29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Çocuğunuza iç çamaşırı dokunulmazlığını ve hayır demeyi öğretin!

Prof. Dr. Tolga Dağlı: Çocuklarınızı birer birey olarak, yetişkinlerle aralarında mesafe olduğu bilgisiyle yetiştirin. Hem kendilerine hem size güvensinler. Gerektiğinde “hayır!” diyebilsinler ve gelip olayı size anlatabilsinler.

Fadime Özkan18 Nisan 2016 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Çocuğunuza iç çamaşırı dokunulmazlığını ve hayır demeyi öğretin!

Ailelerin belki de en büyük kabusu çocuğunun başına bir kötülük gelmesi. Ama geliyor ne yazık ki. Gün geçmiyor gündeme bir tecavüz haberi düşüyor. Her bir haberde haklı olarak sarsılıyor, öfkeleniyor, üzülüyor, suçludan sorumludan hesap soruyoruz. Peki ya mağdur çocuğa ne oluyor bu arada? Narin bedeni ve ruhu bu travmayı atlatabiliyor mu? Ona gerçekten yardım etmek mümkün mü? Çocuklarımızı korumak için aile olarak, devlet olarak ne tür tedbirler almalıyız? Bu konuya yıllarını vermiş Marmara Üniversitesi Çocuk KorumaUygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü, Çocuk Koruma Merkezlerini Destekleme Derneği (ÇOKMED) Başkanı Prof. Dr. Tolga Dağlı ile konuştuk. Prof. Dağlı ailelere, kamuoyuna çok mühim bilgiler verdi. Lütfen okuyun, okutun, okunmasını sağlayın ki artık hiçbir çocuğun başına böylesi bir kötülük gelmesin.

Çocuk istismarı dendiğinde ne anlamalıyız?

Daha cinsel istismar üzerinden konuşuluyor ama boyutları var. Çocuk istismarını ihmalle birlikte anmak gerek. İstismar dediğimizde “yapılmaması gereken bir şeyin yapıldığını”,  ihmal dendiğinde “yapılması gereken bir şeyin yapılmadığını” anlamalıyız. İstismarın üç boyutu var. 1) Fiziksel istismar; dövme, dayak atmak, yaralamak, yakmak, fiziksel olarak vücuda zarar vermek. 2) Cinsel istismar 3) Duygusal istismar. Duygusal istismar çocuğu sürekli olarak duygusal yönden yaralama hali. Kötü davranmak, çocuğu aşağılamak, isim koymak. Görünmez ama ağır bir şeydir duygusal istismar. İhmalde ise çocukla ilgili yapılması gereken fiziksel; bakım, duygusal; ilgi sevgi, sağlık; takip, eğitim; vermek gibi yapmamız gereken şeyi yapmıyorsak çocuğa zarar veriyoruz demektir.

İstismarda da, ihmalde de kasıt var sanki?

Her zaman kasıtla olmuyor, her birinin özelliği farklı.

İSTİSMARIN YÜZDE 85’İ AİLE İÇİNDE!

Cinsel istismarın fark edilmeme, ortaya çıkmama gibi bir riski var ve haliyle herkesi korkutuyor bu durum. Hem mevcut durumu anlamak, hem olan vakalarda ne yapılacağını bilmek hem de bundan sonra zinhar olmaması için eksikleri yanlışları bilmek gerekiyor. O yüzden izniznizle oraya yoğunlaşalım.  

Elbette. Basit bir tanım yaparsak cinsel istismarda; bir çocuk ve bir yetişkin var. Ya da yaşça daha büyük bir çocuk var ama bir şekilde ondan büyük ve güçlü, ya onun bakımından sorumlu, ya bir güven ilişkisi var aralarında. Ve o yetişkin ya da büyük/güçlü kişi kendi cinsel tatminlerini isteklerini gereksinimlerini tatmin etmek için çocuğu kullanıyor.

Çocuk cinsel istismarı çok boyutlu, geniş bir konu. O yüzden anlaşılması zor. Aynı anda hem fiziksel cinsel hem duygusal istismar boyutu olabilir. Meselenin sosyal, kültürel, ahlaki, hukuki boyutları da var, bu bütünlük içinde görmek lazım.

Bir haber çıkıyor, haber medyayı günlerce hatta haftalarca işgal edilebiliyor. Bu sadece Türkiye’de değil her yerde her zaman olabiliyor. Toplumlar bir taraftan buna şiddetle karşı çıkıyor onaylamıyorlar fakat diğer taraftan konuyla ilgilenmeyip inkar ederek, aslında sorunu görünmez kılarak devamını sağlıyorlar.

Ensest mesela aile içinde, baba başta olmak üzere anne babanın ya da bir yakının çocuğu istismar edebileceğine inanılmıyor ama gerçek bunun tam tersi. Şu anda bilinen istismar vakalarının yüzde 85’i aile içinde. Dünyada da böyle. Oranlar biraz değişebiliyor ama aile içinde olursa saklanabiliyor.

AİLE İÇİNDE TEKRARLANIYOR

Başlıkları tek tek açalım isterim. Ki aileler, her kurum, her kişi faydalanabilsin bu bilgilerden. Yüzde 85 oranında dediğiniz aile içi istismarla başlarsak…

Cinsel istismar büyük bir yelpazedir, bunun içinde her türlü eylem var. Sadece tecavüz olarak düşünmemek lazım. Fiziksel temas olabilir ama olmayabilir de. Çocuğa cinsel içerikli şeyler seyrettirmek, konuşmak, cinsel organlarını göstermek, pornografik materyal seyretmek gibi bir sürü şey. Ve bunu bir kere oldu diye de düşünmemek gerek. Genel olarak uzun bir sürece yayılıyor, defalarca tekrarlıyor. Ya aynı kişiyle tekrarlıyor, ya başka kişilerle tekrarlıyor. Baba, amca, dayı, ağabey, enişte hatta dede, komşu, bir tanıdık...  Çocuğun tanıdığı, yakın olduğu biri yaptığında istismar genelde uzun sürüyor.

KIZ ÇOCUKLAR İKİ KAT FAZLA

Hep erkek mi istismarcılar?

Ağırlıklı olarak evet. Ve ağırlıklı olarak kız çocukları. Ayrılmış anne baba, annenin erkek arkadaşı gibi süreçlerde ya ailenin tam içinden ya ailenin tanıdığı bildiği birisi. Oran yüzde 85. 0-18 yaş arası çocuk tanımına girer ve bir kız çocuğunun 18 yaşına kadar olan hayatında cinsel istismara uğrama oranı yüzde 20. Erkek çocuklarda yüzde 10. Türkiye’de de, dünyada da böyle. Tam doğru rakamı bulmak çok zor, bazı o çalışmalardan hareketle söyleyebiliyoruz bunları çünkü olay genelde saklanıyor, söylemiyorlar ya da çok sonra söylüyorlar.

ÇOCUK BAŞINA GELENİ ANLATABİLMELİ

Dolayısıyla ne kadar erken fark edilir ya da çocuk kendini erken ifade edebilirse zarar o kadar azalıyor?

Elbette. Burada en önemli konu o çocuğun bunu söylemesi. Ama sır olarak saklamak gerektiğini düşünebiliyor. Genel kanı “eyvah ülkemizde cinsel istismar artıyor” şeklinde. Ama öyle değil. Zaten olmaktaydı. Olaylar görünür olunca, toplumdaki farkındalık artınca böyle zannediliyor.

MEDYA ÇOK DİKKATLİ OLMALI

İstismar olaylarının haberlerini çok yapıyor, çok konuşuyoruz ama bu haberlerin çocukları istismar etmeye yatkın olanları tetikleme, teşvik etme riski var mı?

Yok. Ama medya haberi verirken çok dikkatli olmalı elbette, en önemli şeyin çocuk olduğunu unutmamalı. Çocuğu korumak ve çocuğun bütün bu olayların ikincil üçüncül travmalarından uzak olmasını sağlamak çok önemli. Bu yüzden davalarda gizlilik kararı olmalı. Medya aktarımında olayların anlaşılması lazım ama istismara uğrayan çocuğun kim olduğu, nerede olduğu ya da ona dair en ufak bilgi söylenmemesi lazım. O yüzden medyadan mağdur edilmiş çocuğun ismini, görüntülerini yayınlamasını katiyen istemiyoruz. Görüntü varsa bile saklayın diyoruz. Çocuğun travması da ailenin travması da çok, çok önemli.

SUÇLUYU ASINCA TECAVÜZLER BİTMİYOR

Bizde işler nasıl gidiyor peki?

Herkesin bir sorumluluğu var, kurumlar başta olmak üzere. Ama genel olarak olaylar ortaya çıkar çıkmaz insanlar diyor ki, “bu çok kötü, faili hemen bulup asalım, en ağır cezaya çarptıralım. Ve hep beraber, rahatlayalım, tekrar eski hayatımıza dönelim”. Halbuki eski hayata döndüğümüzde biliyoruz ki istismar vakaları arkadan devam ediyor. Toplum olaya bakıyor ve suçluyu görüyor, mağduru yani çocuğu unutuveriyor.

ÇOCUK KENDİNİ SUÇLUYOR!

Çocuk olaya nasıl bakıyor?

“Suçlu benim, benim yüzümden oldu” diyor. Yapmaması gereken bir şeyi yaptığını, suçlu olduğunu düşünüyor. Kimseyle paylaşamıyor, eğer güven duygusu oluşturamamışsa. Hele aile içindeyse onu istismar eden, “söylersem kimse bana inanmaz, ben şöyle yapmasaydım böyle olmayacaktı” diyor.

BAŞINA NE GELDİĞİNİ BİLMİYOR BİLE!

Çocuk başına kötü bir şey geldiğini biliyor mu peki?

Bildiği zamanlar var, bilmediği zamanlar var. Küçük çocuklar bunun kötü bir şey olduğunu bilmiyorlar. 3 ila 8 yaş arasında algılayamıyorlar. Algılayamadıkları için mesela aileden biri ya da yakın biri ise bunu yapan, çocuk herkes böyle yapıyor zannediyor. Oyun zannediyor. Çünkü onun kafasında cinsellik yok. Cinsellik bizim kafamızda.

Anlatırken başka yollardan anlatıyor. Belli yaşa geldiğinde veya öyle bir eğitim aldığında anlıyor. Mesela baba kızına cinsel istismarda bulunuyor, bunu uzun süre yapıyor. Çocuk ancak büyüdüğünde anlıyor ve büyük ölçüde saklıyor durumu. Sonra birden fark ediyor ki kız kardeşine de aynı şeyi yapıyor. İşte o zaman harekete geçiyor. Kız kardeşini polise getiren ablalar oluyor.

İHMAL EDİLMİŞ ÇOCUK RİSK ALTINDA

Coğrafyayla, eğitim, kültür, gelir durumuyla bir ilgisi var mı bu kötülüğün?

Var demek yanlış olur. Billurlaşmış, sadece şu bölgede, bu çevrede var denemez. Zaten öyle olsa daha kolay olur önlem almak. Ama şunu biliyoruz ki çocukla ilgili faktörler de var, aileyle ilgili de faktörler de.

Çocukla ilgili faktörler neler?  

Diyelim ki çocuğun ruhsal problemi var, mental problemi var, pek anlamadığı için bu işler olabiliyor. Ya da çocukta bağlanma olmamış, güven sağlanmamış, fiziksel hastalığı var. İhmal edilmiş, ilgi görmemiş çocuklar bu yolla da olsa ilgi görürse, bunun bir oyun olduğunu zannederse saklar olanları. Anne babadan ilgi görmemiş, güven ilişkisi sağlanmamış, takip edilememiş çocuk ihtiyaç duyduğu ilgiyi başka yerlerde arayabiliyor.

AİLE YAPISINA DİKKAT!

Aileyle ilgili hangi faktörler olasılığı artırıyor?

Aile yönünden baktığınız zaman şunlar etkili. Madde bağımlısı aileler, alkol kullanma, aile içinde çatışma. Yani çocuğun gelişimi anlayamayan, eğitimsiz, çocuğun gelişimini, nasıl davranacağını bilmiyorsa bunlar etkiliyor. Sosyal kültürel özellikler, kapalı toplum etkiliyor. Ama doğru bir ilişki kurma, çocukta güven sağlama, bunun eğitimini alma, ekonomik durumlar, çevre, tümü etkiliyor. Risk alanları diyebiliriz ona.

OKULLAR, KAMPLAR, YURTLAR DİKKAT!

Aile ortamı dışında nerelerde oluyor?

Çocuğun ve erişkinin olduğu her yerde olabilir. Okullarda, eğitim kamplarında, spor kamplarında, kültürel kamplarda oluyor. Çocuklarla erişkinleri yan yana koymuşsunuz, o erişkine eğitim verememişsiniz, kontrol edememişsiniz, çocuğa bihaber, orada olacak demektir.

SEFERBERLİK GEREKLİ

Bu konuda bir seferberlik gerekiyor o zaman?

Bu konuda ülke ve devlet olarak şunları kabul etmeliyiz. 1) Türkiye’de çocuk istismarı diye bir olay vardır. 2) Bu olayı A yapar B yapar değil. Herkes yapar. 3) Bu işin esası suçluyu bulup cezalandırmak değil –o zaten olacak- önleyici tedbirleri almaktır. Bunu konuşmamız lazım. Önleme faaliyetleri yapılandırılmış şeylerdir. Kurumlarda, teşkilatta, faaliyetlerde, ailede, her yerde aynı anda birden yapmamız lazım.

ÇOCUK İSTİSMARININ BAHANESİ OLAMAZ!

Bu röportajla topluma ulaşıyorsunuz. Buyurun lütfen.

Bir kere bazı şeyleri yerli yerine oturtalım. Çocuk istismarı asla ve asla kabul edilecek bir şey değildir. Çocuğa şiddet asla kabul edilemez, hiçbir şekilde maruz görülemez. Bu sloganımız olacak. Bu konu herkesi ilgilendirir. Bu sorunla nasıl baş edeceğimizi çok iyi biliyoruz. Çocuğa, aileye, sosyal sisteme, çevreye ait bütün risk faktörlerini biliyoruz. Birinci korumayı, ikinci korumayı nasıl yapacağız, nasıl teşkilatlanacağız, bunları biliyoruz. Dünya biliyor. Üzerine çalışıldı. Dolayısıyla bunu ortadan kaldırmak için hep birlikte uğraşmamız lazım.

ENTEGRE BİR SİSTEMİ KURMAK ZORUNDAYIZ

Peki, iş planının yol haritasının neresindeyiz sistem ve zihniyet olarak?

Çok gerisindeyiz. En büyük sorunlarımızdan biri yetişmiş eleman, profesyonel sayımız az. Bu konuda uzmanlarımız olmalı. Üç önemli alan var. Bir hukuk-emniyet, bir sağlık sistemi bir de sosyal hizmet ve koruma sistemi var. Çok iyiler, çok özverili çalışıyorlar fakat sistemler arasında koordinasyon şart. Bu sistemlerin birbirine iyi entegre olması lazım. Nasıl afet olduğunda afet koordinasyonu başarıyla yapılıyor. Bu alanda da böyle bir koordinasyon gerekiyor.

ÖRTERSEK ÇÖZEMEYİZ

Şu anda olamıyor mu bu?

Tam olamıyor, ekip çalışması var ama benim tarif ettiğim bambaşka bir şey. Biz işimizi yapıyoruz size getiriyoruz, siz oraya götürüyorsunuz değil çocuğun çevresinin tümüyle koordine edilmesi lazım. Yoksa herkes işini ayrı ayrı iyi yapmaya çalışıyor. Ama böyle olmaz. O yüzden evet, seferberlik yapmamız lazım. Yani bu tür olaylar medyaya her yansıdığında aynı şeyi yaptık sonra sustuk, sakladık. Bunu herkes yaptı. Çocuk zaten söyleyemiyor, aile de, kurumlar da saklamaya çalışıyor. Biz bu konuda tam bir seferberlik oluşturamadığımız için ortaya çıkan olayda da çocuğu nasıl koruyacağımızı, ne yapacağımızı bilmediğimiz için yol alamıyoruz. Örtersek çözemeyiz.

AİLE “HER ZAMAN SENİN YANINDAYIM” DEMELİ

Diyelim ki bu korkunç kötülük yaşandı. Savunmasız haldeki çocuk saldırıya uğradı. Adım adım gidelim. Aile bu durumu nasıl fark edecek, çocuğa nasıl yaklaşacak, öncesinde nasıl yaklaşacak sonrasında nasıl yaklaşacak, ne yapacak?

Zihniyetin değişmesi uzun zaman alacak ama başlamak için artık daha fazla gecikmeyelim. Anne-baba eğitimi çok önemli. İş aslında hamilelikten başlıyor. İlk üç seneye pozitif bağlanma diyoruz biz. O ilişki çocuğun düzgün sağlam ve güçlü yetişmesini sağlıyor. Başına bir şey gelse de söyleyebiliyor.

Anneyle çocuk, babaya çocuk arasında güven ilişkisi olması lazım. Çocuğa şunu demeli, hissettirmeli aile: “Ben her zaman senin arkandayım, ne olursa olsun seni seveceğim ve destekleyeceğim. Bana her şeyi anlatabilirsin”. Çocuk bu güveni duymalı. Birinci adım bu. Sonra bazı eğitimler olmalı. Çocuğu birey olarak görmemiz lazım. Bu çok önemli. Çocuk ayrı bir bireydir. Biz ne dersek onu yapan edilgen birisi değildir. Dolayısıyla onun özgüvenini geliştirmemiz lazım. Özgüveni geliştiğinde, kendisinin ayrı bir insan olduğunu, erişkinlerle arasında mesafe olduğunu algılatmak gerekiyor. Ve ona “iyi dokunma nedir, kötü dokunma nedir” bunu öğretmemiz lazım.

ÇOCUKLARI TEMASA ZORLAMAYIN!

Nedir iyi dokunma nedir, kötü dokunma nedir?

Çocuklar her şeyi anlar hisseder aslında. Seviyorsa iyi dokunma, sevmiyorsa kötü dokunma diyoruz. Mesela çocuk istemiyorsa “git amcanın kucağına otur, elini öp, yanaklarından öp” dememek lazım.

Biz toplum olarak teması severiz, çocukları hoplatıp mıncıklayarak seviyoruz…

Aynen öyle ama çocuk istemiyorsa “tamam sarılmayabilirsin, el sıkışabilirsin amcanla” diyebilmeliyiz. Çocuğa yalnızken de “istemiyorsan bunu söyleyebilirsin” demeli, hayır demeyi anlatabilirsiniz.

Ama çocuğa dokunmaktan tamamen vazgeçmemek de gerekiyor öyle değil mi, çocuğun gelişimi için?

Elbette, farklı durumlar. Annenin babanın sevgisini güvenini hissettirmesi önemli Sarılma okşanma çocuklar için hepimiz için önemli ama bunları birbirine karıştırmamak lazım. Ayrıca çocuğa özel bölgelerini öğretmemiz lazım. Özel bölgelerine yabancıların ne olursa olsun dokunmayacağını, olursa da söylemesi gerektiğinin öğretilmesi lazım.

ÇOCUĞA İÇ ÇAMAŞIRI KAVRAMINI MUTLAKA ÖĞRETİN

Bunu herkes için açalım lütfen, nasıl öğretilebilir?

İç çamaşırı kavramını anlamışsa özel bölgeyi anlamıştır. Özel bölgelere annesi dokunabilir, bir doktor, bir sağlık çalışanı annesinin yanında dokunabilir, muayene edebilir, bunları çocuğa söylemek lazım. Banyosunu yaptırırken annesi yardım edebilir. Büyüdükçe banyosunu yavaş yavaş kendisinin yapması lazım, erişkin olduktan sonra baba falan hep beraber banyoya giriyoruz gibi bir şeyin olmaması lazım. Çocuğun gelişimi açısından uygun olmayan davranışlar olmamalı: Çocuk bunları bilirse ve aksi bir girişim olursa hayır istemiyorum diyebilir. Ve hemen gelip söyler. Birçok durum böyle önlenebiliyor. Edilgen, çok iyi huylu, munis çocuklar hayır diyemiyor. Zeka gelişimi ya da duygusal yetersizlik yaşayan çocuklar anlayamıyorlar algılayamıyorlar. Ya da engelleyemiyorlar, dolayısıyla onlara özel koruma gerekiyor.

UYKUSU BÖLÜNÜR, KABUS GÖRÜR, ÇIRPINARAK UYANIR

Bu bilgi çocuğa sadece ailede mi verilmeli?

Evde, anaokullarında, okullarda verilmesi lazım. Okullarda verilmemiş olabilir, eksik verilmiş olabilir, rehber öğretmenler ve sınıf öğretmenleri bu konuda çok dikkatli olmalı.

Şuan eğitim sistemimizde var mı bu?

Var ama ne kadar etkili, bakmak lazım.

Buradan uyarmış, hatırlatmış olalım o halde MEB’i. Diyelim ki çocuk anlatmadı, anlatamadı, aile ya da öğretmen bunu nasıl anlayabilir?

Çocuğunuzu gerçekten takip ediyorsanız, iyi bir bağlanmanız varsa, güven kurulmuşsa zaten çocuk değiştiği zaman hemen anlaşılır. Ne oluyor mesela? Uyuyamıyor, kabus görüyor, gece kalkıyor, çırpınıyor bağırıyor, bir şeyler söylüyor, yeme bozukluğu oluyor. Okul başarıları düşüyor, öğretmenler anlayabiliyor. Cinsel içerikli konuşmaya başlıyor çocuk. Bakıyorsunuz hiç bilmediği, çocukların kullanmayacağı kelimeleri kullanıyor. Daha küçük çocuklarda psikolojik testlerden anlaşılıyor. Ya da resim çiziyor ne olduğu anlaşılıyor. Aslında bir sorun olduğunu ortaya koyuyor çocuk, deklare etmese de. Siz onu desteklediğinizde de söyleyebiliyor.

“SENİN HİÇ SUÇUN YOK, BİZ SENİ HEP SEVECEĞİZ”

Çocuk anlattı, bir şey olmuş! Ne yapılacak, aile nasıl davranacak, nereye başvuracak?

Çocuk anlattıktan sonra önem vermeniz, ciddiye almanız lazım. Kontrol etmek profesyonelden yardım almak gerekiyorsa almak lazım. Aile desteği çok önemlidir. Diyelim ki olay ortaya çıktı, aile çocuğu desteklemeli ve “senin asla suçun yok, suçlu o, biz senin yanındayız” demeli. Çocuğun çok üzüldüğünü, ruhsal travma yaşadığını bilerek desteklerse, aile de çocuk da desteklenirse en az hasarla atlatılır. Destek almış kız çocuklarıyla almayanlar arasında çok bariz olarak fark oluyor.

DURUM ACİLDİR, YOĞUN BAKIM GEREKTİRİR

Ne oluyor mesela? Atlatabilen ve atlatamayanın hayatı nasıl etkileniyor?

Destek alan çocuk yaralanmış olsa da ciddi bir ruhsal sağlık bozukluğu olmadan güçlü şekilde çıkabiliyor. Diğerlerinde travmalar devam ediyor. Travmalar başka şeylere yol açıyor. Çocuk belki çaresiz kalıyor, gidecek yeri yok, bir yerlere gidiyor, başka istismarcıların eline düşüyor, ruh sağlığı bozuluyor, davranışlarını kontrol edemiyor. Sadece cinsel açıdan değil ruh sağlığı yönünden de toparlanamıyor. Halbuki o ilk dönem çok önemli onun için. İstismara uğramış bir çocuk varsa durum acildir.

Yoğun bakım gerekiyor yani?

Aynen öyle. Hastanede acile hasta gelmişse herkes alarme olur. Yol açılır, sedye, doktorlar hemşireler. Herkes koşturur. Bu da aynı olmalıdır. Ama biz hiçbir şeyi durdurmuyoruz, suçluya odaklanıyoruz çocuğu görmüyoruz bile. Halbuki onun durumu acil. Zaman kaybetmemek lazım. Bu çocuğa ne oldu, neden oldu, çocuklarımızı nasıl koruyacağız, nerede hata var bakmıyoruz. O çocuğun okulu var, ruhsal desteğe ihtiyacı var, çevreden korunması lazım, maddi desteğe ihtiyaç olabilir, belki ailesindeki sorunları çözmek lazım, bir sürü iş var. Bunu konuşmamız gerekirken hiç konuşmuyoruz.

Son vakada Bakanlık dedi ki “biz olaya hemen müdahale ettik, psikologlarımız uzmanlarımız hemen çocukla ve aileyle temasa geçti, her türlü desteği veriyoruz, hukuki açıdan da çocuklar lehine davaya dahil olduk”. Anlattığınıza yakın bir şey gibi?

Bir kısmı için evet. Bu işten sorumlu bakanlık onlar zaten ama onlar da yetişmesi mümkün değil açıkçası söyleyeyim. Neden? Çok fazla işle uğraşıyorlar ve az sayıda insan var. Dolayısıyla birilerinin daha koruması lazım, durumu ideale getirmemiz lazım. Davaya müdahil olmakla aile sistemine dahil olmak farklı. Aile sosyal Politikalar Bakanlığının birçok gücü var, bir takım tedbirler alınabilir, imkanlar var, bu imkanların doğru ve onu harekete geçirilmesi lazım.

KALICI SONUÇLARI OLABİLİR

İstismara uğrayan çocukların suça eğilimli olması ya da tecavüze uğrayan erkek çocukların cinsel eğilimlerinin farklılaşması gibi kalıcı sonuçlar olabilir mi?

Kalıcı sonuçları olabilir eper rehabilite edilemezse. Çocuk istismara uğradı ve siz onu desteklemediniz, güçlendiremediniz, ruh sağlığını düzeltmediniz. Bu başka bulgularla çıkmaya başlıyor, kendine hakim olamıyor, kendine zarar veriyor, bir sürü şey. Bu komplikasyonlar bunun devamıdır. Çok küçük yaştaysa çocuk ve çok yakın biri, mesela baba abi tarafından uzun süre istismar edildiyse fiziksel travmalar çok daha ağır oluyor. Bireysel gelişimi, takibi ve rehabilitasyonları çok daha zor oluyor.

ÇOCUK KÜÇÜKSE BEYİN GELİŞİMİ ETKİLENİR

Fiziken beyin gelişimi de mi etkileniyor?

Her şey onunla ilgili. Çocuk ne kadar küçükse beyin yapısı normal gelişimini sürdüremiyor. İlk üç yaşta potansiyel beyin hücreleri arasında bir network var, bunlar kuruluyor, zarar görürse onlar yok oluyor. Bu nedenle istismara uğrayan çocuğun beyni bazı özellikleri kazanamıyor. Kazanamadığı için de bu devam ediyor. Anne baba eğitimi ilk üç yaş için, nesil yetiştirmek için çok önemli. Psikologların hastalarının çocukluğuna gitmesi boşuna değil. Erişkin yaşta obsesif kompesif şeyler vardır devam eder kesmeye çalışır ama olmaz. Sebebi unutmuş. Psikologlar bulabiliyorlar bundan dolayı oluştuğunu. Nasıl yetiştirirseniz öyle gidiyor. Hamilelikte başlıyor yani.

YÜZDE 70 KIZ, YÜZDE 30 ERKEK ÇOCUK

Erkek çocuklarla kız çocuklar arasında fark var mı?

Var birçok yönden farklı. Yüzde 70 yüzde 30 gibi. Yüzde 70 kız, yüzde 30 erkek çocuk istismara uğruyor Türkiye’de. Erkek çocuklarının tacizleri ortada pek yok. Erkek çocukların bunu paylaşmıyor paylaşmak istemiyorlar ne yetişkinliklerinde, ne çocuklarında. Kızlar daha çok paylaşıyor. Onlar için olayı anlamak kolay değil. Bu çocuklar daha çok yaşça daha büyük çocuklar tarafından taciz ediliyor Türkiye’de. Büyük çocuk küçük çocuğa yapıyor ve birçoğu da cinsel deneyim olarak yapıyor. Oldukça da yaygın bu iş, ortada konuşulmasa da.

Okulların ilköğretim ortaöğretim olarak ayrılması iyi olmuş ama yine okullara kamplara yurtlara daha fazla denetim gerek.

Önce tedbiri almak, eğitmek, dikkat etmek sonra denetlemek lazım. Denetimin denetlenmesi için bulunduğunuz yere göre bir strateji oluşturmanız lazım. Yangın talimatı gibi. Böyle bir şey olursa ne olacak, bir talimatname hazır etmek lazım. Son olaylara bakın. Servis şoförü çıkıyor. Kantinci çıkıyor, çocuk polisi çıkıyor. Geriye dönüp baktılar, bir sürü şey var. Kayıt bile var ama kimsenin haberi yok. Ama iç denetim de çok önemlidir, o nedenle hem devlet sorumludur olan şeyden, hem kurum sorumludur.

MEVZUATTA SIKINTI YOK

Mevzuatımızda bir eksiklik, çarpıklık, sıkıntı var mı?

Mevzuatımızda bence sıkıntı yok, detaylarda bir iki şey var ama detaydır. Bütün olarak çocuk koruma kanunlarımız var, uluslararası çocuk hakları sözleşmesini imzaladık, mevzuatımızda ona göre değişiklikler yaptık, çok çalışma var burada. Ama kanun başka uygulama başka. Zihniyetin ve sistemin değişmesi önemli. Bu da bir nesil alıyor.

ÇOCUKLARI SÖMÜREN SEKTÖRLER VAR

Çocuk istismarının sektörleştiği ve üzeri kapatılan alanlara geçmek istiyorum. Küçük çocuklar Güney Asya başta olmak üzere bazı bölgelerde seks ticareti için kullanılıyor! Müşterileri de dünyanın refah bölgelerinin erkekleri! Dünya bunu biliyor ve dert etmiyor! Niye?

Çok dert ediyorlar aslında. Uluslararası kurumlarda da, bizde de bu yönde çok çalışmalar var. STK’lar çok çalışıyor. Erken evlilik, çocuk yaşta evlilik, seks ticareti gibi kavramların ve hukukunun oluşturulması bunun göstergesi. Ama engellenmesi oldukça zor ama yine de çok mesafe alındı. Denetimsizlikler, bölgedeki savaş, karmaşa, ekonomik sıkıntılar, göç… hepsi ciddi sosyal faktörler. Göç dalgası nedeniyle Türkiye’de de inanılmaz demografik ve sosyal değişiklikler oluyor. Bu alanlar risk alanları olarak öngörülmeli ve şimdiden önleyici çalışılmalara başlanmalı.

Türkiye’de ailesi olmayan sığınmacı çocuk sayısı çok fazla değil ama Avrupa ülkelerinde on binlerce ebeveynsiz çocuk olduğunu biliyoruz. Ve her türlü suistimale açıklar ne yazık ki.

Oradaki çocuklardan lokal yönetimler, hem devlet hem uluslararası kurumlar denetim ve koruma bakımından sorumlu. Türkiye olarak biz de Çocuk Hakları Sözleşmesine ve Avrupa Konseyi kararlarına imza attık. Sorun çıkmadan da riskli alanları görebilmemiz, olasılığı ortadan kaldırmak istiyoruz diyebilmemiz lazım.

ÇOCUK PORNOSU OLAMAZ, SUÇTUR!

Özgürlüğün sınırsız bir noktaya taşınarak kutsandığı, en temel tanımı olan “bir kişinin özgürlüğü diğer kişinin özgürlük alanında biter” tanımını çiğneyen bir dönem yaşıyoruz. Çocuk pornosu izleme özgürlüğünden bahseden ve buna erişimin yasaklanmasını eleştirenler var mesela?

Böyle bir şey yok, olamaz, bu yasalara aykırıdır, suçtur. Bilgisayarınızda çocuk pornosu çıkarsa, izlerseniz suçtur. Interpol bunu takip ediyor. Bunun özgürlüğü olamaz. Çocukları istismar etmek, çocuklarla ilgili porno seyretmek, çocuklara porno izlettirmek suçtur. Hiçbir şekilde maruz görülemez. Böyle bir şey olamaz. Ceza gerektirir. Çocuktan bahsediyoruz ya.

BİR GÜN BİR ÇOCUK GELDİ VE…

En başa dönersek; derneğin doğuş hikayesi nedir? fikir nereden çıktı?

Bu konu herkesi ilgilendirdiği gibi biz cerrahları da ilgilendiriyor. Ben çocuk cerrahıyım, çocukların ameliyatlarını yapıyorum, Türkiye’nin ilklerindenim. Doğumsal anomaliler, bağırsakları dışarıda doğmuş, ters doğmuş, kapalı doğmuş bebeklerin ameliyatlarını “yaşamaz ölür, boş verin uğraşmayın” dendiği dönemlerde yapan ekiptenim.

O zamanlarda da istismar vakaları oluyordu ve tecavüze uğramış fiziksel hasar görmüş çocuk vakaları geliyordu. Bakış da benzerdi. 16-17 sene önce bir gün hastaneye 5-6 yaşlarında tecavüze uğramış bir kız çocuğu getirdiler. Çok ağır bir fiziki travma var, iç genital organlarında çok ciddi hasar oluşmuş. Çocuk ameliyata alınıyor, ben hastane değilim, çağırıyorlar, vakit çok dar ve yetişmek için çabalıyorum, sonunda ulaşıyorum. Çocuğu ameliyat ettik, toparladık. Biz parçalanmış, bozuk, eksik şeylerle uğraştığımız için işim bu zaten. Tamam. Çocuk da kurtuldu, biz de çok mutlu olduk.

Çok ilginç vakalarda hekimler olarak toplanır ve kendi aramızda tartışır vakayı değerlendiririz. O zaman da toplandık, dedik “tamam biz görevimizi yaptık. Artık her şey yoluna girecek”. Ama baktık ki meseleyi bizden sonra devralıp çocuğa yardımcı olacak bir yapı yok. Herkes birbirine bakıyor, kimse ne yapılacağını bilmiyor. Anladık ki bunun devamı yok!

Ve o boşluğu doldurmaya talip oldunuz!

Meselenin tıbbi, ruhsal, sosyal, kültürel tüm yönlerini toparlayacak çalışmalara böyle başladım. UNİCEF’in bazı projeleri var ama projeyi gerçekleştirmek yetmiyor. Proje bitiyor, olay gene aynı yerde kalıyor. Böyle olunca ikinci şoku yaşadım. Kendimi sorumlu hissettim, ne yapabiliriz sorusunun cevabını aradım. Aslında hepimiz sorumluyuz. Herkes kendi özelliğine göre “ben ne yapabilirim” diye düşünmeli. Siz gazetecisiniz röportaj, haber yaparsınız. Ben öğretim üyesiyim, doktorum, çocuk cerrahıyım. O halde bu ikisini birleştirebilirim diye düşündüm. Üniversiteleri dahil etme fikri böyle doğdu. Biz de tükeniyor yıpranıyoruz yaşadıklarımızdan, psikolojik yardım alıyoruz. O yüzden kişilere bağlı olmayan, kendini üreten bir sistem oluşturmak için rektörlüklere bağlı olarak “uygulama araştırma merkezleri” oluşturuldu. Şuan on üniversitemizde Çocuk KorumaUygulama ve Araştırma Merkezi’miz var. 81 ilimizde de olmasını çok isterim.