Küreselleşmenin neredeyse uluslararası şart halinde yaşandığı günümüzde, konuşulan hep ''kültür ne olacak' sorusu oldu. Tüm dünya trendler üzerinden modüler şekilde birbirinin aynısı olma yolunda ilerlerken, sorunlara veya tekliflere karşı tutunulan tavırlar da aynılaşma eğilimine girdi.
Haliyle kültür dediğimiz, içinde doğduğumuz ev, mahalle, adetler, bayramlar, yaslar, düğünler kısacası hayatın atan kalbi olarak içinde yaşadığımız vakum, küreselleşmenin en önceki kurbanlarından oldu... Yeni adetler; eskinin unutulduğu veya şimdiden utanıldığı zamanlarda, bir kurtarıcı gibi, bir antidepresan gibi içimize işledi, işlemekte... Misal eski bayramlar, artık tatile dönüştü ama Sevgililer Günü, Burçlar Günü, Yeni Yıl gibi farklı kutlamalar, bayramların yerini aldı, almaktadır...
Hiperkültürellik, biraz da kültürün şaşkınlığını yansıtan bir kelime. Küresel koşullara karşın vereceğimiz tepkiden çok, alacağımız yeni şekil üzerine düşünmeye başladığımızdaysa aslında ne kadar da hızlı bir dönüşümün, hatta savrulmanın içinde olduğumuzu fark ediyoruz.
Globalizmin kültürel ifade biçimlerini yerinden etmesiyle, o boşalan yere yeni ve trend ifade biçimleri taşınıyor. Sözgelişi; eski mektuplarda okuyabileceğimiz o nezaketli dilin yerinde yeller esiyor, en son ne zaman mektup yazdınız bilmem ama, halini arz edebilmenin yerini şimdilerde emoji'ler aldı. Duvarlara resim çizerek iletişen ilk çağ insanları gibi küçük resimlerle hal dilini anlatan ve anlayan bir nesil var şimdi, bizim gibi 'arada' kalanlaraysa, yani hem eskiyi bilip yaşamış hem de yeniye uyum sağlamaya çalışanlaraysa, çoğu kez büyük bir yabancılık ve yetişememe duygusu düşüyor...
Bunu sadece günlük yaşamda izlemiyoruz. Siyasette, diplomaside, eğitimde bile bu böyledir artık. Uzak ile yakın arasında fark kalmamıştır mesela, dünya küçülmüştür. Yerli ile yabancı arasında da fark kalmamıştır. Herkes tüketimde ve reflekslerde eşitlenmiştir. Kore, Hint, Meksika dizileri ile Türk dizileri arasında fark kalmamıştır mesela, halbuki eskiden yabancı dizi, yerli dizi diye bir ayrım vardı... Keza aşina olunanlarla egzotik olanlar arasında da bir fark kalmamıştır. Geçen gün bir kahve dükkanının önünde uzun bir bekleyiş kuyruğuna rastlayınca ne olduğunu öğrenmek istedim, fil kakasından elde edilmiş bir filtre kahvenin deneyim günüymüş... Beynim sarsıldı, bu kadar insan özür dilerim fil kakası için mi girmişti bu bekleyiş kuyruğuna...
Her neyse efendim 'hiper-kültürellik' dedikleri bu çarpıcı dalga, dünyada yeni bir düzen kuruyor. Öyle bir zaman gelecek ki; kendi kültürümüze bir turist gibi, bir seyirci gibi kalacağız. Aslında küreselleşmenin insanı yersiz yurtsuz kılan bu baş döndürücü benzeştiriciliğinde, apaçık bir diktatorya var. Ama biz henüz benzeşmenin, trendleri yakalamanın derdinde olduğumuz için, bunun baskıcı bir girdap olduğunu fark edecek durumda değiliz. Sanki büyük bir değirmende hep birlikte gönüllüce öğütülüyoruz...
Bir yanda Gazze'de iki yıldır aralıksız devam eden soykırımı seyrederken, diğer yanda gençlik iksiri bir botoks tarifine göz atabiliyor insanlar. Bir yanda dünya barışından bahsederken, diğer yanda soykırımlarla boşalacak topraklarda nasıl yatırım yapılacağını tartışabiliyorlar... Sanki büyük bir delirme gibi! Aynı anda birbirine zıt düşünce ve eylem katmanlarını üst üste kuşanabiliyor günümüz insanı. Herkes her şey olabiliyor, her şey olunurken de aslında geriye kendisi olarak, hiç kimse kalmadığını fark etmeden, edemeden...
Hız, küreselleşme sosyolojisinin en yüksek kariyer sağlayıcısı... Bu yüzden küresel tepki neyse, küresel rağbet neye ise, o yöne dönüp hızla koşmaya başlıyor günümüz insanı... Koşup benzeşenler başarılı, koşmayıp benzeşmeyenlerse çağ dışı addediliyor.
Gazze konusu da öyle!
Büyük boykot yürüyüşleri yapılıyor tüm dünyada. Allah hepsinden razı olsun...
Ama bu boykotlar, bu yürüyüşler, bir sonuca ulaşabilmeli, öyle değil mi? Ben bunun da bir trende, bir modaya dönüşmesinden korkarım, üzülürüm cidden.
İnsanın ilkin kalbine, oradan da Allah'a kaçmasının en evla olduğu günlerdeyiz... Ne yapıyorsanız yapın ama önce bir durun, düşünün, lütfen biraz durmak zamanı. Biraz düşünmek zamanıdır. İpince bir sırattan geçiyoruz, imtihanımız büyüktür dostlar...