1991 yılında ABD'nin şımarttığı Irak, Kuveyt'i işgal etmişti, 'Körfez Krizi'ydi yaşananlar, ama iş bununla bitmeyecekti. Irak'ı kışkırtarak bir yandan senelerce İran'ı bombalatan ABD'nin patronajı bu kez de görünüşte Kuveyt aleyhineydi... Lakin sonrasında işler tersine dönüp silahlandırdığı ve kışkırttığı Saddam Hüseyin şeytan rolüne geçirilince, 2002'de Irak çok feci bir ABD işgali yaşadı...
Her şey adım adım ilerledi. Taşları sabırla tek tek dizenlerin, bugün Suriye'nin güneyine yerleşip Filistin ile İslam ülkeleri arasındaki irtibatı imha ettiklerini acıyla seyrediyoruz. Bugün İsrail burnumuzun dibine gelmiş durumda.
Her şey biz yaşarken oldu. 1991 yılında 1. Körfez Krizi başladığında Üstad Sezai Karakoç, Diriliş Dergisinde önemli bir yazı kaleme almıştı. Sanki bugünleri görürmüşçesine, alarm ve teyakkuz zilleri basan bir yazıydı o...
'İSLÂM ÜKELERİNİN BAŞINDA BULUNANLARA ÇAĞRI' "Size sesleniyorum. İslam ülkelerinin başında bulunan cumhurbaşkanları, başkanlar, krallar, size sesleniyorum. Türkiye'nin, Mısır'ın, İran'ın, Suriye'nin, Ürdün'ün, Pakistan'ın, Tunus'un, Cezayir'in, Fas'ın ve diğer İslam ülkelerinin başında bulunanlar size sesleniyorum. Bulunduğunuz yere nasıl geçmiş olursanız olun ister kaderin sevkiyle veya cilvesiyle, ister babadan dededen size geçen veraset hakkıyla ister alnınızın teriyle, ister hak ve hukukla, ister kuvvet zoruyla halkınızın yönetimini ele geçirmiş bulunun, size sesleniyorum ve diyorum ki, tarihin en kritik göreviyle, en ağır sorumluluğu ve ödeviyle karşı karşıyasınız. Bu görevi çoktan yerine getirmeniz lazımdı şimdiye kadar. Şimdi, hülûl etmiş vâdenin son deminin son demidir. |
Bu görev nedir? Bu görev, derhal bir araya gelip bir SAVUNMA ANLAŞMASI yapmanız ve bunu harfi harfine uygulamanızdır. Yani herhangi bir İslam ülkesine saldırı olursa, ona hep birden karşı koyma hususunda anlaşmak durumuyla karşı karşıyasınız...' |
Üstad böyle bir yazıyı niçin kaleme almıştı. Daha o günlerde, Lozan antlaşmasının 100. yılını idrak edecek Türkiye'yi mi görmüştü düşünce dünyasında veya hayalinde? Orta Doğu'nun yeniden çizilmek üzere olan sınırlarını mı sezinlemişti, ne olmuştu da ani bir çağrıyı hem de yüksek sesle haykırmıştı?
Mütefekkirlere ve sanatçılara has bir yüksek sezgi gücü vardır. Bu içgörü bir de katıksız sevdalarda daimidir mesela anne kalbinde ki hiç uyumaz bir kalptir o evladı söz konusu ise...
Kısmen düşünce insanlarında da olabilecek bir yüksek endişe hali, had safhada idealizmden kaynaklanan bir ruhani avaz... Karakoç'un bu çağrısı 34 yıl aradan sonra, sanki tabir edilmiş bir şafak düşü gibi veya makul hale gelmiş girift bir metafor gibi karşımızdadır...
İlkin Kuveyt'i bahane ederek Irak'ı paramparça edenler... Ardından Suriye'ye yöneldiler, farklı grupları, etnisiteleri, mezhepleri, ırkları, fay hattı olarak ne bulurlarsa onları kullandılar, feci bir iç savaş çıkarttılar. Bu arada Filistin her daim kan ağlıyordu. İsrail, Lübnan'ı defalarca bombaladı. Yemen'i hakeza aynı şekilde... En son İran'ı bombaladı, ardından Katar'da ABD'nin çağrısı ve bilgisiyle anlaşma masası kurmaya çalışan Hamas'ın siyasi liderlerini de katletti.
Ve sınırlarını genişleterek Suriye'nin güneyine çöreklendi İsrail.
Sezai Karakoç'un yüreğinden adeta fışkırarak kaleme aldığı bu hakikatleri, toplumlarımızı yönetenlerin de ciddiye alması gerekmiyor mu?