Kadim medeniyetlerin kavşağı, Peygamberler Şehri Urfa’daydık hafta sonu. “Çözüm Süreci’nde Türkiye”yi konuştuk. “Kardeşlik hukuku” yürüyüşündeki vazifemiz Doğu Anadolu Bölgesi’ndeydi oysa. Takdir bizi, Şanlıurfa’dan yola çıkarttı.
Silahı, terörü, şiddeti, çatışmayı, ölümü değil; demokrasiyi, insan onurunu, hukuk güvenliğini, çözüm üreten siyaseti ve en mühimiyse hayatı, geleceğe dair umudu önemseyen herkes; kanın ve gözyaşının durmasını istiyor.
Terör sebebiyle 40 bin civarında insanımızı toprağa verdik. Acı bize cidden değdi. Mesele, toprağa yatırdığımız canlarımızla da kalmıyor, terörün biz geride kalanlara ödettiği ağır bilanço da cabası. Ekonomik anlamda da yıkımdır terör. Toplumsal bağların kopuşu, siyasete güvensizliğin besleyeceği vesayet algısı gibi sosyal, siyasi sonuçları da ağırdır.
Terör sadece bizi zayıflatıp, iç barışımızı ve huzurumuzu tehdit etmekle de kalmıyor. Bölgesel etkinliğimizi önlüyor. Ortadoğu veya Mezopotamya dediğimiz bölgede barış ve huzur timsali bir ülke olmak varken, terörle içe kapanmış ve kendi sorunlarıyla boğuşan bir ülke profili elbette iyi değil...
Çözümsüzlüğü çözüm olarak görenler olabilir zira son otuz yılımızda mezkur çözümsüzlük aynı zamanda siyasal, ekonomik, yönetsel bir ranta da dönüşmüştü. Ama artık terörle beslenen vesayetlerin miadı dolmuştur. Ayrıca çözüme karşı herhangi bir teklifleri olmayanların da aslında kan dökülmesine razı gelemeyeceklerini düşünüyorum. Kim ister ki bunu?
Urfa’da Arab’ı, Türk’ü, Kürt’üyle barış içinde yaşayan şehir sakinleri, Belediye Başkanı Ahmet Fakıbaba’nın geniş hizmetleri çatısı altında, kardeşlik hukukunu en güzel şekilde öğretiyorlar hepimize. Urfa, toplumsal barışın laboratuvarı gibi adeta. Hizmetin ulaşabildiği, halkın yöneticilerine engelsiz ulaşabildiği bir ortamda şiddet de yol bulamıyor kendine...
***
Akil İnsanlar Heyeti, “akan kanın durması” temennisiyle yola çıkıyor. Herhangi siyasi bir propaganda için değil, selamlaşmaya, selamı yaygınlaştırmaya geliyor. Heyetteki hemen herkesin farklı duruşu, görüşü, tecrübesi var. Heyet gönüllülük esasıyla yürüyecek, dikte etmeye değil, dinlemeye, tanışıp halleşmeye, gönül yıkmaya değil gönül yapmaya çıkıyor. Elbette benim de siyasal anlamda kişisel duruşum var. Millet kavramını önemseyen birisiyim, tek millet ve çok kültürlülük deneyiminin Türkiye’mize has tarihi birikimine güveniyorum. O tarihi birikim son otuz yıllık imha, red ve asimilasyon dayatmalarından ibaret değil. Bin yıllık bir beraber yaşama tecrübemiz var. Elbette umutlarım kadar kederlerim, endişelerim de var, çocuklarımıza huzurlu bir gelecek ve huzurlu bir Türkiye için elimizden ne geliyorsa yapmak zamanı. Hesaplaşmanın, ayrıştırmanın, bölmenin değil, birleşmenin, kucaklaşmanın, selamlaşmanın zamanı.
Not: Bugün ve yarın Malatya’dayız. Cuma ve Cumartesi günüyse Elazığ’da. Kapınızı çalmaya, selam vermeye selam almaya geliyoruz. Tık Tık Tık... Bize kapınızı açar mısınız?