Doğu Akdeniz çanağından Yemen'e, Bandar Abbas limanından Karaçi limanına kadar süren gerilim artık yalnızca bölgesel bir kriz değil, küresel kavganın izdüşümü haline gelmişti. Beyrut limanındaki patlamadan, Gazze'ye sıçrayan katliam görüntülerine kadar birçok gelişme Vaşington'un Orta Doğu'daki etkisini sorgulatırken Mısır'daki ateşkes Trump'a nefes aldırdı.
Çin'in sessiz ama derinleşen ekonomik etkisi yeni bir jeopolitik dengeyi şekillendiriyor. Trump'ın sözlüğünde Çin'i ve destekçilerini sistem dışına itme arayışının adı "İbrahim Anlaşmaları"dır dersek yanılmayız. Bu çerçevede, Trump'ın yeniden gündeme taşıdığı "Genişletilmiş İbrahim Anlaşmaları" girişimi bu köşede etraflıca tartışılmıştı. Netanyahu'yla Beyaz Saray'daki basın toplantısında "İran da İbrahim Anlaşmalarına katılabilir" derken esas hikayeye giriş yapmıştı.
Başkan Trump nihayetinde Hazar havzasına ve Türk devletlerine yaklaşarak Genişletilmiş İbrahim Anlaşmalarını ilan etti. Çin'e giden petrol ve doğalgazın rotası kolay değişir mi bilinmez ama ABD'nin Çin'le kavgasında Orta Asya cephesini deneyeceğini biliyorduk.
Bu girişim, ABD'nin bölgedeki stratejik varlığını güçlendirme hamlesi olarak okunabilir. Çünkü Orta Asya, bugün hem Çin'in Kuşak-Yol İnisiyatifi hem de Rusya'nın güvenlik temelli nüfuz politikaları arasında sıkışmış bir alan. ABD, bu denkleme diplomatik ve ekonomik araçlarla girmeye çalışıyor.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana Türkistan coğrafyası, dış politikalarını "çok-vektörlü" bir denge üzerine kurmayı hedefledi. Bu denge, Moskova'yla güvenlik ilişkilerini, Pekin'le ekonomik bağları ve Batı'yla teknolojik-diplomatik-kültürel açılımları aynı anda yürütme çabası anlamına geliyor. Kazakistan öncü, Özbekistan ise takipçi olarak bu yaklaşımın en belirgin örnekleri.
Ancak son yıllarda Çin'in bölge ekonomilerindeki ağırlığı, bu çok vektörlü dengeyi giderek kırılgan hale getirdi. Kuşak-Yol altyapı projeleri, krediler ve hammadde yatırımları Pekin'e karşı ekonomik bağımlılığı artırdı. Buna karşılık Rusya, güvenlik işbirliklerini (özellikle Tacikistan ve Kırgızistan üzerinden) koruyarak siyasi nüfuzunu sürdürme gayretinde. ABD'nin yeni girişimi, bu iki güç arasındaki boşlukta manevra alanı bulma çabası olarak okunabilir.
Trump'ın İbrahim Anlaşmaları'nı Orta Asya'ya genişletme planında Kazakistan'ın adı ilk sırada geçiyor. Bu sembolik adım, ABD için Orta Asya'ya giriş kapısı anlamı taşıyor. Kazakistan açısından ise bu, Batı'yla ilişkileri derinleştirmenin bir yolu. Fakat Moskova ve Pekin'le dengeleri gözeten Astana yönetimi, bu tür girişimlere her zaman "sınırlı ve dengeli" yaklaşımıyla bakıyor.
Trump döneminde Özbekistan'ı Batı dünyasına açma niyeti, Taşkent için hem ekonomik teşvik hem de diplomatik görünürlük anlamı taşımakta. Ancak Özbek yönetimi için iç istikrar her şeyden önce geldiği için, hızlı adımlardan kaçınan bir politika çizgisi sürüyor.
Tacikistan ise kıt kaynaklarıyla Rusya'nın askeri koruması ve Çin'in finansal etkisi altında. Fergana Vadisi'indeki sınır sorunları Tacikistan-Kırgızistan-Özbekistan üçgeninin en hassas meselesi. Bu ülkelerin güvenlik kaygılarını ancak uzun süreli ziyaretlerinizde, aydınları ve gençleri tanıdığınızda anlayabiliyorsunuz.
ABD'nin bölgedeki atakları Çin'e gözdağı vererek ticaret ve diplomatik varlığını güçlendirme isteğini yansıtıyor. Ancak bu adım, bölge ülkeleri açısından kolay bir tercihi temsil etmiyor. Çünkü her biri, ekonomik refahını Çin yatırımlarına, güvenliğini ise büyük ölçüde Rusya'nın istikrar mekanizmalarına bağlı yürütüyor. Bölgede taşların yerinden oynaması domino etkisi yaratabilir. Bu sebeple uzun zamana yayılan sakin ve yumuşak geçişler ancak mümkün olabilir.
Bölge ülkelerinin ABD ile ilişkilerini buradan olumsuzlamak doğru bir bakış olmayabilir. Kültür endüstrisi bu ülkelerin gençlerini Batı'ya sürüklüyor. Ayrıca dünyanın gidişatı farklı işbirliklerini ve denge arayışını zorunlu kılıyor. Gürcistan ve Ukrayna'da yaşananlar bölgenin yeni elitlerini rahatsız ediyor ancak bir yandan da Şangay İşbirliği Örgütü bölgeye umut vaat ediyor.
Bu ülkelerin kendi hikayeleri ve kendi gerçekleri olduğunu unutmayalım. Bölge ülkelerinin Batı'ya erişimlerinde Türkiye önemli bir kısrak başı. Ankara ile ilişkileri yakın gelecekte denge arayışı içinde en sağlıklı zemine oturacaktır. Yeter ki Ankara çalışsın.