Başkan Erdoğan'ın ABD çıkarması önemli konuların tartışılmasını da beraberinde getirmiş oldu.
Başta terör devletinin soykırımı ve etrafa saldırıları, Suriye meselesi, SDG, F-35, F-16 pazarlığı ve ticaret, merak edilen konuların başında geliyor.
Trump'ın İslam ülkeleriyle yapacağı Gazze konulu toplantısına Başkan Erdoğan'ın davet edilmesi ayrıca Çarşamba günü yapılacak Erdoğan-Trump görüşmesi fevkalade önemli!
Netanyahu'nun suç ortağı olan Trump ile sonuç alıcı görüşme yapmak elbette ki kolay değildir!
Ancak Netanyahu'ya en güçlü etkiyi yapacak olan suç ortağına karşı diplomatik dil kullanılmasını, ondan korkmak yahut ona yaranmak ya da Siyonizm'e hizmet gibi algılamak ancak CHP genel başkanı gibi önyargılı cahillerin ve Erdoğan'a muhalefet eden hazımsız muhafazakârların işidir.
Başkan Erdoğan'ın nasıl samimi bir Müslüman olduğunu, onun hiçbir zaman hiçbir zalime baş eğmediğini ve hiçbir zalime dost olmadığını, hep hakkın ve mazlumların yanında durduğunu 50 yıldır tanıyan biri olarak yakinen biliyorum.
Ama bulunduğu mevki kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyeceği bir mevki olduğundan ümmetin menfaatleri için içi kan ağlasa da, "Biz birilerinin yüzüne gülümseriz ama kalplerimiz onlardan nefret eder." Hadis-i Şerifi hükmünce birilerine tebessüm etmek durumundadır.
Dolayısıyla bulunduğu mevki dost düşman herkesle görüşme mevkii olduğu için yapacağı görüşmelerde inancından ve görüşünden taviz vermeyeceğine inanıyorum.
Bu bağlamda ABD Başkanı'yla yapacağı görüşmelerde eminim ülkenin çıkarlarından da ümmetin çıkarlarından da taviz vermeyecektir!
Çünkü her geçen gün ABD kendisine güvenilmeyeceğini teyit eden adımlar atıyor.
Bu gerçeği en iyi bilenlerin başında Başkan Erdoğan geliyor.
İsrail'in suç ortaklığının yanı sıra Suriye konusunda da son günlerde tavır değiştirdi ABD.
Ankara Büyükelçisi Tom Barrack geldiğinde Türkiye'nin Suriye görüşünü desteklerken şimdi başka vadilerde gezer oldu!
Trump hem bir taraftan 'Suriye'nin anahtarı Türkiye'nin elinde' diyor hem de 2026 bütçesinde PKK'nın Suriye uzantısı SDG'ye 130 milyon dolar tahsis ederek açıktan destek veriyor!
SDG'nin Şam ile yaptığı 10 Mart anlaşmasına göre yıl sonuna kadar entegrasyonun tamamlanması gerekiyor. Lakin SDG anlaşmayı rafa kaldırdı ve ABD, Fransa ve İngiltere'nin arkasında olduğunu söyleyerek federasyon talebinde ısrar ediyor.
Oysa Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğüne her fırsatta vurgu yaptı ve federasyon ilanının askeri müdahale sebebi olacağını çok net biçimde deklare etti.
Trump çok iyi hatırlayacak ki Barış Pınarı harekâtını durdurmak için hakaret dolu bir mektup göndermişti de Başkan Erdoğan ona cevabı ertesi gün askeri harekâtı başlatarak vermişti.
Trump iki seçenek arasında. Ya Türkiye'yi tercih edecek ya da SDG'yi!
Ben Türkiye'yi seçeceğini umuyorum!
Hoş Trump Türkiye'yi tercih etse bile ABD müesses nizamının İslam dünyasına karşı genel politikası değişmeyecektir.
Nitekim, ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, "Politik bir savaşın içinde değiliz. Bu savaş kültürel bir savaş da değil. Bu bir inanç savaşı!" diyerek dış politikalarının ilkesini itiraf etti.
Bu hususta MHP Genel Başkanı'nın son çıkışı önemlidir.
ABD'nin suç ortaklığına karşı Bahçeli'nin TRÇ (Türkiye, Rusya, Çin) mesajı ABD'ye ve batıya güvenilmeyeceğini teyit eden önemli bir mesajdır.
Ben bu teklifi hem akılda kalması hem de anlamı itibariyle daha etkin olacağı için RÇT (REÇETE) olarak okumayı tercih ediyorum.
Bahçeli'nin REÇETE'sini değerlendirenlerin bazıları, İnönü'nün 1964 yılında 'yeni bir dünya kurulur' çıkışına benzetirken bu çıkışın Johnson mektubuna cevap olduğunu yazdılar.
Tashihen yazıyorum ki, Johnson'un 5 Haziran'da ulaşan mektubuna karşı İnönü 13 Haziran'da verdiği cevabi yazısının ilk paragrafında emredersiniz dercesine 'Arzunuz veçhile talik ettik.' diyerek askeri hareketi rafa kaldırmıştır.
"Yeni bir dünya kurulur" sözü İnönü'ye aittir ama Johnson mektubuna cevapta değil mektuptan 2 ay önce 16 Nisan 1964 tarihinde yayınlanan Time dergisine verdiği röportajda yer almıştır.
Orada şöyle demiştir:
"Kıbrıs'taki bu haksız durum devam eder, müttefikler bizi yalnız bırakır, NATO yanımızda olmaz, anlayışsızlık hüküm sürer, Türk azınlık ezilir, bu böyle devam ederse; günün birinde batının savunma sistemi yıkılır, yeni şartlarda yeni bir sistem ve dünya kurulur, Türkiye de bu yeni dünya içinde yerini alır."
1974'te rahmetli Erbakan hocanın ortağına baskısı sonucu Türkiye Kıbrıs'a neşter vurabildi!
Talebesi Erdoğan da Türkiye'yi savunma sanayiinde yüzde 20 yerlilikten yüzde 80'lere çıkartarak istediği yere neşter vuracak güce kavuşturdu.
Dünyamız çok kritik bir dönemden geçiyor.
Allah'tan Türkiye, Başkan Erdoğan gibi inançlı, şuurlu, çalışkan, tedbirli, tecrübeli, dirençli, cesur ve fedakâr bir cumhurbaşkanıyla emin ellerde.
Allah yardımcısı olsun, muvaffak kılsın, utandırmasın!