Birileri ‘Rusya ve İsrail ile barıştınız bizimle de barışın’ mesajı vererek hükümete, dolaylı olarak da AK Parti’ye bir iç barış (!) çağrısı yapıyor.
Bu çağrıya müspet bakan meslektaşlarımız destek verirken, menfi bakan meslektaşlarımız karşı çıkıyorlar.
Hemen her gün gazetelerde bu minval üzere yazılar çıkıyor.
***
Taşgetiren dostumuz gibi toplumun menfaatini düşünerek samimi bir çağrıda bulunan meslektaşlarımızın yanı sıra, cumhurbaşkanına, hükümete ve iktidar partisine ve hatta iktidarı destekleyenlere karşı her türlü saygısızca saldırılarını sürdürerek barış çağrısı yapanlar da var.
Onlar istiyorlar ki gönüllerince hakaret etmekten hatta küfretmekten vazgeçmesinler ama iktidar ve destekçileri onları bağrına bassın. Hatta bu barış neticesinde kimi muhalifler iktidar partisine girsin ve kendilerine önemli görevler verilsin.
***
Barış sihirli bir kelime. Kur’an’da bile barışa övgüler vardır. Barışın bizatihi kendisi hayırlıdır, güzeldir, faydalıdır.
Fakat barış olursa. Yani iki tarafı da memnun edecek bir içeriği olursa. Yoksa -birilerinin istediği gibi- iktidar ve destekçileri, bütün hakaret küfür ve aşağılamalarına boyun eğerek muhalifleri kabul etmesinin adı barış değil aşağılamanın öteki adıdır yani teslimiyettir.
Dün adı lazım değil meşhur bir yazar teslimiyet içerikli barış çağrısı yapan bir yazı yayınladı. Kendisi kimseyle barışmazmış kimseye elini uzatmazmış ama herkesin onunla barışması gerekirmiş!
Ebu Cehil kibri!
***
Ben de barıştan yanayım. Tarafların birbirine saygıyı esas alacağı bir barıştan yanayım. Bu hususta elbette ki barış elini ilk uzatan tarafın iktidar tarafı olması gerektiğini düşünüyorum.
Edebali’nin öğüdü öyle değil mi? Ne diyor:
“”Ey Oğul! Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... “
***
Fakat bu hoşgörünün anlamı kesinlikle teslimiyet ve muhaliflerin onur kırıcı söylemlerine boyun eğmek değildir. Edebali bunlara karşı âdil olmayı öğütlüyor.
Evet geçmişteki densizlikleri unutalım ama tekrar etmesin. Tekrarı halinde adalet terazisi devreye girer.
Barış çağrısı yapan muhaliflerin önce bunu kabul etmeleri gerekir.
Ben muhalefet etmesinler düşüncesinde değilim. Usulünce muhalefet etsinler, uyarsınlar, çözümler üretsinler ama hakaret, küfür aşağılama ötekileştirme ve düşmanlık yapmasınlar.
Maalesef muhalif siyasiler bile muhalefeti siyasi rekabet olmaktan çıkarmışlar resmen düşmanlık yapıyorlar. Medyaları da bu politikaya alkış tutuyor!
***
Ötekileştirme ve kutuplaştırma politikası muhalefetin başlattığı ve halen yürüttüğü bir politikadır!
İktidar partisi hemen her dönemde barışçıl adımlar atmıştır.
Geçmişte iktidar partisi kimi muhalifleri bizzat davet ederek parti bünyesine aldı. Kimilerine - parti tabanının tepkisine rağmen- bakanlık gibi mevkiler, kimilerine parti içinde önemli üst düzey görevler vererek onurlandırdı bile!
Bunların bir kısmı -rencide etmemek için isim vermiyorum- şimdilerde dün nimetlerinden yararlandığı iktidar partisine ateş püskürüyorlar.
Hülasa, sırf barış gayesi olanlara zeytin dalı uzatılmalı ama dikkat edilmelidir.
Ülkeye yıllardır hizmet eden partiye ve davasına zarar verilmemelidir!