sayın Kılıçdaroğlu ne kendisi özür dileme teşebbüsünde bulunmadı. Öyle bir beklenti de söz konusu değil zaten.

Kılıçdaroğlu Nefi Kara’yı ziyarete gitti ama?

Ona da şaşırmadım. Bir şahsın gerçekleştirmiş olduğu bu çirkin davranışın arkasında CHP olarak kurumsal olarak durduklarını gösteriyor.