PKK’lıların sınır dışına çıkmasına, silah bıraktıktan sonra topluma entegre olmasına yardımcı olmak, toplumu buna hazırlamak için hayata geçirilecek olan akil adamlar projesinin lüzumunu tekrara gerek yok. Ancak listede yer alacak isimlerin toplumun çoğulcu yapısını yansıtır çeşitlilikte olmasına dikkat etmek özellikle elzem görünüyor. Akil adamlar listesi çoğulcu olabilmeli ki adil de olabilsin.
Şimdiye dek meseleyi konuşurken aydınıyla, siyasetçisiyle, ama özellikle algıları oluşturup yöneten medyasıyla hep kaba bir kategorizasyona tabi oldu çünkü Türkiye.
Kürt siyasetini PKK’ya indirgeme hatasına düşüldüğü kadar Türk milliyetçisi kesimler de MHP’nin hanesine yazılarak hata edildi. Dindar kesimlerin, muhafazakârların, Türk milliyetçilerinin kendi içindeki çeşitlilik görülmedi, gösterilmedi. Hatta, mesele Kürt meselesi olduğu için Türk milliyetçileri en baştan doğal bir seleksiyona tabi tutuldu ve hepsinin kategorik olarak Kürtleri ve Kürt meselesini toptan reddettiği zannedildi. İdeolojik bagajı ve kastı olanlar bunu belki özellikle yaptı ama diğerleri de biraz tembellikten biraz da ezberleri bu olduğu için öyle yaptı.
Aynı durum “Kürt cephesi”nde de böyle yaşandı. Halbuki ne toplumsal ve siyasi alan bu kadar düzdü ne de PKK’nın Kürt meselesini ve Kürtleri mülk edinmek için verdiği şiddetli çabaya rağmen Kürtler teslim olmaya niyetliydi.
O yüzden çoğulcu ve adil bir akil adamlar listesinin oluşması, hem sürecin toplumu kuşatarak yürümesine yani çözümün gerçek olmasına yardım edecektir, hem de ortaya çıkabilecek olası komplikasyonlara karşı toplum kesimlerini aşılayacaktır.
Ayrıca, bu tecrübenin anayasa yazımındaki düğümlerin gevşemesine yardımcı olması da umulur.
Ne haftaydı ama!
Yeni Türkiye’nin nasıl bir ülke olacağının ilk işaretlerini peş peşe aldık geçen hafta.
Yakın zamana değin bildiğimiz, belirlenmiş, kabullenilmiş, var olan bütün parametreleri değiştirdi ve iskeletlerle, kan, irin ve gözyaşıyla dolu dipsiz kuyulardan günışığına nihayet çıktı Türkiye.
Önce PKK, sonra İsrail, bu yeni sivil demokratik güçlü ve özgüvenli Türkiye karşısında geri adım attı, karşısında olmanın dayanılmaz ağırlığını daha fazla taşıyamayacağını dünyanın gözü önünde kabul etti.
90 yaşındaki Cumhuriyet, 100. yaşına artık her anlamda güçlü bir “demokratik cumhuriyet” olarak girmeye hazırlanıyor.
Erdoğan’ın hakkı Erdoğan’a
Eğer Nevruz günü Diyarbakır’da toplanan 2 milyon insanın İmralı mesajlarına alkış tutarak zılgıt çekerek karşılık verdiğini görmesine rağmen kimsenin ayağına taş değmedi, sevincine halel gelmediyse bu, hangi partiye oy verirse versin Türkiye genel kamuoyunun Başbakan Erdoğan’a duyduğu güven nedeniyledir.
Tüm sosyal siyasi değişimleri, toplumun talebini doğru okumayı başarmış bir siyasi parti eliyle toplumun yaptığına inanan biri olarak evvela toplumun ferasetine güvenimi yinelemek istiyorum.
Ama asıl teşekkürün, uzun ve zorlu bir yola koyulmadan hemen önce, sırat geçişi sonrasında soluklandığımız şu noktada; en büyük riski alan, yeni Türkiye’yi inşa eden ve şimdi de il il, ilçe ilçe dolaşarak halkı sürece hazırlayan Başbakan Erdoğan’a edilmesi gerektiğini, ona hakkını teslim etmemenin hakkaniyete uygun olmayacağını hatırlatmak istiyorum.
Ve elbette reformist ve çalışkan
Adalet Bakanı
Sadullah Ergin’e, derindeki yaraları görüp coğrafyayı restore eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na, hayırlı bir işi harika şekilde yürüten MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a, yeni Türkiye’ye inananların desteğini ifade etmek istiyorum.