8,5 milyon vatandaşımızın aktif şekilde yolculuk yaptığı İstanbul'da trafik yoğunluğu yıllık kişi başı 288 saatlik zaman kaybına neden oluyor. Trafikte geçen zaman, hayatımızdan çalınan zamandır.
İstanbul'un trafik yoğunluğu; son 6 yılda yapılmayan yatırımların etkisi ile çekilemez hale gelmiştir. Bu olumsuz ortam sadece İstanbullu vatandaşlarımızı değil Türkiye ekonomisini de olumsuz yönde etkilemektedir.
İstanbul'daki trafik sıkışıklığının yıllık ekonomik kaybı tam 10,64 milyar dolardır. Bu maliyetin içinde 5,9 milyar dolarla zaman kaybı başı çekiyor. Ardından 1,54 milyar dolarlık yakıt israfı geliyor. Araçların yıpranma payı 0,51 milyar dolar, çevreye binen yük 1,1 milyar dolar, kazaların maliyeti 0,6 milyar dolar.
Bu parayla bir şehrin baştan aşağı ulaşım ağını değiştirecek işler yapılabilir. Örneğin bir yıllık kayıp parayla; 1 km'si yaklaşık 50 milyon dolara tekabül eden metro maliyetiyle 200 km'den fazla yeni metro hattı finanse edilebilir. Bu, İstanbul'daki 379.5 km'lik mevcut raylı sistem uzunluğunun yarısından fazlası demektir. Trafik yüzünden kaybolan bu para; bir yıllık kentsel dönüşüm ve orta ölçekli 8-10 ilimizin bir yıllık toplam kamu yatırım bütçesine denk düşüyor.
Yerel yönetimlerin en önemli görevi, mevcut karayolu altyapısını mümkün olduğunca geliştirip akıllı trafik sistemleri ile yönetmek ve daha önemlisi güvenli bir toplu taşıma sistemi kurmak ve işletmektir. Maalesef böyle bir gündemi olmayan mevcut İBB yönetiminin İstanbul Ulaşım Ana Planı'ndaki 1137,7 km metro yatırımını tamamlaması ve yolda kalmayan otobüslerle hizmet vermesi gerekir.
Bu sorunu gidermek emisyon azalımını sağlayacak, geleceğin ulaşımını yönlendirecek; akıllı güvenli şehirleşme, sürdürülebilirlik, yeni nesil mobilite ve akıllı ulaşım sistemlerine entegreli kentler meydana getirecektir.
Londra yıllar önce şehir içi planlama ile özel araçlı yolculukları caydırdı ve akıllı yönlendirme sistemleriyle trafiği hafifletti. Amsterdam akıllı otopark sistemleri ve mikro mobiliteye dayalı akıllı şehir yaklaşımıyla sensörlerle donatılmış otoparklar inşa etti ve sürücülerin boş yer bulmak için gereksiz tur atmasını önledi. Bu listeyi daha da genişletebiliriz.
Aslında bunlardan daha fazlasının altyapısı İstanbul'da yıllar önce geliştirilmişti ve yeni teknolojilerle devam edilmesi gerekiyordu. Fakat 2019'da İBB'ye gelen yeni yönetimin asli görevlerini yapmamasıyla başlayan süreç İstanbul'u trafikte de geri bırakarak; artan araç sayısı ve hareketlilikle beraber seyahat süreleri uzadı, zaman ve yakıt kayıpları, trafik kazaları ve çevresel kayıplar hızla arttı. Bu acı tablonun gerçek çözümü: akıllı şehir modelini benimsemek ve hayata geçirmekti.
Bir kentin ulaşım damarları tıkandığında konforu da yavaşlar, ekonomisi de. İstanbul, kendi yüzyılını yazacaksa bunu kayıp saatlerin hesabını tutarak, rakamları ciddiye alarak yapmalı.
Daha açık konuşalım. Trafiği veriyle, akılla ve koordinasyonla çözemeyen şehir; refahını yolda kaybetmeye devam eder. Bunu söylemek için bilirkişi olmak gerekmez, yolda saatlerce beklemiş bir İstanbullu olmak yeterlidir.
Bilhassa çalışan ebeveynler için bu süreler; aileleriyle geçirecekleri kıymetli dakikaların kaybı anlamına gelir. Bu durum, aile içi iletişimin ve sosyal bağların zayıflamasına yol açan sessiz bir erozyondur.
Sürecin psikolojik yansımalarına bakacak olursak; trafiğin sürekli ve kaçınılmaz stresi, bireyin ruh ve beden sağlığını doğrudan etkilemekte. Gürültü ve hava kirliliği, sürekli tetikte olma hali ve öfke kontrolünü zorlaştıran trafik ortamı, kronik stres kaynağıdır. Yani trafik sıkışıklığı İstanbul'un huzurunu bozmakta, vatandaşlarımızı mutsuzluğa sevk etmektedir.
Dünyanın gözbebeği, kadim şehrimiz İstanbul için kültür mirasına duyarlı akıllı şehir modelini hayata geçirmek, ertelenemez bir ihtiyaçtır.
Son tahlilde, yılda 288 saatlik bu kayıp, İstanbullu vatandaşlarımızın hayatını "yolda olmak" ve "bir yere varmak" arasında sıkıştırarak yaşam standardını oldukça düşürüyor.