21 Mayıs 2024 Salı / 14 Zilkade 1445

Görkemi herkesi hayran bırakıyor

Dev heykelleri ve anıt mezarı barındırmasının yanı sıra dünyanın en muhteşem gündoğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer Nemrut Dağı... 1988 yılında Milli Park ilan edilen Nemrut, binlerce yerli ve yabancı turistin akınına uğruyor.

STAR / TURİZM29 Kasım 2013 Cuma 07:00 - Güncelleme:
Görkemi herkesi hayran bırakıyor
Doğu ve Batı medeniyetlerinin, 2150 metre yükseklikte muhteşem bir piramitte kesişme noktası olan Nemrut, yüksekliği 10 metreyi bulan heybetli heykelleri, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Nemrut Dağı, üzerinde barındırdığı dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gündoğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer olmasıyla da ilgi çekiyor. 1988 yılında Milli Park ilan edilen Nemrut dağı, her yıl gün doğumu ve gün batışını seyretmek isteyen binlerce yerli ve yabancı turistin akınına uğruyor.

MÖ 62 ile 30 arası

Nemrut Dağı’nın denizden 2150 metre yüksekliğinde saklı bir krallık ‘Kommagene’, ölümsüzlüğü arayan bir kral ve bu uğurda yaptırdığı devasa heykeller.... Onlar antik dünyanın derinliklerinde saklı kalmış, dünyanın en büyük gizemlerinden biri. M.Ö 62 ile M.S 30 yılları arasında yaşamış bu büyük krallığın sırrına ulaşmak için başlıyorsunuz çıkmaya. Önceleri tamamen kaygan taşlardan oluşan bu zirveye rahat bir ulaşım için bu yıl merdivenler yapılmış. Yarı yolu araçla çıkıp ardından yaklaşık 25 dakikalık yürümeyle zirveye ulaştığınızda her birinde ayrı manalar saklı devasa heykeller bekliyor sizi. Yüzleri çok genç ve dudakları sanki her an konuşacakmış gibi olan heykeller, bir aslan ve bir kartal heykeliyle başlıyor ve yine aynı düzende son buluyor. Hayvanların kralı olan aslan yeryüzündeki gücü, tanrıların habercisi olan kartal ise göksel gücü sembolize ediyor.

Etkileyici heykeller

İlk devasa heykel, tapınağı yaptıran efsanevi kral 1. Antiochos’a ait olup, krallara has bir asa tutar gibi gösteriliyor. İkinci devasa heykel Kommagene krallığının tanrıçası sıfatıyla bir kadını temsil eden bolluk ve bereket tanrıçası Fortuna’ya ait. Antiochos bu tanrıçayı Kommagene olarak isimlendirmiş. Fortuna’nın tacı şans, talih, bolluk ve bereketi simgeliyor. Tacın ön kısmına buğday taneleri, üzüm, kiraz, nar, incir gibi meyvelerin işlenmesi bolluk ve üretkenliğin kadınlarda mevcut olduğunu göstermek adına yapılmış. Üçüncü heykel ise Tanrıların tanrısı Zeus-Oramastes’e ait. Heykeller arasında en uzun olanı o. Bu heykel 31 taş bloktan yapılmış ve bu taş blokların en küçük parçası beş ton, en büyük parçası ise dokuz ton ağırlığında. Zeus’un kafasına yıldızlarla süslenmiş bir tac giydirilmiş. Çünkü gök, Tanrı’yı simgeler ve göğün en parlak ve en güzeli de Tanrılar tanrısı’na hediye edilmiştir. Dördüncü heykel ise güneş ve güzel sanatlar tanrısı Apollon’a, beşinci devasa heykel ise Herakles-Herkül’e ait.

KENDİNİ TANDI İLAN EDEN KRAL

Tahtların arkasında bir de 237 satırlık kutsal bir yazıt bulunuyor. Bu yazıtta Kral Antiochos, bu tapınağın inandığı tanrıların ve atalarının ebedi istirahatgahı olacağını, burayı ziyaret edecek olan insanlara hürmet edilmesi gerektiğini belirtiyor. Antiochos ayrıca kim ki bu tapınağı korur, tanrılar onu koruyacaktır ama kim ki bu tapınağa zarar verir, onların soyları kuruyacaktır demiştir. Antiochos ‘’Kendimi, Pers ve Yunan tanrılarını göğe yakın bir tahta oturttum’’ diye bahseder yazıtlarında.

GÜNEŞİN DOĞUŞU VE BATIŞI

Doğu, batı, kuzey ve güney teraslarından oluşan tapınağın doğu terasında güneşin doğuşuna, batı terasında ise güneşin batışıyla oluşan enfes manzaraya eşlik edilir. Bu yüzdendir ki bu teraslardaki yaklaşık 10 metre boyundaki devasa tanrı heykellerinin yüzü doğu ve batıya çevrilmiş. Bu şekilde hem günün ilk ışığından hem de karanlığın asaletinden herkesten önce tanrılar nasibini alıyor. Kuzey ve güney teraslarında ise yumuşak ve oyulabilen taşlardan yapılmış atalar galerisi var.

GÖZLERİNDE BİRER ALTIN

Heykellerin arka tarafında küçük taşlardan oluşmuş piramit şeklinde bir ‘tümülüs’ yani mezar bulunmaktadır. Antiochos’un, Yunan-Roma mitolojisine inandığı için gözlerinin üzerine iki altın koyularak gömüldüğü düşünülmektedir. Efsaneye göre, Roma döneminde ölen kişinin ruhu huzur bulabilmesi için ölüler diyarına geçmesi gerekir. Ölüler diyarı ile yaşayanlar diyarını birbirinden ayıran siyah akan bir ırmak vardır. Ruh ancak, gözlerinin üzerindeki altınları kayıkçıya vererek karşıya geçme imkanı bulabilir.

NEMRUT'A HAYATINI ADADI

Bu tapınak 1881 yılında tesadüfen bir Alman yol mühendisi Karl Doemer tarafından keşfedilmiş. Osmanlı için alternatif yol araştırmaları yapan Doerner gördüğü devasa heykelleri, o dönemki adıyla Prusya akademisine bildiriyor ve akademiden gelen insanlar araştırmayı başlatıyor. Kentin sırrına ulaşmak isteyenler bu kadarla sınırlı değil. Hayatını kentin sırrını çözmeye adayan Amerikalı Therasa Goel, tüm yaşamını burada geçiriyor ve vasiyeti üzerine öldükten sonra bedeni yakılarak külleri Nemrut’ta rüzgara savruluyor.

KADINLARA ÖZEL MEZAR

Nemrut Dağı’nda ziyaret edebileceğimiz bir diğer yer Kommagene halkının yaşamını sürdürdüğü Arsameia antik kenti. Adıyaman’a 60 km’deki bu antik kentte, Efes’te olduğu gibi görkemli kalıntılar bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Kent tamamen yok olmuş. Bugüne kalan Grekçe yazılmış tek bir kabartma. Bir diğer önemli yer ise Karakuş Tümülüsü yani Kadınlar Anıt Mezarı. Kahta girişinde bulunan ve Kral Antiochos’un babası Mithradates tarafından annesi İsas adına yaptırılan bu anıt mezar, sütunları üzerindeki kararmış kartaldan dolayı Karakuş Tümülüsü adını alıyor. Bu tümülüs kadınlara özel bir mezar.

ANADOLU'DAN DOĞAL ÜRÜNLER

Adıyaman’a gelip Nemrut dağının sırrına ulaştıktan sonra sevdiklerimize hediyeler alabileceğimiz kent merkezinde bulunan tarihi çarşı, Oturakçı Pazarı’na da uğramadan dönmek olmaz. Yöreye özgü halı, kilim, cicim, heybe gibi el sanatları ve Nemrut heykellerinin satıldığı pazarda birçok seçenek bulunuyor. Ve yine her gün hizmet veren Şire pazarından da Besni üzümü, pestil, muska, nar ekşisi, ceviz, kesme gibi bir çok doğal ürünleri tatma ve satın alma imkanı bulunuyor.

TARİHİ ULU CAMİ

Türkiye’de neredeyse her ilin bir Ulu Camisi vardır. Adıyaman’ın çarşısında yer alan tarihi Ulu Cami de ilin en büyüğü. Dulkadiroğulları Beyliği zamanında yapılan cami, birçok kez onarım görmüş. Bugünkü şekliyle 1863 tarihinde yaptırıldığını bildiren kitabe ise minare kaidesinin doğuya bakan üst yüzeyinde bulunuyor.