İngiliz'in işgal ettiği ve kanını son damlasına kadar sömürdüğü topraklara bir bakın asla huzuru bulamadığını görürsünüz.
Hani derler ya bastığı yerde ot bitmez diye, bu söz adeta tam da İngiliz için söylenmiş bir söz.
Benzeri bulunmaz bu devlet işgal ettiği topraklardan çekilirken yerine ya kendine müzahir satılık rejimler bıraktı ya da sorunlu topraklar.
Her daim aynı...
"Bir suda iki balık kavga ediyorsa oradan beş dakika önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir..."
Bu söz İngiliz'i en iyi anlatan eski bir Kızılderili atasözü.
Düşünebiliyor musunuz asırlar önce İngiliz için söylenen bir söz.
Doğru mu doğru.
Bugün farklı mı?
Hayır...
Yarın farklı olur mu?
Demiş ya atalar can çıkar huy çıkmaz diye...
İşin doğrusu...
Şunu büyük bir huzurla söylerim ki dünyada her türlü kötülüğün anası tartışmasız İngiltere'dir.
İstisnasız hangi şerri kaldırırsanız kaldırın altından kesinlikle bu sinsi devlet çıkar.
Ama gariptir tüm bunlara, onca yaptıklarına rağmen dünyada asla İngiltere konuşulmaz, asla İngiltere tartışılmaz, asla "kahrolsun İngiltere" sloganı duymazsınız?
İngiltere'nin kullandığı Amerika için "Kahrolsun Amerika" sloganını çokça duyarsınız, ama onu güden İngiltere için "Kahrolsun İngiltere" dendiğini neredeyse hiç duymazsınız.
Örnek...
Bu anlattıklarıma en güzel örnek son günlerde çokça konuştuğumuz Hindistan ve Pakistan'dır.
Eskiden Hindu ve Müslümanlardan oluşan kendi halinde koca bir Hindistan alt kıtası vardı.
Bölgeyi fark edip tırnaklarını coğrafyaya geçiren İngiltere bu toprakların yıllarca kanını emdi.
Sadece kanını emmekle kalmadı, aynı zamanda bu toprakların sahibi Hintlileri kendi adına savaşan birer nefer yaptı.
Milyonlarca Hintli ülkesini işgal eden bir avuç İngiliz'e savaş açmak yerine o İngiliz'le bir olup onun savaş açtığı ülkelere savaş açtılar.
Kısacası milyonarca Hintli İngiltere adına asker oldular.
Saltanat bitiyor...
İkinci Dünya Savaşı'nda zayıflayan İngiltere sömürü tahtını Amerika'ya devretmek zorunda kaldı.
Sömürdüğü topraklardan çekilmek zorunda kalan İngiltere bu topraklardan çekilirken geriye derin sorunları olan bölgeler bıraktı.
Bunda amaç gelecekte ihtiyaç halinde bu bölgeleri kaşımaktı.
Bu konuda dünyadaki en iyi örneklerden biri Keşmir...
Keşmir hikayesi...
Evet iki ülkenin 1947'den bu yana uğruna üç kez savaştığı Keşmir yine sorun konu.
Peki nedir bu Keşmir hikayesi...
Bu soruya sağlıklı cevap verebilmek için bölgenin geçmişine bir göz atalım.
Hindistan sömürgeciler tarafından keşfedilene kadar bugünkü halinden çok daha büyük bir toprak parçasına sahipti.
Portekiz, Hollanda, Fransa, İngiltere gibi sömürge devletler sırasıyla Hindistan'ın kanını emdiler.
Fransa 18. yüzyılın ortalarına kadar yıllarca Hindistan'ı sömürge olarak kullandı ve bu sömürü 1756 ve 1763 yılları arasında yapılan "yedi yıl savaşları"na kadar sürdü.
Yedi Yıl Savaşları...
İngiltere ile Fransa arasında yaşanan sömürge paylaşım mücadelesi bu savaşla yeni bir boyut kazandı.
İngiltere savaşta Fransa'yı dize getirdi ve 1763 "Paris Antlaşması" ile Hindistan'ı elinden aldı.
Kontrolü ele alan İngiltere 1763'ten 1947 yılına kadar Hindistan'ı tam bir sömürge devleti olarak yönetti.
İngiltere'nin İkinci dünya Savaşı'ndaki tükenişi Hindistan'da bağımsızlık fikirlerinin doğmasına ve cesaretlenmesine yol açtı.
Sonuçta 1947 yılında Hindistan bağımsızlığını kazandı ama bu kazanım onu üçe bölünmekten kurtaramadı.
Bugünkü Pakistan ve Bangladeş işte o bölünmede ortaya çıkan Hindistan'dan kopma iki yeni devletti.
Hindu ve Müslümanların birlikte yaşadığı Hindistan'da bölünme din faktörü üzerinden gerçekleşti.
Hindu nüfusun fazla olduğu bölgelerde Hindistan devleti, Müslüman nüfusun fazla olduğu bölgelerde ise Pakistan devleti kuruldu.
Ancak İngiliz oyunları sayesinde bu bölünme çok keskin çizgilerle olmadı.
Gelecekte sorunlar yaşansın diye her coğrafyada olduğu gibi İngiliz oyunu burada da işledi ve Müslümanların bir kısmı tartışmalı bölgelerde bırakıldı.
İşte o sorunlu bölgelerden biri de Keşmir'di.
Keşmir...
Bölünmede bir prenslikti.
Halkının çoğunluğu Müslüman olduğu için Pakistan Keşmir'in kendisine ait olduğunu söyleyerek 1947 yılında bölgeye asker sevk etti.
Pakistan'ın bu askeri manevrasından korunmak için Keşmir hükümdarı Hindistan'la bir anlaşma imzalayarak topraklarını Hindistan'a devrettiğini ilan etti.
Pakistan anlaşmayı kabul etmeyince 1948 yılında Hindistan ile Pakistan arasında Birinci Keşmir Savaşı çıktı.
Savaş Birleşmiş Milletlerin araya girmesiyle sonlandı.
İkinci Keşmir Savaşını başlatan taraf bu kez Hindistan'dır.
Hindistan bölgede çıkan ayaklanmayı Pakistan'ın çıkardığını iddia ederek 1965 yılında Pakistan'a savaş açar.
Beş hafta süren savaşta iki taraf da çok ağır zayiatlar verir.
Bu savaşın II. Dünya Savaşı'ndan bu yana tanklarla yapılan en büyük savaş olduğu söylenir.
Sovyetler Birliği ve Amerika'nın araya girmesi ile "Taşkent Deklarasyonu" imzalanır ve savaş sona erer.
Hindistan ile Pakistan arasında üçüncü ve son savaş 1999 yılında Keşmir'in Kargil bölgesinde gerçekleşir.
Savaşın sonunda taraflarca bozulan sınırı eski haline getirilir.
Dördüncü Keşmir Savaşı mı?
Herkesin merak ettiği konu bu.
Geçtiğimiz günlerde Keşmir'de bir terör saldırısı gerçekleşir ve bu saldırı sonucu din turizmi yapan 26 Hintli hayatını kaybeder.
Hindistan saldırıdan Pakistan'ı sorumlu tutar Pakistan ise bu saldırının Pakistan'la ilgisi olmadığını açıklar.
Ama buna rağmen gerilim düşmez ve iki ülke savaşın eşiğine gelir.
Pakistan Savunma Bakanı bu saldırının "sahte bayrak" operasyonu olduğunu söyleyerek tuzağa düşmeme, konusunda Hindistan'ı uyarıyor.
Ama enteresandır Hindistan ise bu söylemlere kulaklarını tıkayıp ısrarla gerilimi artırmaya çalışıyor.
Bu yaman çelişki karşısında ister istemez akla kurt düşüyor.
Acaba Çin Tayvan savaşını bir türlü tetikleyemeyen küresel çete bu yeni denklemi Çin Hindistan savaşı üzerinden mi kurmaya çalışıyor.
Düşünmekte fayda var...