29 Nisan 2024 Pazartesi / 21 Sevval 1445

Mehmet Uçum: Türkiye kuruluşunu tamamlıyor

Artık milletvekilleri yasama faaliyetine ve diğer işlerine yoğunlaşacak. Bakanlar asıl olarak siyasi değil teknokrat kimliğiyle halka hizmet için çalışacak. ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne katkı veren isimlerden Mehmet Uçum: 1919’da başlayan kurtuluş süreci, tüm etnik, inanç ve düşünce sistemlerini birleştiren 15-16 Temmuz direnişinin ardından, Cumhurbaşkanlığı sistemi ve reformla tamamlanacak.

SELİM EFE ERDEM 28 Ocak 2017 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Mehmet Uçum: Türkiye kuruluşunu tamamlıyor

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, Cumhurbaşkanlığı sistemi ve yeni anayasa konusunda referandum sürecini en iyi bilen isimlerden biri olarak ESMEDYA’nın sorularını yanıtladı. Türkiye’de 19 Mayıs 1919’da başlayan Millet olma sürecinin, şimdi kapsayıcı bir Türk milleti kavramıyla tamamlandığını kaydeden Uçum, önerilen yeni sistemle Türkiye’de gerçek anlamda kuvvetler ayrılığı geleceğini, diktatörlük yolunun kapatılacağına dikkat çekti. Uçum, “Yeter, söz milletin” diyen merhum Başbakan Adnan Menderes’in sözüne gönderme yaparak, “Hükümet olmuş ama muktedir olamamış” iktidarlar ve vesayet döneminin kapandığını anlattı.   

TEK KİŞİLİK HÜKÜMET

Cumhurbaşkanlığı sisteminin en önemli özelliği nedir?

Parlamenter hükümette, meclis içerisinden seçilen başbakan, bakanlar vardır. Kabine esaslı olduğu için tek kişilik değil kurul hükümetidir. Başkanlık sisteminde ise hükümet, direkt halk tarafından başkanın seçilmesiyle kurulur. Başkanlık sistemi hükümetinin en önemli özelliği, başkan dışında görev yapan yardımcıları veya bakanlarının siyasi profilleri düşüktür. Oysa parlamenter hükümette, başbakan kadar diğer bakanlar da hizmet aktörlüğünden daha çok siyasi kimlikleri öne çıkar. Çünkü bakanlıklar genel siyasi teamüller gereği milletvekillerinden seçilmekte. Milletvekilinin seçmene ve temsil ettiği partiye karşı siyasi sorumluluğu, bakanın hizmet için teknokratlık özelliği taşıması sebebiyle uyumsuzluklar çıkıyor. Türkiye’deki sistemde, 2014’ten bu yana halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı ve Meclis çoğunluğuna dayanan Başbakanlıktan kaynaklanan iki başlılığın yanı sıra hükümet içinde her bakanın ayrı bir siyasi kişilik olması nedeniyle inanılmaz çok başlı hükümet modeli ortaya çıktı. Sanki ne kadar bakanlık varsa, o kadar hükümet pratiği varmış gibi bir durum oluştu. Bu tabii atalet, koordinasyonsuzluk ve birçok sorunu üretiyor. Başkanlık ya da Cumhurbaşkanlığı sistemi, tek kişilik hükümetle siyaseten güç yoğunlaşması sağlanması ve daha etkin ve koordinasyonu yüksek bir hizmet verilmesinin sağlanması demektir. 

MECLİS, YÜRÜTMEYİ KOVDU

Meclis ve hükümet dengesi nasıl sağlanıyor?

Bu sistemde, yürütme meclisten kovuldu. Meclis özgürleşiyor. Meclis araştırma yaptığında, ihtiyaç duyarsa başkan yardımcılarını, bakanları ve bürokratları dinleyebilecek. İsterse o araştırmayı yürütmeyi katmadan yapabilecek. Milletvekilleri yazılı soru sorabilir. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında meclis soruşturması da açabilir. Neden temsilde adalet, yürütmede istikrar diyoruz. Hükümet meclisin içinden çıktığı için yönetimde istikrar ilkesi... Şimdi hükümet meclisten bağımsız olarak halk tarafından kurulduğu için meclisin temel ilkesi temsilde adalet ilkesi olacak. Bu sistem değişikliği ile birlikte belki de bütün dünyada kapitalizm koşullarında milletin egemen olduğu devleti kurmak için çok önemli bir adım atılmıştır. 

Ya fesih yetkisi?  

Bu sistem de fesih yok, birlikte seçimlerin yenilenmesi var. Mesela deniyor ki Cumhurbaşkanının meclisi fesih hakkı var? Hayır! Cumhurbaşkanının önerilen sistemde meclisi fesih hakkı yok, mevcut sistemde var. 7 Haziran’da ne oldu? Seçim oldu ve hükümet kurulamadı. Cumhurbaşkanı seçim kararı aldı ama kendi seçimleri yenilenmedi. Fesih yetkisi, kullanan iradenin varlığına son vermiyor. Önerilen sistemde, hangi organ seçimi yenilerse kendisi de yenilecek. En önemlisi, kanun yapma yetkisi meclisin tekelinde olacak. 

II. KURULUŞ DÖNEMİ

II. Kurtuluş dönemi yaşadığımızı söylüyorsunuz. Rejim değişiyor mu güçleniyor mu?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluşu simgesel olarak 19 Mayıs 1919’da başlar, sonra halkın devreye girdiği Erzurum ve Sivas kongreleri, Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasıyla devam eder. Kurtuluş sürecimiz, halk ile Mustafa Kemal’in birlikte hareket ederek başardığı bir süreçtir. Temel özelliği ise yurtsever silahlı güçleriyle birlikte Anadolu’nun bütün kimliklerinin, bütün coğrafyasının bu süreçte yer alması ve esas itibariyle inisiyatifin halkta olmasıdır. Ama kurtuluş sürecindeki bu kapsayıcılık, kuruluşa yansımadı. 1924’de başlayan kuruluş süreci, dışlayıcı bir Türk milleti anlayışıyla kuruldu ve orada bir takım sorunlar çıktı. Kurtuluş dönemindeki kapsayıcı Türk milleti anlayışı sürdürebilseydi, bizim devlet ve toplum arasındaki bu problemlerin yaşanması söz konusu olmayacaktı. 

LAİKLİK VE KÜRT SORUNU

Bu sorunların ismini koyacak olursak, Kürt meselesi ve laiklik tartışmaları gibi mi?

Kurtuluşun felsefesi Anadolu’nun bütün kimliklerini, inanç sistemlerini, değerlerini, coğrafi farklılıklarını kabul ediyor ve birlikte yaşama iradesi vardı. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte pek çok kimlik grubu baskı gördü; burada inanç grupları da dil grupları da etnik kimlik grupları da var. AK Parti döneminde Türkiye sistem içinde bir çok revizyon yaptı. AK Parti öncesinde inkar ve asimilasyon anlamında bir Kürt sorunu vardı. Şimdi bu anlamda bir Kürt sorunu yok. Aleviler kendi kimliklerini ifade etmekte zorlanırdı. Azınlıklar çok ciddi baskı altındaydı. Diğer dindar insanlarımıza, özellikle kadınlara yönelik başörtüsü baskısı vardı. Bu sorunlarda çözüldü. AK Parti, devlet-toplum arasındaki bu baskıya dayalı ilişkiyi kırdı ve vesayet kurumlarıyla mücadelesinde ciddi bir başarı elde etti. Bunları hatırlamak lazım. 15-16 Temmuz (Faşist FETÖ darbe girişiminin işgal ve devirme hareketine karşı) kurtuluş mücadelesi ve milli bir devrimdir. Başarılı olsaydı, Türkiye’yi küçültecekti. Doğu ve Güneydoğu Anadolu, başka bölgeler, başka güçlerin kontrolü altına girecekti. Bu bir halk devrimidir çünkü bu devrimi kadrolar değil sadece yurtsever silahlı güçler değil bizatihi halkın kendisi yapmıştır. Bu devrimin bir başka özelliği, dünya tarihinin en barışçıl devrimi olmasıdır. Dünyanın şimdiye kadar en fazla toplumsal kimlik çeşitliliğe sahip devrimidir. Tüm etnik, inanç, yaşam tarzı çeşitliliğini ve ülkenin coğrafyasını kapsayan bir devrimdir. Bu bir millet olma devrimidir. Hangi kimlikten olursa olsun, kapsayıcı bir millet olma iradesi ortaya çıkmıştır. İşte Türk Milleti kavramı bu devrimle yeniden kapsayıcı içeriği kavuşmuştur. 

REJİM DEĞİŞMİYOR

Muhalefetin ‘rejim değişiyor’ iddiaları için ne diyorsunuz?

Tam tersine rejimi güçlendiriyor, kapsayıcı bir cumhuriyete dönüştürüyor. O yüzden 15-16 Temmuz ikinci kurtuluş dönemidir ve birinci kurtuluşun felsefesini ihya etmiştir. Kapsayıcı Türk milleti anlayışı, 15-16 Temmuz demokratik direniş ve devriminde, toplum alanında tam anlamıyla gerçekleştirmiştir. Elbette devrimin ikinci aşaması vardır: inşaa. 15 Temmuz’dan sonra bu devleti artık sıfırdan inşa etmek gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı da yaptığı açıklamalarda bunu söylemiştir. Sayın Bahçeli de buna dikkat çekti. Vesayetçi iç iktidarları tasfiye ediyorken, boşluklar oluşuyor. Siz bu boşlukları dolduracak inşayı gerçekleştirmezseniz, başka hareketler gelip buraları işgal eder. O yüzden devletin demokratik inşası hayati önemde. 

BİR ŞEHRE İKİ BAKAN OLUR MU

Bakan sayısı azalıp, vekillerin gücü artacak mı?

O günün ihtiyaçlarına göre seçilen cumhurbaşkanı ona karar verir, neyse ihtiyacı artırır veya azaltır. Şimdi önerilen modelde büyük ölçüde meclis dışından atanacak bakanlar.  İstisnai olarak milletvekili bakan atanırsa, vekilliği sona erecek. Bu ne demek? Şimdiki gibi “Şu bölgenin seçmenleri için bir bakan”, “Bu kesime mesaj için bakan” gibi bakanlık ölçütleri ortadan kalkacak. “Şu ilden bakan olması lazım” deniyor. Çünkü o yıllardır bakanlık bekliyormuş. Ama dikkat edin, bakan olma ölçütünde göreve uygunluk tali kalıyor.  Ya da “Şu vekil, bakan olsun” dendiğinde, “O ilden zaten bir bakan var, ikinci bir bakan olmaz” deniyor. Bakanlar açısından siyasi temsil zorunluluğu ortadan kalkacak.  

Partilerde de reform süreci başlayacak

Cumhurbaşkanlığı sistemi, mevcut partilerin yönetimlerine nasıl etkide bulunacak? Batı’daki örnekleri gibi seçimi kaybeden lider, parti genel başkanlığından ayrılacak mı? Örneğin CHP’de, kendi seçtiği delegelerle kaç seçim kaybetse de genel başkan kalma süreci devam edecek mi?

Tabii. Çok doğru. Bu önemli. Türkiye’de, siyasi parti genel başkanlığı adeta mesleğe dönüşmüştür. Önerilen modelde bir dinamizme sahip olmaları gerekir aksi taktirde statüko ve dogmatik anlayış hakim olur. Yani toplumun gelişimi, değişimine uymayan yapılar ortaya çıkar ve çatışmalar doğar. Önerilen sistemde siyasi partiler, kendi sosyolojileriyle olan ilişkileri üzerinden yapılanırsa, delege oyunlarıyla yönetilir olmaktan çıkarlar. Bu sistemin en büyük özelliklerinden biri budur. Bu bir reform başlangıcı. Bir reform süreci söz konuşu olduğuna göre, bu reform süreci devam edecektir. Reform süreci, anayasal düzeyde değişiklikten sonra, uyum yasalarıyla sürecektir. Seçim kanunu, siyasi partiler kanunu, seçim barajı, kamu personel rejimi tartışma konusu olacaktır.  

Ya meclis, Cumhurbaşkanı seçimini iki kez yenilerse? 

Çok güçlü bir lider, bu önerilen sistemde meclis tarafından iki defa seçim kararı alınarak siyasi hayatı bitirilebilir mi?

Önemli bir noktaya değiniyorsunuz. Önerilen sistemde, seçimlerin birlikte yenilenmesi yetkisi var ama fesih yetkisi yok. Bu ilişkide meclis üstün. Çünkü Cumhurbaşkanı birinci döneminin ikinci yılında meclis seçimlerini yenilemesine karar verirse Cumhurbaşkanı siyasi bir bedel ödüyor ve kalan üç yılından feragat ediyor. Ayrıca siyasi riske giriyor, belki bir daha seçilemeyecek. İkinci döneminde seçimlerin yenilenmesine karar verirse, bir daha aday da olamıyor. Ama mecliste vekiller için dönem sınırlaması yok. Cumhurbaşkanı ikinci kez seçildi, altı ay sonra meclis beşte üç çoğunluğu bulup seçimlerin yenilenmesine karar verdi.  Cumhurbaşkanının kalan görev süresini birden bire ortadan kaldırıyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanına bir kez daha aday olma hakkı getiriliyor. Seçime gidilir ve aday olan Cumhurbaşkanı yeniden seçilirse, demekki halk bunu uygun bulmuyor demektir.