Önce ABD’nin iki eski Türkiye Büyükelçisi Morton Abramowitz ve Eric Edelman, Washington Post’a yazdıkları yazıda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı istifaya çağırdılar.
Dört gün sonra İngiliz Times gazetesinde PKK lideri ve KCK Eş Başkanı Cemil Bayık’ın beyanatı çıktı: “Erdoğan’ı ve AKP’yi devirmek istiyoruz. Erdoğan ve AKP devrilmedikçe, Türkiye asla demokratik bir ülke olamaz.” (Demokrasiden bahsedene bakınız.)
Bir gün sonra Sözcü gazetesi manşet attı: “İktidarınız Batsın Başkanlığınız Batsın”
F. Gülen Pensilvanya’dan her hafta sayıklıyor; bittiler, gidiyorlar, toprağa gübre olarak karışacaklar, teslim olmayın, zalimlerin işini kolaylaştırmayın, kaçın...” diyor.
Türkiye dört koldan varlığına, bütünlüğüne yönelik bir saldırı altında. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “100 yıl önceki saldırıya eş” diyor.
Üç kol içeride. Birincisi, bölücü terör örgütü PKK’nın saldırıları. İşte dün açıkladılar, Ankara’da 35 masum vatandaşımızın katledilmesini PKK’ya bağlı TAK üstlendi. Diyarbakır’da, Mardin, Şırnak’ta Çanakkale’yi hatırlatan göğüs göğse çarpışmalar var. Çanakkale’de Batı gemileriyle, toplarıyla gelmişti. Şimdi hainlerin eline silah veriyor, Avrupa içinde koruma sağlıyor.
İçerdeki ikinci kol, dini hareket görüntüsüyle milletimizin fedakârlık ve himmet duygularını sömürerek, evlatlarımızı hipnoz ederek devletin içine sızan, yargıyı ve emniyet istihbaratını kumpaslarda kullanarak hükümete, devlete savaş açan Paralel Devlet Yapılanması. 7 Haziran’dan sonra HDP’li hükümet isteyerek yakayı bir daha ele verdiler.
“Erdoğansız Türkiye” kuşatmasında üçüncü kol, AK Parti’yi siyaseten zayıflatma koludur. AK Parti içinde yeni bir parti mayalama çabası var. Bilhassa Doğan medyası buna çok teşne. Ekranlarını, sayfalarını onlara açıyorlar. Hiç umulmadık AK Partili öncülerin isimleri, ne acıdır ki böyle bir oluşumla birlikte anılıyor. Onlar da adeta “Erdoğansız Türkiye” kuşatması için bir şer ittifakının değirmenine su taşıyorlar. Türkiye böyle bir saldırı altında iken bu öncülerin bütün meselesi Cumhurbaşkanı Erdoğan mıdır?
Dördüncü kol ise dışarıda. ABD’si, Rusya’sı, AB’si, İsrail’i, İran’ı, Suriye’si oluşturdukları türbülansta bizi sarsmaya çalışıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı önceki gün TİKA toplantısında ne dedi; “Terör örgütlerinin elindeki silahlarda Batı’yı görüyoruz. Batı adeta teröre yataklık yapıyor. Pek çok güç, pek çok ülke adeta Türkiye’nin dizleri üzerine çökmesini, pes etmesini bekliyor. Bütün bu terör olaylarının arkasında yatan gerçek budur.”
Evet, gerçek budur. Yönetilemez bir ülke algısı oluşturarak Türkiye’ye diz çöktürmek isteniyor. Bu gerçeği örtmek için, dikkatler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsı üzerine çekiliyor. “Ancak Erdoğan giderse, Türkiye’ye istikrar gelir” deniyor. Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerinde topyekûn, Doğan medyada ise bazı yazarlar üzerinden hep buna çalışılıyor. Hürriyet’in eski yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, birkaç gün önce İnternet Haber’deki röportajında, “Ben size çok çarpıcı bir gerçeği söyleyeyim. Şu anda Türkiye’de Doğan Grubu, Cumhuriyet ve Sözcü dışında bağımsız medya kalmadı.” derken, aslında bu medyanın bağımsızlığından ne anlamak gerektiğini de söylemiş oluyor... Erdoğan’a hakaret ve düşmanlık serbest, kin ve nefret duygularını beslemek serbest. MİT TIR’larını durdurmanın üzerinden Erdoğan’ı, Türkiye’yi uluslararası kamuoyuna jurnallemek serbest. Ne hazindir ki Cumhuriyet’in bu yöndeki yayınlarına, Anayasa Mahkemesi bile “casusluk yapmıyorlar, gazetecilik yapıyorlar” dedi. Bu medyanın sıfatı bağımsızlık değil, “Erdoğansız Türkiye” için görevli operasyonel medya olabilir.
“Erdoğansız Türkiye” kuşatması, 2013 Gezi olaylarından beri hep geri tepti. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığını engelleyemediler. Yine hüsrana uğrayacaklar. Millet, oyu ile duası ile Erdoğan’a sahip çıktığı sürece hep kaybedecekler...