Darısı, bütün heykellerin ve heykelperestlerin başına, İnşaallah..
(Ama, asıl konuya girmeden, Suriye'nin son 500 ve hele de son 100 yılına kısaca bakmak gerekiyor..)
Arap diyarlarında 'Bilâd-ı Şâm' (Şam beldeleri) olarak anılan Suriye, daha önce Mısır'daki Memlûk Sultanlığı'nın hakimiyetinde iken Ağustos-1516'da Osmanlı sultanı Yavuz Selîm'in Memluk Sultanlığı'nın ordularını Mercidabık Meydan Savaşı'nda yenmesiyle Osmanlı'ya katılmıştı.. Bu durum tam 402 sene sürdü. Ama, özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında, Suriye'deki karışıklıkları önlemek için, 'İttihad-Terakki' döneminin 3 ünlü paşası olan 'Enver-Talât - Cemâl'den -ayyâşlığıyla da ünlü- Cemâl Paşa'nın Suriye Genel Valiliği'ne getirilmesi ve oradaki çok sert uygulamaları, onun bugün bile, halk arasında 'Saffâk (Kan İçici) Cemal' diye anılmasına yol açtı ve 'ayrılıkçı cereyanlar' daha da güçlendi.. Bu arada, İngiliz orduları 1917-18'lerde Filistin ve Suriye'ye girdiler ve Mustafa Kemal Paşa'nın, komutasındaki 7. Ordu'yu, savaşa sokmayı tehlikeli görüp, önce Halep'e ve sonra da Adana'ya çekmesiyle; Suriye, fiilen İngilizlerin hâkimiyetine geçti.
Suriye artık İngilizlerin elindeydi, ama, kendileriyle o savaşta müttefik oldukları Fransa'nın payına da bir şey vermek isteyen İngiltere, kendi cephesini güçlendirmek için, Suriye ve Lübnan'ı bütünüyle Fransa'ya savaş ganimeti olarak sundu..
Suriye 1918'den 1945'e kadar 27 yıl Fransa'nın sömürgesi olarak kaldı.. Ve 1945 yılında bağımsız bir devlet olarak kabul edildi.. İlk Devlet Başkanlığı'na da 'Şükrî el'Kuvvetli' getirildi.. Daha sonraki dönemlerde, Devlet Başkanlığı'na gelen Edib Çiçekli (ki, arabçada 'ç' sesi olmadığından, 'Şişekli' diye telâffuz olunurdu) ve Nâzım el'Quddûsî gibi isimler, Osmanlı sonrasında sınırlar çizilirken, gerçekte ailelerinin yarısı Suriye'de ve diğer yarısı da Türkiye'de kalmış kimselerdi..
Suriye, Mısır'ın ünlü lideri Nâsır'ın 'Arap Birliği' idealine uygun olarak, Şubat-1958'de, ilk adımı, Mısır- Suriye Birliği'nden oluşan 'Birleşik Arap Cumhuriyeti' (BAC) bünyesi içinde yer aldı ve birliğin o dönemdeki Devlet Başkanlığı Nâsır tarafından üstlenildi.. Ama, o Birleşik Arap Cumhuriyeti', yeni bir ülkeyi daha bünyesine ekleyemediği bir yana; çok sağlıklı şekilde sürdürülemediğinden, 4 yıllık bir süreyi bile tamamlayamayıp, Ekim-1961'de sona erdi ; Suriye ve Mısır devletleri yeniden eski uluslararası statülerine döndüler..
Suriye ondan sonra bir hayli iç sarsıntılar yaşadı, hattâ öyle bir durum oldu ki, her 6 ayda bir askerî darbe yapılır hale geldi.. Artık, 'Suriye'de yeni bir darbe daha oldu..' haberleri çok sıradan ve vak'ayı âdiyyeden sayılmaya başlandı.. Halk, darbecilerin arka arkaya sahneye çıkışlarını bir piyes sahnesi gibi seyretmekle yetindi.. Ama, bu olumsuzluklar sonunda Şubat-1971'de General Hâfız Esed bir askerî darbe yapınca durum değişti.. Çünkü bu darbecinin arkasında, nüfusun en azından yüzde 10'unu teşkil eden ve Nusayrî alevîleri denilen ve de Lazkiye yöresinde etkili olan kesim, Hâfız Esed'in arkasındaydılar.. Çünkü, Hâfız Esed hem o yörenin ve hem de o azlık kesimin içinden çıkmıştı. Ayrıca, 'Arap kavmiyetçiliği temeli ve Sosyalizm prensipleri' etrafında şekillenmiş olan 'Baas (Yeniden Doğuş /Rönesans) Partisi'nin organizasyonu içinde de etkiliydi. Ve bu sâyede, ülkenin kamu kuruluşları ve mahallî idareler açısından her kademesinde hem Baasçılık ve hem de Nusayrîlik en büyük silahı idi.. Yani, bir noksanıyla, diğer bütün kartlar Hâfız Esed'in elindeydi.. Hâfız Esed'in elinde olmayan tek kart, Baas Partisi'nin Arap dünyasındaki beynelhalk/ halklar arası ortak liderliği' kartı idi.
Çünkü, Irak'taki Baas Partisi'nin lideri olan Saddam Hüseyin, dayısı General Hasan el'Bekr'in, Irak'ta hâkimiyeti bir askerî darbe ele geçirmesi sâyesinde, Irak'ın petrol zenginliği imkânlarının da yardımıyla, Arab dünyasındaki bütün Baasçı hareketlerin lideri havasında imiş gibi hareket ediyordu..
Ama, Suriye'yi eline geçirmiş olan Hâfız Esed de, bütün Baas hareketleri'nin liderliğini öne sürüyordu. Ancak, Esed'in 'Baas liderliğinin Saddam tarafından kabul edilmesi düşünülemezdi..
Bu ikisi arasında, Baas liderliği açısından ilan edilmemiş bir psikolojik savaş sürerken..
Saddam, 22 Eylûl 1980 günü, âniden İran'a saldırıverdi.. 8 yıl sürecek ve iki taraftan da 1 milyondan fazla insanı yutacak olan bu saldırı ilk günlerde İran'ı bir hayli zorlarken, Arap Birliği'nin liderliği fikri de Saddam lehine, giderek daha bir güçleniyordu.. Hattâ, o zamanki Mısır lideri Hüsnü Mübarek ve Filistin lideri Yâsir Arafat başta olmak üzere- bölgedeki bütün arap rejimlerinin liderleri veya en üst derece temsilcileri, Saddam'la birlikte İran cephesine gelip, İran güçleri üzerine fırlatılacak olan top mermilerini birlikte ateşliyorlardı. Onlar arasında Hâfız Esed ve Libya lideri Muammer Kaddafî yoktu.. Böylece, İran da yanında, aktif olarak savaşa katılmasalar bile, Saddam'a karşı bir tavır koymak açısından iki önemli müttefik bulmuştu..
Kaddafî zengin olduğu için, İran'a bir yük teşkil etmiyordu; ama, petrol zenginliğine sahip olmayan istisnaî ülkelerden olan Suriye'de durum farklıydı ve Saddam Irak'ına karşı İran'a verdiği psikolojik desteğin bedelini bekliyordu İran'dan.. Ayrıca, Irak petrollerini Suriye üzerinden Doğu Akdeniz limanlarına taşıyan Irak'a ait petrol boru hattı da Hâfız Esed rejimi tarafından kesilmişti..
Tabiatıyla bu durum, İran için büyük destek oluyor ve karşılığını da veriyordu, Esed rejimine.. Hâfız Esed rejimi de, başta 'İhvan'ul Muslimîn' (Müslüman Kardeşler) Teşkilatı olmak üzere, bütün İslamî cereyan ve grupları var gücüyle ezmeye çalışıyordu.. Bu arada, Hâfız Esed'in bölgedeki diğer Arap rejimlerinden de önemli haraçlar kopardığı ve nazlananlar olursa, onları iç güvenlikleri açısından sıkıntılarla karşı karşıya bırakması taktiği de biliniyordu..
Hâfız Esed'in başta Halep ve sonra da Hama'da uyguladığı ve on binlerce Müslümanın dünya hayatına mal olan cinayetleri ise bir başka korkunç ve trajik fasıldı.. Esrarengiz bir kimse olarak bilinen Hâfız Esed, 1971'den öldüğü Haziran-2000 yılına kadar 29 yıl, kamalizm benzeri bir korku düzeni oluşturmuştu.. Baas Partisi tarafından yerine geçirilen oğlu Beşşar Esed ise babasına nispetle daha mülayim bir görüntü vermeye çalışıyor idiyse de, Temmuz-2000'den 8 Aralık-2024 tarihine kadar 24 yıl boyunca da ülkenin asıl hâkim gücü, Baas Partisi teşkilatları, bizdeki tek parti diktatörlüğünün kalıntısı olan malûm muhalefet partisi gibi, her fırsatta kendi ideolojilerinin devlet demek olduğu havasıyla tahakkümlerini sürdürmekte, tavizsiz çalışıyorlardı..
Evet, bu zulüm saltanatı da nihayet, 8 Aralık 2024 günü beklenmeyen şekilde noktalandı ve tarihin karanlık dehlizlerindeki yerini aldı..
Suriye'de, geride kalan 1 yılın muhasebesini ve geleceğe dair tasavvurlarımızı da, İnşallah, Çarşamba günkü yazıda ele almaya çalışalım..